Doğu Perinçek: Antik çağdan günümüze eşcinsellik ve toplum

Eşcinsellik, meta ekonomisinin gelişmesi sonucu insanın da alınır satılır mal haline geldiği köleci ve feodal toplumlarda görülüyor.

Orta Asya toplumlarındaki gözlemlerini anlatan gezginler, göreli eşitlikçi kabile toplumunda eşcinselliğe rastlamadıklarını belirtirler. Değerli mitoloji uzmanı Arif Acaoğlu’nun belirttiği üzere fahişelik, eşcinsel ilişkiler vb. eski Türkler arasında kıyamet belirtisi olarak kabul ediliyordu. Eşitlikçi kabile toplumunun hayatlarını yansıtan Türk efsanelerinde eşcinsel ilişkilerin izleriyle karşılaşmış değiliz.

 

Sınıflara bölünmemiş toplumda, cinsler arasında da eşitlik geçerlidir. Sınıfsal ve cinsel eşitliğin bozulmaya başladığı dönemin toplumunu yansıtan Dede Korkut Hikâyeleri, bir yandan arkada kalan kabile eşitliğini, öte yandan filizlenen farklılaşmaları yansıtır. Bamsı Beyrek ile Banû Çiçek arasındaki aşk, eşitler arası bir cinsel iletişimin izlerini taşır. Birbirleriyle güreş tutarlar. Bamsı Beyrek, ancak Banû Çiçek’in sırtını yere vurduğu zaman gönlünü de fetheder.

 

Bu olgu, Orta Asya Türk toplumlarına özgü değil. Meta ekonomisinin pek gelişmediği, sınıflara ayrışmanın derinleşmediği bütün toplumlarda, eşcinsel ilişkiler ya görülmüyor ya da çok seyrek görülüyor.

 

 

SINIFLI TOPLUMDA


Peki, eşcinsel ilişkiler hangi toplumlarda ve hangi sınıfların kültüründe yaygınlaşmakta ve kurumlaşmaktadır?

 

  • Eski Çin, Sümer ve Hititlerin göreli gelişmiş meta ekonomileri temelinde feodal hâkim sınıf içinde

 

  • Eski Yunan toplumunda köle sahibi soylu sınıf içinde

 

  • Köleci Roma toplumunda soylu sınıfı içinde ve zengin konaklarında

 

  • Bizans, İran, Emevi, Abbasi, Osmanlı sarayında

 

  • Japonya’da samuray denen savaş ağaları zümresinde

 


ÇİN, MEZOPOTAMYA, İRAN VE ANADOLU’NUN SINIFLI TOPLUMUNDA


Hitit, Sümer ve Asur aristokrasisi eşcinsel ilişkiyi dinsel törenle kutsardı. Tapınaklarda erkek fahişelerle cinsel ilişkiye girmek Tanrılara gösterilen saygının ifadesiydi. Babil soylularının Gılgamış Destanı, Kral Gılgamış ile şövalyesi Enkidu arasındaki yakın ilişkiyi anlatır.

 

Sümer ve Babil kökenli tek tanrılı dinler, her ne kadar eşcinsel ilişkiyi yasaklasalar da cennete gidecek olanlara huriler yanında gılmanları, yani genç erkekleri vaat ediyorlar. Tevrat’ta Davut Peygamber, çok sevdiği Yonatan’ı savaşta kaybedince duygusal ilişkisini şöyle açıklar:

 

“Sen benim için çok tatlı idin;

Senin sevgin benim için şaşılacak şeydi,

Kadının sevgisinden ziyade idi.”

 

 

KÖLECİ YUNAN TOPLUMUNDA


Eski sınıflı toplumda eşcinselliğin ortaya çıkması ve hâkim kültürle meşrulaşmasında, eski Yunan ve Roma toplumları bir model oluşturuyor. Eşcinsellik, eski çağın bütün hâkim sınıf kültürlerinde vardı. Ancak hiçbir toplumun kültürü, eşcinselliği eski Yunan ve Roma uygarlıklarındaki kadar kurumlaştırmadı.

 

Yunanistan ve Roma’da özellikle deniz ticareti o denli gelişti ki emekçiyi de meta haline getirdi ve köleci uygarlığın temelini yarattı. Kölelik, kuşkusuz Çin’de, Hint’te, Mezopotamya ve Mısır’da da vardı. Ancak, bu uygarlıklarda üretim esas olarak köle emeğine dayanmıyordu. Buralarda köle emeği de oldukça yaygın kullanılmakla beraber emekçiler çoğunlukla köle değil, fakat kuldu; başka deyişle feodal bağımlılık içindeydiler. Meta ekonomisinin gelişmesiyle birlikte, emekçinin alınır satılır meta yani köle haline gelmesi, cinsler arasındaki eşitsizliği de olağanüstü derinleştirmiştir.


Eşcinselliğin bugün propagandasını yapanlar, Eski Yunan filozofları Sokrates, Platon ve Aristotales’in kendi cinsleriyle ilişkiye girdiklerini yineliyorlar. Doğrudur, her üçünün hayatı da eski Yunan aristokrasisinin ancak erkeğe âşık olunabileceği yargısını doğruluyordu. Köleci kültüre göre, kadın evlenmek genç erkek ise âşık olmak içindi.

