Soner Polat: "Barzani Bütün Günahsız Kürtleri Ateşe Atıyor"

Genel Başkan Yardımcımız Emekli Amiral Soner Polat, Tesnim Haber Ajansına konuştu.

Tarih:

Bu projenin esas sahipleri ABD, İsrail ve İngiltere’dir. Barzani’yi bu yöne iten de onlardır. Barzani’nin aklını başına toplaması lazımdır. Bütün oradaki günahsız Kürtleri ateşe atıyor. Türkiye ve İran sınırları kapatır, bütün ekonomik ilişkileri keser ve ortak operasyonlar yaparak bu işe son verirler. Çünkü hiçbir devlet kendi yıkılışını seyretmez.


Tesnim Haber Ajansı - Vatan Partisi Genel Başkan yardımcısı E. Tümamiral Soner Polat bölgede yaşanan son gelişmeleri Tasnim Haber Ajansı için değerlendirdi. Çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Polat, sorularımıza samimi yanıtlar verdi.

 

Tesnim - İran Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye ziyareti ardından basına yansıyan birçok gelişme oldu. Sizce Türk tarafının somut olarak bu ziyaretten beklentisi neydi ve bu beklenti tamamen karşılandı mı?

 

Bu ziyaret herhangi bir ziyaret değil. Bu ziyaret iki ülke arasında atılan en büyük adımlardan bir tanesidir. Neden öyle… çünkü ben Genelkurmay Daire İstihbarat Genel Başkanlığı yaptım. İran’dan bir Yüzbaşı bile gelse çok büyük bir olay olurdu. Şimdi bir Genelkurmay başkanı geliyor 9 kişilik bir heyet var, hepsi asker ve bir de Dışişleri Bakanı yardımcısı var. Ve bu Türkiye’nin artık Avrasya yolculuğuna başladığının batıyla ilişkilerini sorguladığının en büyük göstergesi. Yani hiçbir şey olmasa bile bu ziyaretin yapılması başlı başına bir olaydır. Çünkü şöyle düşünün, Türkiye’de 1945 tarihinden beri böyle NATO Batı tarafından körüklenen bir İran düşmanlığı vardır. Bu her tarafta karşılık bulmuştur. Dinci basında da bu vardır, Atatürkçü basında da bu vardır, cumhuriyetçi basında bu da vardır, holding basınında da bu vardır. Dolayısıyla Türkiye’nin esasında böyle bir yakınlaşmaya hazır olmadığı bir dönemde böyle bir ziyaretin olması ezberleri bozulmuştur. Zaten biz bu ziyaretten 1 ay İran’daydık. Bu yönde Türkiye ve İran yakınlaşmasının önemini, İran’ın dini liderliğine, Cumhurbaşkanlığına, hem meclisine hem de Devrim Muhafızlarına dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalıştık. Görüyoruz ki önemli bir etki yaratılmış ve İran Genelkurmay Başkanı Türkiye’de.

 

Şimdi burada dikkat ederseniz, somut bir takım hedefler var. Bunu Türk basınına bakarak söylemiyorum. İran Genelkurmay Başkanı dönüyor ve İran basınına açıklamalar yapıyor, hem de devlet basınına. Diyor ki; Türkiye ile ortak operasyonlar yapacağız, eğitim işbirliği yapacağız, öğrenci değiştireceğiz. Kürdistan’a kesinlikle karşıyız. Suriye’de iş birliği alanları bulacağız. Bunlar son derece önemli açıklamalar ve dikkat ederseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan Pers milliyetçiliği, Fars milliyet söylemleri de yavaş yavaş azaldı. Ben daha sonra duymadım. Şimdi böyle bir ziyaret, herkesi daha doğru, daha dikkatli adım atmaya sevk ediyor. Burada önemli bir sonucunu söylemeliyim. Birçok gazeteyi alın, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini manşete taşımışlar. Diyor ki; Biz diyor İdlip ile ilgili olarak Rusya ile anlaştık, İran ile de prüz kalmadı. Düşünebiliyor musunuz, İdlip gibi en tartışmalı bir alan hem Rusya’nın, hem İran’ın, hem Türkiye’nin politikaları vardır. Doğru mudur yanlış mıdır demiyorum ama herkesin farkı politikası vardı ama öyle bir ortak nokta da buluşulmuş ki Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir kişilik diyor ki “Rusya ile anlaştık, İran ie de prüzler kalmadı.” Şimdi bu İdlip’te eğer bir ortaklık oluyorsa, bunun Suriye geneline yayılmaması için hiç bir sebep yok. O açıdan bu ziyaretin sonuçlarını hem sahada görüyoruz, hem diploması masasında görüyoruz. Gelecekte iki ülkenin son derece önemli konularda elele ve omuz omuza mücadele ettiğini hep birlikte görecek ve tanık olacağız. Bu ziyaret bence bir devri kapatmış, başka bir devri başlatmıştır. Bundan sonra önümüzdeki dönemler, Türkiye ve İran için bir işbirliği dönemi hatta daha da iddialı söyleyeyim hatta işbirliği çağı olacaktır.

