Doğu Perinçek: Almanya Batı Asya ve Avrasya cephesinde

Birkaç gün içinde olanlara bakınız, akrep ve yelkovanın dönüşü hızlandı, taşlar yerine oturuyor.


-Birincisi, Almanya Kürdistan’ın bağımsızlığı için yapılacak halk oylamasına karşı tavır aldı ve bölgemizde yeni sınırlar çizilmesine karşı çıktı. Irak, zaten kendi ülkesinin bölünmesine gerekirse askerî güç kullanarak izin vermeyeceğini açıklamıştı. Almanya’dan sonra dün Rusya ve İran da Kürdistan için halkoylaması yapılmasına karşı ağırlıklarını koydular. Suriye ise ABD güdümlü PKK/YPG güçlerini Haseke'de vurdu, Kamışlı'da kuşattı. Böylece Irak, Türkiye, Suriye, İran, Almanya ve Rusya, Batı Asya’da aynı cephede buluştular. Bu cephenin diğer devletleri de yarın öbür gün tavırlarını açıklayacaklardır. Karşıda ABD, İsrail, Barzani ve PKK/YPD-YPG var.


-İkincisi, Hindistan ve Pakistan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olarak kabul edildiler. Tarihi bir olay. Avrasya, ABD tehdidine karşı düşman kardeşleri bile biraraya getirerek dünya barışını inşa ediyor.



ALMANYA’NIN ABD DENETİMİNDEN KOPUŞU

Bizim değerli dostum Prof. Dr. Erol Manisalı ile 2004 yılında başlayan bir tartışmamız vardı. Attila İlhan da o tartışmaya katılmıştı. Mafyokrasi başlıklı kitabımız, o tartışma ekseninde yazılmıştı. Tartışma, Avrupa ile ABD arasındaki çelişmenin boyutları ve geleceği konusundaydı. Avrupa, ABD’den bağımsız hareket edebilir miydi? Bu soruya 2004 yılında Mafyokrasi kitabında şu yanıtı vermiştik:

 


MAFYOGRASİ KİTABININ GÖRSELİ GİRECEK


“Bizce, emperyalist sistemi yekpare gören bir tahlil benimseyecek olursak, önümüzdeki gelişmeleri açıklamada ciddî zorluklar çekeceğiz. ABD ile AB ve Japon emperyalistleri arasındaki ilişkiler, işbirliği yönünde değil, çatışma yönünde gelişmektedir. ABD'nin tek kutuplu dünya projesi, yalnız gelişmekte olan ülkeler için değil, Almanya-Fransa ikilisi, Japonya, Çin, Hindistan gibi büyük devletler için de ağır bir tehdit oluşturuyor. Burada, gevşek Avrupa Birliği tasarımı ile Almanya-Fransa ekseninde oluşan Birleşik Avrupa'yı birbirinden ayırmak gerekir. Nitekim gelişme de bu yöndedir. Öyle görülüyor ki, Almanya ve Fransa'nın meydana getirdiği tutarlı birlik, diğerlerinden kopacak ve ABD'ye karşı dünya ölçeğinde hegemonya mücadelesi yürütecek bir eğilim içine girecektir; girmeye başlamıştır bile. Almanya-Fransa ekseni, artık ABD'den çok Rusya ve Çin'le işbirliğine yönelmektedir. Bu eğilim, ABD'nin Irak'ı işgal girişimi öncesinde kuvvetlenmiştir. İngiltere'nin işgali desteklemesi, AB açısından bir anlam ifade etmiyor. Çünkü İngiltere, günümüzdeki saflaşmada, AB'ye değil, fakat ABD'ye aittir. Deniz devletlerinin oluşturduğu Anglosakson ittifakı ile Avrupa karasını temsil eden Almanya-Fransa ekseni karşı karşıya gelmişlerdir.


“...


