Doğu Perinçek: Rasin’in yalnız bıraktığı insanlık

Saat 16.16 idi. Rota yazısının son cümlesini bağlamıştım. Telefon çaldı. Ekranda Rasin’in adı. Çok sevindim. Birkaç gün önce aramış, görmek istediğimi söylemiştim. Öğrendim, artık Rasin’le görüşemeyecektik. Telefondaki arkadaş, “En son sizinle görüşmüştü” dedi.

 

Önceki gün Gül Ar hanım ve İbrahim Benli ile birlikte aile yemeği yedik. Rasin’i o yemekte de özlemle anmıştık.

 

 

KUŞLARIN VE AĞAÇLARIN GÖNLÜ

 

Rasin’in resimlerinde kuşların ve ağaçların da gönülleri vardır.

 

O renklerde, kuşların ve ağaçların da sevgilileri vardır ve üzerine tuz basılmış yaraları vardır.

 

Rasin’in yaratıcılığını en güzel Edip Cansever’in o dizesiyle anlayabiliriz:

 

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka”

 

 

İNSAN OLMA EYLEMİNİN CAN YOLDAŞI

 

Rasin, insan olma eyleminin ressamıdır.

 

İşte o insan olma eyleminin can yoldaşı da eşi İrem Arsebük’tü.

 

Şu dünyada insanlığı eşkıyalar basarken, İrem de bizi o eşkıyalarla baş başa bırakıp gitmişti. Ve giden şimdi Rasin’in kendisidir.

 

Rasin’in gidişi, içimizdeki insanlığın kopup gidişi gibi geldi.

 

 

SEVMEYİ RENKLERDE YARATMAK

 

İrem giderken, biliyorum, Rasin “gitme” demiş ve onun boynuna sarılmıştı.

 

Rasin’in bu eylemi de, insanlığa ve insan olmaya sarılma eylemiydi. Zaten Rasin’in dünyaya gelişinin sebebi, işte o eylemdir: Sevmek ve sevmeyi renklerde ve gönüllerimizde yeniden yaratmak.

 

Yaptığı her şey, sevgi ve insanlıktır. Kadın Kitabı’nın kapağına onun yaptığı kadın yüzünü koyarken, “Her şey hepimizindir ve senindir” demişti. Yaşadığı zaman, söylenmesine izin vermedi. Ama evini satıp parasını Aydınlık’a yollamıştı. Bu, aramızda kalması gereken bir sırdı.

 

 

GÖNÜLDEŞLER

 

İrem ve Rasin’le 1978’de tanıştık. Galatasaray’daki Sanat Evi’nde daha sonra “Parti ve Sanat” diye kitap olarak yayınlanan konferans dizisine gelmişlerdi. Şule ile beni evlerine davet ettiler ve gönüldeş olduk. Evet, gönüldeş sözcüğünün içini dolduran gerçek gönül erenleridir ikisi de. Şule’ye hep söylemişimdir, onların evinin eşiğinden girerken, onların sofrasına otururken, hep kendimi baştan ayağa halis muhlis insan olarak duymuşumdur. “Gül alınıp gül verilen” bir sofradır onların dostluğu; Filiz ve Fikret Otyam da dâhil, erenlerin bağıydı o sofra.


  

DİŞ TERİNİN ERDEMLİLERİ

 

Bencillik 24 saat kendi çevresinde dönerken ve 365 gün yine o küçük hesabın çevresinde dönerken, İrem ve Rasin hep insanca özlemlerin çekim alanında yaşamış ve dostlarına hep mutluluk vermişlerdir.

 

İncelikleriyle hep verirken bile, sizden alıyor gibidirler. Evlerinden hep elinizde diş kiranızla gönlünüz zenginleşerek dönersiniz. Divanı Lügatit Türk’teki o olağanüstü “diş teri” (diş ücreti) deyimi, o kültür, o gönüldeşlerle geleceğe el uzatır. Rasin ve İrem’den biliyorum ki, bir gün insanlık, zarif düşünceliler ve erdemliler toplumu olacaktır.

 

 

ERDEMLİLERİN CENNETİ

 

Rasin’den duyduğum çok güzel bir hikâye vardır. Şule Perinçek, konuşmalarında hep anlatır o hikâyeyi. Bir adama ölünce soruyorlar: “Cennete mi gitmek istersin cehenneme mi ?” Adam, önce şöyle bir cehenneme bakayım, orada neler oluyor diyor. Götürüyorlar. Zengin sofralar, ama çevresinde oturanların açlıktan avurtları çökmüş. Sofrada her şey var ama yiyemiyorlar. Çünkü kolları kürek gibi, dirsekleri kıvrılmıyor ve o güzelim yiyecekleri ağızlarına götüremiyorlar.

 

Adam, bir de cennete bakalım demiş. Orda da aynı Halil İbrahim Sofrası. Kuş südü dahil her şey var. İnsanlar keyf içinde, neşeleri yerinde, hepsi sağlıklı. Onların da kolları kürek gibi, bu yüzden kendi ağızlarına dönmüyor, ama herkes yemekleri karşısındaki dostunun ağzına sunuyor. Kürek gibi kollar, dostun hizmetindedir. Herkes yiyor, içiyor, şarkılar ve türküler söylüyor.

 

Rasin, cenneti vericilikte bulmuştu. Gerçek bir erdemli idi. İnsan sevgisi resimlerine yansımıştı. Portrelerine bakınız, herkes güzeldir, ceylan gözlüdür. Resmi gönlüyle yapıyordu. Renkler hakiki sevgidendi.

 

 

İNSANLIK ACILARININ SIRDAŞLARI

 

Rasin, resimlerinin bir yerine saklamıştır: Aydın olmak, insanlığın bütün acılarını yüklenmektir. Omuzla değil, bilinçle ve ciğerle taşınır o acılar. Rasin, siz sırdaşlarına o aydın olma acısını sessizce duyurmuştur.

 

Madımak’ta bir kez değil, bütün insanlığın acılarıyla yana yana yaşanan hayatın yansımasıdır o derin çizgiler, o tutuşan renkler.

 

Şeyh Bedrettin’in 15. yüzyıldan bugüne o solgun ve acılı bakışını bize Rasin göstermiştir.

 

1978 yılı Eylül’ünde Pazarcık’ın Demirciler köyünde vurulan Partimiz Kurucusu, köylü önderi Mehmet Çetin’in yarası onun tuvalinde kanamaktadır.

 

 

İNSANLIĞIN YALNIZ BIRAKILIŞI

 

Gözü dönmüş çıkarcılığın ve gözünü kan bürümüş küresel soygunculuğun dizginlerinden boşandığı bugün, insanlık tarihinin en zalim sistemi hüküm sürerken, İrem’den, Fikret Otyam Ağabey’den sonra Rasin’in de bu dünyadan gidişi, bana insanlığın gidişi gibi geldi.

 

Yalnız ve ıssız kalan, arkada kalan biz sevdikleri mi, yoksa bütün insanlık mı?

 

Bizi yalnız bırakan en sevdiğimiz arkadaşların ölümü müdür, yoksa özel mülk, özel çıkar peşinde koşarken düştüğümüz uçurum mudur?

 

O uçurumda insanlığın bütün umudu, bütün özlemi; Rasinlerin 36 derece insan sıcaklığıdır.

 

Kimileri bu dünyadan ayrılırken, sadece yakınlarını yalnız bırakırlar.

 

Rasinler ise, aramızdan ayrılınca bütün insanlığı yalnız bırakıyorlar.