 

 

Tesnim - İran’da birçok kişi Türk Hükümeti’nin, Barzani Referandumuna karşı yeterince sert olmadığı eleştirisi yapılıyor. Sizce AKP ve Erdoğan’ın konuya ilişkin tepkisi ve karşı koyma çabası yeterli mi?

 

Aslında şöyle değerlendirmek gerekiyor. İki ülkede de bununla ilgili olarak bir takım tereddütler vardı. Mesela PKK Türkiye için bir tehdit ama, PJAK’ı çok rahat kontrol ediyoruz. Bizim sorunumuz var ama bizim sorunumuzun mahiyeti farklı, biz Kuzey Irak’ta Talabani- Goran hareketi üzerinde etkiliyiz, o yüzden buradaki politikayı da zaman zaman yönlendirebiliyoruz gibi bir takım söylemler de vardı. Tamamını İran’a mal edilmese bile. Türkiye’de de aynı kafa karışıklığı vardı. Hayat ülkelere biraz da her şeyi öğretiyor. Çünkü jeopolitik yasalar vardır, devletler varlıklarını devam ettirmek için hiç beklenmedik zamanlarda doğru adım atarlar. Türkiye’de, İran’da tehlikeyi gördü. Burada kurulacak olan ikinci İsrail. Yani siz 1500 km öteden İsrail’i alıyorsunuz hem Türkiye, hem de İran sınırına yapıştırıyorsunuz. Belki de onlarca yıl sürecek bir istikrarsızlığın bir çatışma ortamını kendi ellerinizle yaratmış oluyorsunuz. Şimdi burada AKP hükümeti başından beri Barzani ile çok yönlü ilişkiler kurdu, çeşitli ekonomik bağımlılık ilişkileri kuruldu. Barzani’nin petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarlarına taşınması esasında dünya pazarları demekte doğru doğru değil. Çünkü sorunlar çıkınca İsrail’e akıtılması bir vaka Habur sınır kapısı, Barzani’nin paravan şirketleri 1300 tane tTürk şirketinden bahsediyoruz yatırım yapan. Dolaysıyla biliyorsunuz bir işin içine ekonomi girdiği zaman baskı grupları oluşur. O baskı grupları ister istemez siyaseti de etkilerler. Şimdi biz şunu çok iyi biliyoruz ki devletler jeopolitik varlıklardır, ekonomik kayıplar kazançlar olur dönemseldir ama jeopolitik kayıplar o devletin bekasını tehlikeye düşürür. Şimdi böyle bir dönemdeyiz AKP’de bu algıyı gayet iyi şekilde anladı ama bağımlılık ilişkilerini birden bire bitiremiyor. Yani şöyle bir durum içerisinden geçiriyor Barzani kendisi aklını başına toplasın öyle yanlış bir yoldur ama kendi adım atsın ama bizim ilişkilerimize devam etsin. Zaman zaman biraz aminayi bir tabir olacak ama hem cam kenarında gidiyim hem varanla gidiyim hem yanıma biri gelsin böyle bir şey hayatta yok. Hep tercihler yaparsınız bu tercihlerin sonucunda kazançlar ve kayıplar olur. Şimdi bende diyorum ki bundan sonra Türkiye ve İran için geçerlidir. İran’ın orada bir takım çıkarları olabilir, Türkiye’nin bir takım çıkarları olabilir ama bu çıkarlar eninde sonunda taktiksel çıkarlardır. Bunlar stratejik bir boyut hiçbir zaman perde etmez. Bu çıkarlar için stratejik hatta jeopolitik kayıpları göze almak bir devlet aklına yakışmaz. Dolayısıyla devletler devamlıdır devletler geleceğini garanti altına alan varlıklardır. Kısa dönemli bir takım kayıpları göze almak, uzun dönemli kazançlar için şarttır ve biz buna strateji diyoruz. O açıdan bu dönemin artık ben geçeceğini düşünüyorum netice de üslup yumuşak olsa da Türkiye’de, İran’da ortak tehdit algısı oluşmuştur. İkisi de bu gelişmenin kendi çıkarlarına varlıklarına büyük bir zarar vereceğinin bilincindedir. Bu nedenle 25 Eylül’de Barzani’nin bir nedenle bir bahane bularak bundan vaz geçeceğini düşünmektedir. Eğer böyle bir gelişme olduğunda takdirde iki ülkenin de sertleşeceğini ve gerçek anlamda kozlarını sahaya süreceklerini düşünüyorum.

