Doğu Perinçek’ten Pekin’de tarihi uyarı

"Kürdistan İpekyolu’nu keser"

Tarih:

1/3
2/3
3/3

Dünya Partiler Diyaloğunda oturumlar 2 Aralık Cumartesi günü başladı.

 

Parti heyetimiz, Genel Başkanımız Doğu Perinçek, Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkan Yardımcımız Yunus Soner ve Çin Temsilcimiz Adnan Akfırat “Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifini Birlikte Geliştirmek: Siyasi Partilerin Rolü” başlıklı oturuma katıldılar.

 


İLK SÖZ PERİNÇEK’TE


Sunuşlardan sonra ilk sözü Doğu Perinçek aldı ve oturumda bulunan Dışilişkiler Bakan Yardımcısı Li Jun ve diğer Çinli yetkililere hitaben şu soruyu yöneltti: “Çinli yoldaşlara ‘Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’ konusunda tek bir soru sormakla yetineceğim. Siz Çin Komünist Partisi ve Çin Halk Cumhuriyeti yöneticileri olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kürdistan girişimi konusunda bir analizi ve duruşu var mı? Bu soru önemlidir, çünkü aslında ikinci İsrail olan Batı Asya’daki Kürdistan girişimi İpek Yolu’nu keser. Batı Asya Devletleri Suriye, Irak, İran, Türkiye ve aynı zamanda Rusya birleştiler. Ve silah arkadaşı oldular. Çin’in ABD’nin Kürdistan projesi konusundaki tavrı nedir?”

 

Genel Başkanımızın sorusu toplantıda büyük bir dikkatle dinlendi. Soruya Çin heyetinde yer alan Batı Bölgesi Kalkınması, Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu Dairesi Genel Müdür Yardımcısı Zhai Dongsheng cevap verdi: 


“Çin diplomasisi başka ülkelerin iç işlerine hiçbir zaman müdahale etmez. Bu bizim temel ilkemizdir. Ben ekonomi uzmanıyım, siyasi konularla fazla ilgilenmiyorum. Ama Xi Jinping yoldaşın vurguladığı iç işlerine müdahale etmeme ilkesi ışığında konuşuyorum. Yine Xi’nin dediği gibi hiçbir zaman adaleti çıkara feda etmeyiz. ‘Bir Kuşak Bir Yol’ bütünsel bir proje. Tüm ülkelerin güvenliği ve istikrarı amaçlanıyor. Terörle mücadele de buna dahildir.”

 


ADNAN AKFIRAT’A YOĞUN ALKIŞ

 

Tartışmanın devamında bu kez Çin Temsilcimiz Adnan Akfırat söz aldı ve şunları söyledi: “Güvenlik yoksa, yol da yoktur. Herhangi bir yolun ekonomik yararı yetmez, aynı zamanda o yolun güvenlik altında olması gerekir. Amerika İpekyolu üzerinde Kürdistan, daha doğrusu İkinci İsrail devletini kurma girişimiyle yolun güvenliğini tehdit etmektedir. Bu tehdit ‘Bir Kuşak Bir Yol’ girişiminden büyük ekonomik yarar sağlayacak olan ülkelerin hepsine yöneliktir. Ekonomi barış ortamında gelişir. Yollar da barış ortamında işler. ABD’nin bu tehdidini dikkate almadığımız zaman ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin amacına ulaşması mümkün olmayacaktır. Çin Halk Cumhuriyeti bu nedenle Türkiye’yi desteklemelidir.”

 

Adnan Akfırat’ın bu konuşması salonda coşkulu alkışlarla karşılandı. Özellikle İranlı, Iraklı, Filistinli ve diğer Batı Asyalı delegeler Adnan Akfırat’ın sözlerini desteklediklerini tezahüratta bulunarak gösterdi.

