Doğu Perinçek: Üretim devrimi-2 IMF’nin öcüleri

"Borçlanma Ekonomisi adını verdiğimiz Neoliberal sistem üreticiyi suçlayarak gelmiş ve üretimi batırmıştır"

Her sistemin arkasında bir ideoloji vardır. Her sistemin parlattığı melekleri vardır, korkutma amacıyla kullandığı öcüleri de vardır. Borçlanma ekonomisi, ideolojik karşıdevrimle getirildi. 1980’e kadar şöyle böyle ayakta kalan Kemalist Devrimin geniş iç pazara dayanan ekonomisi, yıkıma uğratıldı.

 

Borçlanma Ekonomisi adını verdiğimiz Neoliberal sistem üreticiyi suçlayarak gelmiş ve üretimi batırmıştır. Getirdiği yıkımı dayatabilmek için, toplumu öcülerle korkutmuştur. Biz bu öcülere IMF’nin öcüleri diyoruz. İşte o öcüler:

1. KORUMACILIK ÖCÜSÜ

 

Gümrükleri kaldırıp yabancı mallara kapıyı pencereyi açmak için, toplumu “Korumacılık” ya da “İthal ikâmesi” öcüsüyle korkuttular. Yerli üreticiyi korumayalım, dünya ölçeğindeki serbest piyasanın kucağına atalım ki, rekâbet yeteneği kazansın dediler. Ağılların kapısını açtılar, koyunu canavarın dişlerine teslim ettiler.

 

 

2. DEVLETÇİLİK ÖCÜSÜ

 

KİT’ler iplik üretiyordu, bez üretiyordu, şeker üretiyordu, demir çelik üretiyordu, maden çıkartıyordu, elektrik üretiyordu. KİT’ler, buğdayımızı pamuğumuzu satın alıyordu, etimizi sütümüzü işliyordu, milyonlarca işçinin ekmek kapısıydı. Çarşılarımızın müşterisi KİT’lerde çalışıyordu. Devletçiliği öcü ilan ettiler. Sonuç: Dışardan alıyorduk artık orda da zorlanıyoruz. Çünkü dövizimiz yok. Kendimizi fabrika kapısının önünde bulduk.

 


3. GERİ TEKNOLOJİ ÖCÜSÜ

 

Her boydan sanayicimiz, geri teknoloji kullanmakla suçlandı. Başka hangi teknolojiyi kullanacaktık? Elimizde olan hangi makine ve araç varsa, onlarla üretmeye mecburduk. İleri teknolojiler üretmenin yolu buydu. Bu yoldan vazgeçirdiler. Geri teknoloji öcü olunca, Çorlu’nun, Bursa’nın, Denizli’nin, Konya’nın, Samsun’un, Kayseri’nin, Malatya’nın, Tabzon’un makinaları ardiyelere atıldı, paslanmaya terk edildi. Oysa o tornalar, o frezeler, katma değer üretiyordu.

4. ENFLASYON ÖCÜSÜ

 

Biz de biliyoruz, enflasyonun zararlarını. Ama enflasyon öcüsünün zararlarını da artık öğrenmek durumundayız. Eğer Zonguldak dağının altındaki kömürü çıkaracak isek, eğer pamuğu Söke ovasında üretecek isek, eğer kumaşı Denizli’nin tezgâhlarında dokuyacak isek, maliyetlerde belli artışları göze almak zorundayız. “O zaman enflasyon olur” diye bizi korkutanlara inanırsak, bütün o malları dışardan alırız ve bir süre sonra da alamaz hale geliriz. Talep enflasyonundan elbette korkacağız, çünkü o zaman üretim gelişmez ama fiyatlar artar. Ancak maliyet enflasyonunu göze almak durumundayız. Başka çare yok maliyetin yükselmesini göze alıp, ülkede üreteceğiz. Maliyet enflasyonunun dar gelirliler üzerindeki etkisini ücret ve aylıkları dengeleyerek gidereceğiz.

 

 

5. MERKEZ BANKASI ÖCÜSÜ

 

IMF’nin en tehlikeli öcülerinden biri budur. Ak Parti, CHP, MHP ve İyi Parti, sistemin bütün partileri, küresel dayatmalara boyun eğerek, krizden çıkış için Merkez Bankası’nın “bağımsız” olmasını savunuyorlar.

 

Dünyanın parasal merkezleri, “Merkez Bankalarını biz yöneteceğiz” demezler, “bağımsız olsun” derler ve diyorlar. O nedenle “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı’nın tek bir anlamı vardır: Dünya sermaye odaklarına bağımlı olsun! Merkez Bankası’nı dünya para piyasalarındaki dalgalanmalar yönetsin!

 

Nitekim küresel merkezlerin ve IMF’nin Türkiye’den taleplerinin en başında, “Merkez Bankası bağımsız olacak” dayatması vardır. Böylece dümen Türkiye’nin ellerinde olmayacak, uzaktan kumandayla yönetilecektir. Dünya piyasalarına bağımlı olacaktır! Merkez Bankası’nı biz yönetmezsek, dünya finans piyasalarındaki akıntılar, dalgalanmalar, hatta fırtınalar yönetir. Böylece dümeni küresel para merkezlerine teslim edersiniz!

 

Merkez Bankası, dünyanın hiçbir ülkesinde bağımsız değildir ve bağımsız olamaz. Ya Millî Hükümetin millî siyasetlerinin merkezî aracıdır, ya da küresel güçlerin güdümündedir.