 

 

Tesnim - Referandumun yapılması ve sandıktan bağımsızlık çıkması durumunda Türkiye ve İran hangi somut adımları atmalı?

 

Böyle bir şey olduğu ve bu süreci kendi hallerine bıraktıkları takdirde iki ülkede hem istikrarını hem de toprak bütünlüğünü kaybedebilir. Dolayısıyla burada hiçbir şekilde şaka yapılmıyor. Eğer böyle bir gelişme olduğu takdirde şunun altını çizelim Barzani’nin böyle bir adım atacak gücü yok. Neden gücü yok? Bir kere ülkesine hâkim değil 111 milletvekili var bunun 38 tanesi üyesi sadece kendisinin ve bakın 56 tane üyeyi bulamadığı için parlamentoda başkanlık seçimi bile yaptıramadı. Biliyorsunuz daha önce halk tarafından seçildi. Sonra parlamento tarafından seçildi. Netice de 19 Ağustos 2015’ten beri kaçak başkan, yani gecekondu başkanı ne halkoyuna gidebiliyor ne de mecliste kendisini yasal konuma getirebiliyor. Düşünebiliyor musunuz kendi toprakları üzerinde borusu ötmeyen bir kişi böyle boyundan büyük bir işe kalkışıyor. Bu proje onun projesi değil. Bu proje ABD, İsrail ve İngiltere’nin ortak projesidir. Bu projenin esas sahipleri ABD, İsrail ve İngiltere’dir. Barzani’yi bu yöne iten de onlardır. Barzani’nin aklını başına toplaması lazımdır. Bütün oradaki günahsız Kürtleri ateşe atıyor. Türkiye ve İran sınırları kapatır, bütün ekonomik ilişkileri keser ve ortak operasyonlar yaparak bu işe son verirler. Çünkü hiçbir devlet kendi yıkılışını seyretmez. Amerika, Rusya bile devreye girse bile Türkiye ve İran’ı kimse durduramaz o açıdan biraz tarih öğrenmelerinde, biraz devletlerarası ilişkileri sorgulamasında büyük fayda var. Başka bir devlete dayanarak hiç kimse bağımsızlığına kavuşamaz, eğer öyle bir şey olsaydı zaten geçmişte olurdu bugün bu koşullar yoktur. Her ülkede yaşayan Kürtleri ülkelerine sağdık olmaya davet ediyorum. Emperyalizmin yoluna girerlerse eğer sadece onların maşası olurlar ve bu gözyaşı çeşitli kayıplara ve kana mal olur hem kendileri üzülür, hem bölge ülkelerine zarar verirler ve de çok büyük ihanete ortak olurlar. Türkiye ve İran bölgenin iki büyük devleti asla böyle bir şeye rıza göstermezler.

 

 

Suriye’nin kuzeyindeki ABD varlığını ve Bölgeye yerleşme çabasını ele alırsak soyut olarak ABD’nin, Suriye’deki varlığı ne büyüklükte ve neyi amaçlıyor?