 

Bunun üzerine Çinli yetkili Zhai tekrar söz alarak Adnan Akfırat’a yanıt verdi. Zhai bu kez İpekyolu üzerinde güvenliğin ve barışın sağlanmasının belirleyici önemde olduğunu vurguladı, teröre karşı herkesin ortak tavır alması gerektiğine dikkat çekti.

 

Daha sonra söz alan çeşitli konuşmacılar Vatan Partisi heyetinin gündeme getirdiği konunun önemini vurguladılar ve Perinçek ile Akfırat’ın konuşmasını desteklediklerini kesin ifadelerle belirttiler.

 

Oturuma ara verildiği zaman Asyalı, Avrupalı, Afrikalı delegeler Vatan Partisi heyeti üyelerinin çevresinde toplanarak yaptıkları kuvvetli uyarı nedeniyle onları kutladılar.

Genel Başkanımız Doğu Perinçek'in toplantıda sunduğu bildiri şu şekilde:

 

Avrasya Çağına girdik

Yeni Dünya Yeni Uygarlık

 

Çin Komünist Partisi’nin Dünya Siyasal Partileriyle Yüksek Düzey Diyalog Toplantısı’na katılmak için Beijing’deyiz.

 

Buluşma 30 Kasım-3 Aralık tarihinde dört gün sürecek. Türkiye’den iki Siyasal Parti çağrıldı. Vatan Partisi ve Ak Parti.

 

Bu Dünya Partileri Diyaloğu, Çin Komünist Partisi açısından yeni bir durum, yepyeni bir atak anlamına geliyor. Bu uluslararası toplantı, ÇKP’nin geçen ay toplanan 19. Millî Kongresi’nde alınan kararların uluslararası pratiğe nasıl yansıyacağı konusunda ipucu veriyor.

 

 

ÇKP’NİN ULUSLARARASI DERSLERİ

 

Çin Devriminin önderi Mao Zedung’nun Komünist Enternasyonal tecrübesinden çıkardığı tarihsel önemde bir ders var. Enternasyonal örgütlenme, iktidarda bulunun partilerin dayatmalarına zemin yarattığı için, olumsuz bir tecrübe olarak görülüyor. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Çin Devrimine Çin gerçeğine dayanmayan müdahaleleri nedeniyle çok büyük hatalar yapılmış, büyük kayıplar verilmiş. Bu nedenle Çin Komünist Partisi, ilke olarak Dünya partilerini toplamaktan hep sakınmıştır. Çeşitli ülkelerin partileriyle ikili görüşmeler yapar ve bu görüşmelerde ağabey parti anlayışından uzak durmaya özen gösterir.

 

 

VATAN PARTİSİ’NİN TECRÜBELERİ

 

Bu saptamayı kendi tecrübelerimize dayanarak yapıyoruz. 1975 yılından başlayarak 1977, 1992, 1996, 2000, 2004, 2008, 2015, 2016 yıllarında ve şimdi bu yıl Çin’e12 kez resmî ziyarette bulundum. Çin’in en yüksek düzeydeki liderleriyle görüşmelerde bulundum. Benim dışımda Vatan Partisi’nin yöneticisi olan arkadaşlarımız da Çin ziyaretleri yaptılar. Ayrıca Türkiye’de de ÇKP yöneticileriyle görüş alış verişlerimiz oldu. Bütün bu tecrübelerde şunu gördük: ÇKP, bizimle ilişkilerde bırakalım yol göstermeyi, herhangi bir telkinde bulunmamaya özen göstermiştir. Kendi tecrübelerini aktarırken, “Bu bizim tecrübemizdir. Türkiye gerçeklerine göre program ve siyasetlerinizi belirlemeye dikkat ettiğiniz için, sizin bu tutumunuz örnek alınacak değerdedir.”