 

“Merkez Bankası bağımsız olsun” dayatması, “Türkiye’nin hükümeti olmasın” anlamına gelir.

 

Merkez Bankası’na hükmetmeyen bir hükümet, ekonomiyi yönetirken neye hükmedecektir?

 

O hükümet, dalgaların üzerinde karpuz kabuğu gibi sallanmaktan başka ne yapacaktır?

 

Merkez Bankası bağımsız olursa, ne ülkenin bağımsızlığı olur, ne devletçilik olabilir, ne de halkçılık olabilir!

 

Geriye bir tek, bağımlılık kalır.

 

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, Türkiye’nin bağımlılığı anlamına gelir.

 

Oysa güçlü Merkez Bankası, ekonomik kalkınma için şarttır.

 

Hâlâ anlamadık mı, Merkez Bankasını özerk yapıp kendi denetimleri altına alarak, bizi dümensiz bırakıyorlar.

 

 

6. TÜRK LİRASI ÖCÜSÜ

 

Küresel merkezler, “sıkı para politikası” başlığı altında kendi millî paramızı basma egemenliğimizi bile elimizden alıyorlar. Onlara göre, Merkez Bankası ile birlikte Türk Lirası da bir öcüdür.

 

Dayatmalarının amacı biliniyor: Türk Lirasını çarşılarımızdan kovalım, piyasalarımızda Dolar ve Avro dolaştıralım. Böylece ABD ve Avrupa’ya haraç ödeyelim.

 

Türk Lirası öcüsü yüzünden, ABD ve Avrupa’ya bu fakir halimizle iç piyasada dolaştırdığımız 100 milyar dolar miktarında borç vermiş oluyoruz. Öcüden korkmaya devam edecek miyiz, ne dersiniz?

7. KONTROLLÜ KAMBİYO ÖCÜSÜ

 

IMF’nin son öcüsü, kambiyo rejimi konusundadır. Kambiyo kontrolü edilmesi, en büyük korkudur. Döviz fiyatları dalgalanmaya bırakılmalıdır. Paranın giriş çıkışı kesinlikle serbest bırakılmalıdır.

 

11 Ağustos 1989 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararname, yabancı paraların yurt içinde alınıp satılması, serbestçe dolaşıma tabi olması ve bankalarda açılan mevduat hesaplarında serbestçe değerlendirilmesi rejimini getirdi. Bu düzenleme sonucu özelikle Amerikan Doları ve başta EURO olmak üzere diğer Batı Avrupa para birimleri piyasalarımızı işgal etti ve Türk Lirasını kenarlara sürdü. Böylece Serbest Kambiyo Rejimine geçildi. Yeni rejimde son derece hızlı hareket edebilen Dolar ve Euro, Borsa İstanbul, Devlet Tahvili, Hazine Bonosu, gayrimenkul vb. gibi yatırım alanlarına girerek bu piyasalara yön vermeye başladılar. Küresel merkezlere biat eden iktidarlar, Türkiye’de kamu ve özel sektörün borçlanmasının önünü açarak, 2019 yılı itibariyle Türkiye’nin yurt dışı borçlarının 450-500 Milyar Dolar dolaylarına gelmesine neden olmuştur. Borsa İstanbul’un, yani menkul kıymet borsamızın ortalama yüzde 64-65’i yabancı yatırımcıların eline geçmiştir. Bu oranın bugün 2019 yılı Temmuz ayındaki değeri, 90-100 milyar Dolar kadardır.

 

Sonuç olarak 24 Ocak 1980 yılında uygulanmaya başlayan sözde Serbest Piyasa Ekonomisi ve 1989 yılında yayımlanan 32 Sayılı Kararname ile yabancı para giriş çıkışının serbest bırakılması sonucunda, Türkiye bugün dışa bağımlı hale düşmüştür. Yabancı yatırımcılar, sıcak para denilen kaynaklara hükmederek, istedikleri ekonomik politikaları dayatma olanağını ele geçirmişlerdir. Türkiye, bugün tüketim ve ithalat tabanlı imalat yapısı sonucu gerek cari açığını fonlama, gerekse dış borçları erteleme zorunluluğu yüzünden yabancı paraya bağımlı durumdadır. Yeterli döviz bulunamayınca, yabancı para kurlarında ani artışlar yaşanmaktadır. Yabancı para kurlarını düşürmek ya da fazla artışın önüne geçmek için faizler yükseltilmekte, sonuç olarak ekonomimiz sürekli yıpranmakta, enflasyon artmakta, çalışanların gelirleri düşmekte ve artan maliyetler nedeniyle fabrikalar kapanmakta, işsizlik büyümektedir.

 

Küresel merkezlerin dayatmalarıyla kurulan borcu borçla çevirme sisteminin sürüp gitmesi için, yabancı paranın giriş çıkışını denetleyecek kambiyo kontrolü öcü olarak gösterilmektedir.

 

 

8. ÖCÜLERDEN KORKARSANIZ...

 

Bütün bu öcüler, küresel sermayenin hakimiyet ve denetimi içindir. Serbestlik adına liberalizm adına talep ettikleri her şey, Dolar saltanatının diktasına hizmet etti. Eğer bu diktaya boyun eğmez, öcülerden kokmazsanız, IMF’nin kapısını bile çalamazsınız, dahası yaptırımlar da gelir, cehennem zebanileriyle tanışırsınız.