 

Şimdi bakın şöyle düşünelim, sadece iki tane kanton Cezire-Aynel Arap veya Kobani kantonlarında Amerika’nın 10 tane üssü var. Burada Rumeylanda olduğu gibi üsler var. Kargo uçaklarının inebileceği pistler, helikopter üsleri var. Cephane mühimmat üsleri var. Membiç’te sadece küçücük bir cepte iki tane Amerikan üssü var. Ve 1421 tır şuan Türk istihbaratının tespit ettiği yapılan silah, cephane, malzeme, teçhizat yardımı var. Biz bunun hesabını yaptığımızda zaman bende askerim 60 bin kişilik bir kuvvet ortaya çıkıyor. Peki, Rakka’da kaç tane IŞİD’li var? Ben size söyleyeyim kendi ifadesi Koalisyon Güçleri Sözcüsü Albay Ryan Dillon, orada en fazla 2000 tane terörist var Rakka’da o 2000 derse siz onu %50 indirin 1000 deyin. Rakka’da 1000 tane terörist var, 60 bin kişiyi teçhiz edecek cephane var. Demek ki IŞİD’in Rakka hedefinden başka bir takım hedefler içeriyor. Bunun amacı Kuzey Suriye’de de tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi devletimsi bir yapının çıkması ve bunun devletleştirmesi ve Barzani Kürdistanı ile birleştirilmesidir. Bu çok açıktır bununla ilgili kantonların Akdeniz’e uzatılması hedefinden emperyalist sistem vaz geçmiş değildir. O yüzden Türkiye’nin Fırat Kalkanı’na büyük tepki gösterildi. Çünkü ilk kez Akdeniz’e uzanan koridor fiziki olarak silahla bölündü. Bu aslında ne Rusya, ne İran ne de Suriye anlayabildi. Çok büyük bir harekâttı. İlk defa Emperyalist bir merkeze karşı Türk Silahlı Kuvvetleri silahla müdahale etmiştir. Bunu en azından sekteye uğratmıştır. Buradaki kuvvet ve teçhizat çok fazladır, hedef bellidir. Akdeniz’e uzanan bir kürt koridoru hedeflenmektedir. Böyle bir olay Kuzey Irak’taki yapıyı da kuvvetlendirir ve Türkiye çok büyük zarar görür Arap dünyasıyla, Afrika ile bağı kesilir bir terör devletçiliğine komşu olur sınırlarının tamamı Güney’de terör için bir lojistik üs olur ama bu yapı gerçekleştiği takdirde Suriye’de gün yüzü göremez. Bunu seyredersek bunu kendi haline bırakırsak orta dönemde Rusya’da orada kalamaz. Neticede öyle ya da böyle Akdeniz’e inmeden hedefini gerçekleştiremez. Rusya’nın oradaki varlığını biz biliyoruz, büyük önemli bir kara gücü yoktur. İş belirli bir boyuta geldiği takdirde birden bire çok farklı dinamikler ortaya çıkar. E ğer terör devletçiği ABD, Batı Emperyalist merkezlerin desteğini aldığı takdirde Suriye’de de istikrarsızlık alanları ortaya çıkar, Irak zaten bölünür ve eğer burada şöyle bir düşünce son derece yanlıştır; İran şöyle düşünebilir, Orada ne olursa olsun ben Güney’den Lübnan’a ulaşayım. Suriye’den, Irak’tan, İran’dan koridor bir nüfus alanı yaratıyım. Eğer yukarıdaki bu olaya siz müsaade ederseniz kimse buna seyirci kalmaz. Ve bunu önlemek için aşağı taraftan Arabistan’ı, Mısır’ı herkesi devreye sokarlar. Sünni – Şii Kavgası çıkartırlar. Rusya diyorsa PYD, Amerika ile anlaştım, işte ben krizden önce durumuma göre ben çok iyi konumdayım eskiden benim Tartus deniz üssüm vardı şimdi Humeyni’n de büyük bir hava lojistik üssü oldu sıcak denizlere indim, petrol doğalgaz doğu Akdeniz’e mücavir alanlardayım. Bizim şirketlerimiz burada bir takım projelere uzanıyor bu bölgede olduğum için Kuveyt, Katar’la, Suudi Arabistan’la enerji zenginliği olan ülkelerle ilişkilerim oldu. Mısır’la ilişkilerim oldu diye düşünüyorsa ve kendini krizden önce şanslı görüyorsa eğer bu politikaları uyguladığı takdirde jeopolitiğin değişmez karşıtlık yasası devreye girer, oradaki olan iki büyük ülke kalmaz ya Amerika olur ya Rusya olur ikisinden biri gider. Tıpkı geçmişte Roma-Kartajak rekabetinde olduğu gibi. Dolayısıyla Türkiye, Rusya, İran eğer gerçek anlamda bu sorunu çözmek istiyorlarsa dediğim dedik tavırlarını bırakıp ortak bir strateji belirlemek zorundadır. Burada Türkiye ve İran’ın daha dengede olduğunu düşünüyorum. Rusya zaman zaman PKK’ya verdiği destekle, PYD ofisi açmasıyla soru işaretleri yaratıyor. Ancak şunu da hatırlatırım Ruslara da bakın Esad’ın Dışişlerini Bakanlığı mensuplarına yaptığı bir konuşma var. Hem Dışişlerini Bakanı Velid Muallim, Başbakan Yardımcısı Faysal Mikdat’ın da bulunduğu bütün Büyükelçilerin de olduğu toplantıda “Biz dostlarımızın nasihatini tabi dinleriz ama son sözü Suriyeliler söyler” Suriye’de kendi toprakları içerisinde bir terör devletçiğine izin vermez. Böyle düşünenler varsa bu yanlış. Dolaysıyla Türkiye, Rusya, Suriye ortak bir strateji belirlediği takdirde Amerika’nın şansı kalmaz. Ancak o koşullarda askeri yığınak yıkılabilir, geriye döndürülebilir ve çeşitli hamlelerle boşa çıkartılabilir.