 

İki gün sonra 30 Kasım günü başlayacak Dünya Siyasal Partileri Diyaloğunun Dünya partilerine yön verme girişimi olacağına olasılık tanımıyorum. Ama Çin yöneticilerinin kurulmakta olan yeni dünyayı anlamak için uluslararası çapta bir görüş alış verişine gerek duyduğu söylenebilir. Kuşkusuz dünya koşulları, Çin’in Yeni Dünya’nın kuruluşuna daha atak katkılarda bulunması için bugün daha elverişlidir. ABD’nin yenilgileri, bağımsızlık ve refah isteyen bütün ülkeler için uygun zemin oluşturuyor.

 

 

YENİ DÜNYA

YENİ UYGARLIK

 

Dünya Siyasal Partiler Diyaloğu, yeni bir dünyanın kurulduğu koşullarda toplanıyor.

 

Evet, yeni bir dünya kuruluyor.

 

Bu yeni dünyanın kurucuları arasında üç odak öne çıkıyor:

 

Askerî alanda Türkiye, Rusya, İran, Suriye ve Irak’ın temsil ettiği Silahlı Batı Asya.

 

Ekonomide, dünya üretiminin dinamosu olan üreten Çin ve Hindistan’ın temsil ettiği Asya.

 

Siyasette: Atlantik sistemine kafa tutan Almanya ve Fransa’nın temsil ettiği Avrupa.

 

Üçünü topladığımız zaman, Avrasya’nın yükselişini görüyoruz.

 

 

PATRON DEĞİŞİKLİĞİ Mİ

YENİ UYGARLIK MI

 

Atlantik Çağının sonuna geldiğimiz gerçeğini artık herkes kabul etmektedir. Tartışma konusu olan şudur: Avrasya’nın yükselişi, emperyalist-kapitalist kamp içinde patron değişikliği midir, yoksa yeni bir uygarlık mı doğuyor.

 

Kapitalizmin çeşitli ülkelerde eşit gelişmediği biliniyor. Daha geride olanın ilerde olanı geçtiği örnekler var. Portekiz ve İspanyol deniz sömürgeciliği, Hollanda, İngiltere ve en son ABD patronluğunu yaşadı kapitalist dünya.

 

Arkada olana bakarak önümüzde olanın aynen tekrarlanacağı görüşü, gerici bir saplantıdır. Bugün Çin ve Hindistan’ın yükselişinde aynı olayın yaşanacağını iddia edenler, böyle bir beklenti içinde olanlar var. Acaba yaşadığımız olay onların umutlarını doğruluyor mu?

 

Dünya ekonomisinin büyümesine 2016 yılında yüzde 39 katkıda bulunan Çin ve yüzde 19 katkıda bulunan Hindistan, yeni birer ABD olabilirler mi?

 

 

ÇİN VE HİNDİSTAN YENİ BİRER ABD OLAMAZ

 

Hemen belirtelim: Çin ve Hindistan, yeni bir ABD olamaz. 1,5 milyar ve 1 milyar nüfuslu iki yeni ABD’yi dünya kaldırmaz. Çin ve Hindistan da taşımaz iki yeni ABD’yi!

 

Çünkü insanlık, artık kapitalizmin, özel mülkiyetin, özel çıkarcılığın ve bencilliğin sınırları içinde çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır.

 

Dünyanın damını kapitalizm deliyor.

 

Kapitalizm, yalnız doğayı değil, insanın kendisini yıkıma uğratmaktadır.

 

Mafyalaşan emperyalist kapitalizm, doğa ve insanla çelişmesini aşabilecek olanak ve yeteneğe sahip değil. Sistemin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu koşullarda emperyalist kapitalist sistem, öncelikle yükselen ekonomilere kapalıdır. Gelişen her toplum, ancak kapitalizmin sınırlarını zorlayarak ve aşarak kendisine hayat alanı bulabilir. O nedenle Çin ve Hindistan gibi gelişen ülkeler, kapitalizmi aşmada insanlığa örnek olacak konumdadırlar. Bu iki ülke, kapitalizmin içinde çürümeye teslim olmayacak ülkelerin başında geliyorlar.