 

Platon’un ideal Devlet’inde kölelere yer yoktur. Kölelerin vatandaş statüsü dışında kalması tartışmasız bir olgudur. Köle maldır, hayvanlar gibi alınır satılır, hatta efendisi onu öldürebilir. Platon’un ideal Devlet’inde kadın da dışlanmıştır, kölenin konumunu paylaşır, siyasal bir varlık olarak görülmez. Çünkü kadın da bir üretim aracıdır, insan üretiminde kullanılır. Soylular sınıfı, maddi üretimde köle emeğini, insan üretiminde kadın emeğini kullanmaktadır.

 

Kadına yer verilmeyen Platon’un Devlet’i erkeklerin devletidir. Bu durumda cinsel aşkın da erkek erkeğe olması, sistemin felsefesine yerleşmiştir. Bu felsefe, köleci ekonomi politik üzerinde yükseliyordu.

 

Sistemin efendisi olan köleci soylular, kendi hayatlarını meşrulaştıran ideolojiyi de filozofları aracılığıyla üretmişlerdir. Platon, Devlet adlı eserinde kutsal aşkın ancak erkekler arasında olacağını savunur. Çünkü kadın, aşık olunamayacak kadar aşağıdadır. Sistem, eşcinsel ilişkiyi ”devlet büyüğü” olmanın şartı olarak kabul etmektedir. Aristophanes şöyle der: ”Yalnızca beden ve ruhuyla kendini erkeklerin aşkına veren genç delikanlılar ileride devlet büyükleri olabilirler.”

 

Kadınsız toplumsal ortamda ve kültürde, aşk da kadınla değil fakat erkekledir. Evlilik göreneklerinden anlaşılacağı üzere Yunanlarda kadına yönelik bir tutku yoktu. Yunan erkeğine göre, kadın yararlıydı ama aşk ortağı olamazdı. Evlilik, duygulara dayanan bir birleşme değildi.

 

Aynı Yunan toplumu, kölecilik öncesi dönemde, eşcinsel ilişkileri yaşamıyordu. Eşcinsellik, sınıflara bölünmenin derinleşmesi ve köle emeğinin sömürüsüne dayanan sistemle birlikte ortaya çıktı. Nitekim yeryüzündeki efendilerin düşünsel planda Olimpos Dağı’nın tepesine taşınmasıyla yaratılan Yunan tanrıları da eşcinsel ilişkilerde bulunurlar. Efendi-kul ilişkisinin doğuşu ile tanrıların doğuşu ve eşcinselliğin doğuşu aynı dönemde oluyor. Ancak eşcinselliğin köleci soylular içinde yaygınlaşması, sistemin çöküş dönemine rastlamaktadır.

 

 

KÖLECİ ROMA’DA


Köleci sistem, kadının cinsel köleliği yanında erkeğin cinsel köleliğini, yani oğlancılığını da doğuruyor. Eşcinsellik Roma’da imparator saraylarının ve zengin konakların kültürüdür. Zenginler, küçük çocuklardan oluşan harem kuruyorlardı. Roma ozanları, eşcinsel ilişkiler yaşıyor ve erkek sevgililerinin isimlerini eserlerinde belirtiyorlardı. Sezar’dan dönemin belgelerinde, “Kleopatra’nın kocası ve bütün Romalıların karısı” diye söz ediliyordu.

 

Roma İmparatorluğu çöküşe gittikçe, imparatorların cinsel hayatları da ”renklenir”. MS 47 yılında tahta çıkan Caligula, kızkardeşinin ırzına geçer, diğer üç kızkardeşini ise fahişe yapar. Kızkardeşi Agrippina ‘yı metres tutar. Bu Agrippina’nın oğlu daha sonra imparator olacaktır: Hepimizin tanıdığı Neron. Roma’yı ateşe veren Neron, kendisine koca olarak kölesini seçmiştir.

 

 

ORTADOĞU’NUN KULLUK SİSTEMİNDE


Sınıfsal ve ideolojik kökenli eşcinselliği Ortadoğu’nun kulluk sistemlerinde de görüyoruz. Oğlancılık, İslamiyet’in yasaklarına rağmen Emevi, Abbasi, Osmanlı sarayının mutluluk kaynağıdır. Abbasi Sultanı Harun Reşit ile veziri Cafer Bermeki arasındaki aşk Gecenin Veziri romanında anlatılır. Gazne devletinin kurucusu Sultan Mahmut ile erkek sevgilisi Ayaz arasındaki ilişkiler Divan şiirinde işlenir. Osmanlı divan şairleri, en muhteşem gazellerini erkekler için yazmışlardır. Osmanlı hâkim sınıfını eşcinsellikten kurtaran, 19. yüzyılda başlayan demokratik devrim olmuştur.

 

Özetlersek;

 

  • Eşcinsellik, meta ekonomisinin gelişmesi sonucu insanın da alınır satılır mal haline geldiği köleci ve feodal toplumlarda görülüyor.

 

  • Sınıflı toplumda eşcinsel ilişkilere girenler, köle sahibi veya feodal soylular sınıfıdır. Genç köleler ise onların malı olduğu için bu ilişkilere mecbur bırakılmaktadır.