 

 

Partinizin Suriye ilişkilerinde önemli bir rolü var sizce yakın zamanda Erdoğan, Esad görüşmesine şahit olacak mıyız?

 

Bugün İdlip’te Rusya, İran ve Türkiye’nin anlaşması. Hürriyet gazetesi bugün şunu söylüyor, ortadaki bir gazete herkesin aldığı okuduğu bir gazete. Bu gazeteyi okuduğunuzda Rusya ve İran’la İdlip’te anlaştık. Peki bu kimin toprağı? Suriye’nin toprağı. Burada Esad olmasa bile karede gözükmese bile zinne Esad’ın manevi varlığı oradadır. Yani İdlip’te anlaşma demek aslında Suriye ile anlaşma demektir. Burada bu sürecin sonu Türkiye ve Suriye’yi birbirine yaklaştıracaktır. Böyle bir adım yarında atılabilir ben hiç şaşırmam çünkü ben hep jeopolitikçe bakarım devletler jeopolitik varlıklardır. Hiç beklenmedik adımlar atarlar hayatta kalmak için bekaları için. Neticede bakın kimse de kusura bakmasın burada bölünme tehdidini en çok hisseden Suriye ondan sonra da Türkiye’dir. Diğer ülkelerin stratejik çıkarları olabilir ama beka sorununu Türkiye ve Suriye hissetmektedir. Dolayısıyla aslında en kısa zamanda bir araya gelmesi gereken iki ülke Türkiye ve Suriye’dir. Böyle olduğu takdirde bütün oyun bozulur art niyetli bir takım devletler varsa onlarda ne düşünceleri varsa ondanda kısa süre içinde vaz geçmek zorunda kalırlar batının da, PKK’nın da, PYD’nin de kâbusu budur. PYD temsilcileri çok güzel söylüyor Türkiye, Rusya ile konuşsun mesele yok, ama Suriye ile konuşursa o zaman fena eğer böyle bir anlaşma olduğu halde, Rusya’da bu kurnaz politikalarını çok fazla sürdüremez İran, Suriye ve hem Türkiye’ye karşı, Rusya’ da net bir tavır almak zorunda kalır. Çünkü netice olarak PYD ile olan ilişkileri öyle veya böyle bir kuşku uyandırıyor. Türk kamuoyunda da tereddütlere yol açıyor. Ben çok iyi biliyorum ki İran ve Rusya arasında da bir takım sıkıntılar var. Burada onlara girmek istemiyorum. Bütün bunları düzeltmenin birinci koşulu Türkiye ile Suriye’nin birlikte ortak bir noktaya gelmesidir. Çünkü o zaman diyecekler ki siz bize destek mi olmak istiyorsunuz bölünme tehdidini biz hissediyoruz o zaman atılacak adımlar şöyle şöyle olması gerekir. Burada Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünden verilecek taviz sonuçta bölgeyi felakete sürükler. Yani hiç kimse bu felaketten kaçamaz. Aa bak ne güzel oluyor Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden vaz geçeyim çünkü benim şöyle şöyle çıkarlarım var diyen kısa dönemli kazandığını zanneder ama orta dönemde büyük bir felaketle karşı karşıya kalır. Çünkü bu domino etkisi yaratır. Bir devlet bölündüğü zaman diğerine yansır. Bu kurumsallaşarak bölgede bütün devletleri sarar kimse bundan kaçamaz. O yüzden biz diyoruz ki ortak strateji önemli buradaki kilit nokta da Türkiye ve Suriye’nin el sıkışmasıdır. bu olduğu takdirde herkes daha dikkatli daha kontrollü adım atmak zorunda kalır.