 

 

PAYLAŞARAK GELİŞME ROTASI

 

Asya’nın yükselen iki ekonomisinin toplumsal yapıları ve dünya ile kurdukları ilişkiler, yeni bir ABD’ye değil, “Paylaşarak Gelişme” rotasına işaret ediyor. Çin ve Hindistan, savaş yolunda değil, İpek Yolu’nda ilerleyen ülkelerdir.

 

Şi Cin Ping’in dünya kamuoyuna “Mao’dan sonraki en kudretli önder” olarak tanıtılması, “Paylaşarak Gelişme” rotasının güvence altına alınması amacıyladır.

 

Çin Komünist Partisi, 29 Ekim 2016 tarihinde kabul ettiği Merkez Komitesi kararları ve özellikle son 19. Millî Kongre çizgisiyle, içerde sınıfsal ayrılıkları derinleştirecek siyasetlere karşı kararlı bir mücadele içine girmiştir.

 

İçerde yeni bir burjuvazi oluşmazsa, dışarda hegemonyacılık olmaz.

 

 

ÇİN HEGEMONYA PEŞİNDE KOŞARSA

 

İçte sınıflaşmayı önlemeye yönelik kararlılığın dışa yansımasını, Çin Halk Cumhuriyeti temsilcisi, 1974 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kürsüsünden Mao Zedung’a göndermede bulunarak şöyle açıklamıştı:

 

“Eğer Çin ilerde hegemonya peşinde koşacak olursa, bütün dünya ülkeleri ve halkları birleşmeli ve Çin’in hegemonyacılığını yıkmalıdırlar. Biz de öyle bir durumda dünya devletleri ve halklarıyla birlikte olacağız.”

 

ÇKP Genel Sekreteri ve Çin Devlet Başkanı Şi Cin Ping, aynı tavrı dile getirmektedir. Daha önemlisi Çin’in yöneldiği rotadır. Çin, sınıflaşmayı önleme konusunda Mao’nun doğrultusundadır, bugün yine aynı özgüven içindedir.

 

Hindistan da halkçı bir geleneğe sahiptir ve Çin’in güneyinde yeni bir emperyalist ülke olmaz.

 

 

YENİ UYGARLIK

 

Bugün yaşanan olay, emperyalist kapitalizmin önder ülkesinin değişmesi değil, dünyanın yeni bir uygarlığa yönelmesidir.

 

Yeni uygarlığın temel programı, üretmek ve paylaşarak gelişmektir.

 

Bu uygarlık, özel çıkara, bireyciliğe, mafyalaşan kapitalizme, sömürgeciliğe ve hegemonyacılığa dayanmıyor.

 

Yeni Uygarlık, ülkelerin bağımsızlığı, üretim ekonomisi, halkçılık, kamu ağırlığı, dünyevilik/laiklik ve devrimcilik yönünde oluşuyor.

 

 

YENİ UYGARLIĞI BESLEYEN

DEVRİM MİRASI

 

Dünya Asya Çağına girmiştir. Atlantik sistemi çökmektedir ve Asya’dan yeni bir uygarlık yükseliyor.

 

Asya Çağı’nın en az yüzyıllık bir devrimci mirası var.

 

 

ASYA ÇAĞININ HABERCİLERİ

 

Rus Demokratik Devrimi, Türk, İran ve Çin Demokratik Devrimleri, Hindistan’ın sömürgeciliğe karşı mücadelesi, 20. Yüzyılın başında Asya Çağının haberini vermişti. Artık devrimin odağı, Batıda değil Doğudaydı. Afrika ve Latin Amerika da Mazlumlar Dünyası içindedir ve bu anlamda doğudadır. Afrika ve Latin Amerika, bir bakıma Devrimci Asya’nın kanatlarını oluşturmaktadır.