“Emperyalistlerin bir blok oluşturması olasılığı yoktur. Çünkü emperyalist sistem, emperyalist devletler arasındaki hegemonya çatışmasından başka bir şey değildir. Sistemin tek kutuplu hale gelmesine, sistemin kendisi izin vermiyor. Başlıca emperyalist devletler arasındaki çelişme, sistemin oturduğu zemindedir. Bu çelişme zaman zaman yumuşatılabilir, geçici uzlaşmalar mümkündür; ancak her uzlaşma daha büyük çatışmaları getirir. (...) Almanya ve Fransa'nın oluşturduğu çekirdek Avrupa'nın, Çin-Rusya-Hindistan-Türkiye-İran ekseninde oluşan Avrasya cephesinde saf tutacağı şimdiden gözükmektedir.” (Doğu Perinçek, Mafyokrasi –Emperyalist-Kapitalist Sistemin Mafyalaşması ve Türkiye, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Temmuz 2004, s.27 vd.)

 


ALİ MERCAN’IN ESASLI İNCELEMESİ


Bu konuda Ali Mercan arkadaşımın çok önemli bir incelemesi bu ay yayımlandı. Teori dergisinin halen bayilerde bulunan Haziran sayısında çıkan neredeyse kitap boyutlarındaki o yazıyı ancak Ali Mercan yazabilirdi. Çünkü Almanya’nın yönelişini uzun yıllardan beri dikkatle izliyor. Olgulara dayanıyor ve bakış açısı son derece sağlam.

ALMANYA’NIN STRATEJİK AVRASYA SÜRECİ


Vatan Partisi Kardeşlik Bürosu Başkanı olan Ali Mercan, “ABD’ye karşı Almanya, Avrasya, Türkiye –Atlantik’ten Pasifik Çağına-“ başlıklı yazısında, Almanya’nın içine girdiği süreci başlığından da anlaşılacağı üzere stratejik boyutlarda tahlil ediyor. Almanya, ABD hegemonyasından kopmakta ve Avrasya’ya yönelmektedir. Almanya, aslında dünyanın içine girmekte olduğu yeni uygarlık içindeki yerini oluşturmaktadır. Bu yöneliş, Avrupa ölçeğindedir. Avrupa’da yükselen milliyetçilik, öncelikle ABD’ye karşıdır ve Avrasyacılık ile örtüşmektedir. Almanya, bugün dünyada hegemonyacılık iddiası yürütecek güce ve olanaklara sahip değildir. Ancak çok kutuplu dünyada gelişebileceğinin farkındadır. Steinmeier’in Almanya Cumhurbaşkanı seçilmesi bu süreci çok iyi yansıtıyor.

 


TÜRKİYE-ALMANYA İLİŞKİLERİNDE UMUTLU BEKLENTİLER VE GÖREVLER


Türkiye-Almanya ilişkileri de kuşkusuz bu stratejik sürecin etkisi içindedir. Bu köşede sık sık belirttiğimiz gibi, Ankara’da dünyayı ve Atlantik ilişkilerini iyi gören bir hükümetin kurulmasıyla, Almanya ile dostluk ve işbirliği olanaklarını değerlendireceğiz.


Almanya’nın ABD merkezli Kürdistan planına tavrı elimizdeki olanakların boyutları konusunda dikkat çekici bir işarettir. AİHM 2. Dairesi ve Büyük Dairesinde görülen Perinçek-İsviçre Davasında Alman yargıcının bizden yana oy kullanması da bu bağlamda anlamlıydı.


Bizim Türkiyemizde önemli bir yanlış var: Kendimizi yaşanan süreci etkileyen bir konuma yerleştirmiyoruz. Sürekli olarak çeşitli devletlerden yakınıyor ve hatta düşmanlık körüklüyoruz. Oysa Türkiye, bölge devleti olmanın ötesinde dünya süreçlerini etkileyecek birikime ve olanaklara sahiptir. Almanya’dan yakınmak yerine, Almanya ile her düzlemde etkileşim içinde olmak ve ağırlığımızı değerlendirmek durumundayız.


Vatan Partisi, Rusya, Suriye, İran, Irak ve Çin’den sonra, Almanya ile ilişkilerimizi de Türkiye’nin bağımsızlığı ve üretim ekonomisi için olumlu bir etken olarak devreye sokacak çalışmaların içinde olacaktır.