 

 

Erdoğan’ın ABD ile yeniden bir ilişkileri düzeltme ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Böyle bir ihtimal yok. Neden böyle bir ihtimal yok çünkü ABD örtülü olarak bir darbeyle Türkiye’yi işgal etmeye kalkıştı. Ve bugün 1421 tır silah, cephane malzemeyi PYD’ye veriyor. Türkiye’ye kritik mühimmat vermiyor, Türkiye’nin PYD-PKK mücadelesinde kullanacağı silahları Türkiye’ye vermekte direniyor, Türkiye’ye çeşitli sıkıntı sahaları ortaya çıkartıyor. Türkiye’ye olan tavrı hiçte dostane değil dolayısıyla bu şartlar altında Erdoğan’ın ABD ile anlaşma şansı yok. Zaten öyle bir şans olsaydı ABD Türkiye’de bir iktidar alternatifi yaratma çalışmalarına başlamazdı. Biliyorsunuz ki şimdi bir Atlantik ittifakı oluşturulup Erdoğan’ın karşısına çıkarılıyor. Eğer böyle bir dönüş yaptığı takdirde Erdoğan millet desteğini de kaybeder çok rahatta koltuğunu kaybeder. Şuan Erdoğan’ı o koltukta tutan seçim üstüne seçim kazandıran milli olarak attığı adımlardır PKK ile mücadelesidir. ABD’ye karşı Fırat Kalkanı’nı yapmasıdır. Ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunmasıdır. Bununla ilgili olarak tereddüt ettiği anda o koltukta meşrutiyetini yitirir. Türkiye’de değişiyor. İnsanlar da her şeyi anlamaya başladı. Bakın bu bugün CHP için de geçerlidir. Şuan muhalefet olduğu için atıp tutuyorlar kimse fazla ciddiye almıyor etkisi de olan bir parti değil, ama iktidar olduğu takdirde kendi seçmenine bile bu tür politikaları anlatamaz Türkiye’nin batı ile olan kavgası ciddidir, süreklidir ve bunun dönüşü yoktur. Dikkat ederseniz kâğıt üzerinde meclisteki dört parti de Atlantikçidir batı yanlısıdır, batıya bağımlılıktan vaz geçmemektedir. BU AKP için de geçerlidir yani ben NATO’dan çıkacağım AB’den çıkacağım diye bir söylemi yok. CHP zaten bu yöndedir, MHP zaten AKP ile hareket etmektedir, HDP’yi zaten söylemeye gerek yok. Düşünebiliyor musunuz Atlantikçi partilerle bir ülke Atlantik’ten uzaklaşıyorsa demek ki burada yapısal kalıcı bir sorundan bahsediyoruz. Bu konjonktüre alınamaz o yüzden Türkiye’nin ABD ile bir araya gelmesi, kucaklaşması mümkün değildir. Bunlar taktik adımdır. Amerika nasıl Türkiye’yi yörüngesinde tutmaya çalışıyorsa, Türkiye’de dengeler içerisinde hareket etmektedir.