 

 

DOĞU DEVRİMLERİNİN YÜZYILI

 

20. yüzyıla şöyle dönüp bir bakalım: Asya ve Afrika örneklerinde sömürgeciliğe karşı savaşlar ve zaferler, Latin Amerika’nın Kuzey Amerika hegemonyasına başkaldırması, arkamızdaki devrimci yüzyılın olgularıdır.

 

Bu açıdan Lenin’in “İlerici Asya Gerici Avrupa” sloganıyla ifade ettiği Doğu Devrimleri ufku ve sosyalizmi kurma denemesi, Atatürk Devriminin Altı Ok ilkesi, Sun Yatsen’in Üç Halk İlkesi ve Mao’nun Yeni Demokratik Devrim ve sosyalizmin kuruluşunda devrimi sürdürme teorileri, Hindistan’da Gandi’nin ve Pakistan’da Cinnah’ın Bağımsızlık ve Halkçılık ilkeleri, Kore’de Kim İl Sung’un ve Vietnamda Ho Şi Minh’in önderliğindeki kurtuluş savaşları ve devrimlerin kazandırdığı tecrübeler, Arap Dünyasında Nasır ve Bin Bella’nın millî ve demokratik rotaları, Latin Amerika’da Bolivar’dan Fidel Castro’ya uzanan mücadelelerin bıraktığı miras, Yeni Uygarlığın ilk tarihsel birikimini özetliyor.

 

 

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMLER VE

SOSYALİZME AÇILMA ÇAĞININ UYGARLIĞI

 

Yeni uygarlık, Millî Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağının uygarlığıdır.

 

Yeni uygarlık, bireyciliğe karşı toplumcu felsefeye sahiptir.

 

Yeni uygarlık, özel çıkarcılığa karşı kamu çıkarını getirmektedir.

 

Yeni uygarlık, dünya tefeciliğinin faizci sistemine isyan eden, emekle yaratılan üretim uygarlığıdır.

 

Yeni uygarlık, kamu önderliği ile özel girişimi, milletin çıkarı temelinde birleştiren karma ekonomiyle inşa edilmektedir.

 

Yeni uygarlık, dinci ve mezhepçi yobazlığa, etnik bölücülüğe ve emperyalizmin aleti olan terörizme karşıdır. Bu açıdan dünyevidir, laiktir ve hem yurtta hem de cihanda barışçıdır.

 

Yeni uygarlık, kapitalizmin son aşaması olan emperyalizme ve hegemonyacılığa karşı devletlerin bağımsızlığı, eşitliği, karşılıklı çıkarı temelinde barışçı bir dünya iklimi yaratmaktadır.

 

Çöken Atlantik uygarlığı, sömürme, elkoyma, yağma ve birkaç büyük devletin silahlı üstünlüğü temelinde yükselmişti.

 

Yeni uygarlık, Paylaşarak Gelişme ekseninde yükseliyor.

 

 

DÜNYA DEMOKRATİK DEVRİMİNİN

İKİNCİ BÜYÜK DALGASI

 

Aslında bugün çağdaş dünya, demokratik devrimlerle kuruluşunun ikinci büyük dalgasını yaşamaktadır.

 

Birinci demokrasi dalgası, 17. ve 18. Yüzyıllarda İngiliz, Amerikan, Fransız devrimleri önderliğinde geldi.

 

20. ve 21. Yüzyıl ise, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın Mazlumlar Dünyasının demokratik devrimlerine tanık oldu.

 

Dünün yoksulları ve ezilenleri, bugünün gelişen ülkeleridir.

 

Yeni uygarlığı, dünün yoksulları ve mazlumları kurmaktadır.

 

Bu nedenle yeni uygarlık, emperyalizm tarafından değil, emperyalizme isyan edenlerce kurulmaktadır.

 

Artık demokrasi ve barış, Millî Demokratik Devrimlerin getirdiği demokrasi ve barıştır.