Doğu Perinçek: Merhaba Kamuculuk-18

Ücretlere zam mı işsize iş mi

Bugün Türkiye, elindeki kaynakları nereye kullanacağına karar verirken, iki seçenekle karşı karşıyadır.

 

Bir seçenek, işçi ücretlerine ve memur aylıklarına zam yapmaktır ve sadaka fonlarını büyütmektir.

 

Doğru seçenek ise, yatırım yapmak, fabrika açmak ve tarımı desteklemek, başka deyişle işsiz kitlesini üretim süreçlerine sokmak, böylece üretimi büyütmek ve ülke çapında refahı artırabileceğimiz kaynakları büyütmektir.

 

Seçenekleri sadeleştirirsek, basit olarak şöyle ifade etmek de olanaklıdır:

 

  • İşçi ve memura zam mı

 

  • İşsize iş mi.

 


ÜCRETLERE ZAM MI YATIRIM MI


Her ikisini de yapalım diyenlerimiz olacaktır. Ne güzel olur, ancak elimizdeki kaynakları işçi ve memur zammı için kullanırsak, yatırımdan o oranda vazgeçmemiz gerekir. 

 

Sanayi ve tarımda yatırıma ayırdığımız kaynakları büyütürsek, işsizlere iş buluruz, ama bu kez de ücret ve aylık zamlarından belli oranda vazgeçmemiz gerekir.

 

 

DEVLET YÖNETİMİNDE LÜKSE SON


Yatırım için devlet yönetiminde israfa ve devlet yöneticilerinin lüksüne ayrılan kaynakların değerlendirilmesine kimse itiraz edemiyor. Eninde sonunda bu yönde kararlar gündeme gelecektir. Bunu tartışmıyoruz. Çünkü bu yoldan elde edilecek kaynaklar sınırlıdır. Ama ülkede devlet yöneticileri ile halk arasında kader birliği ve güven ortam yaratmak için önemlidir.

 

 

TASARUFTA DEVLETİN BELİRLEYİCİLİĞİ


Bilindiği gibi ülkenin yıllık gelirinin tüketilmeyen kesimine tasarruf diyoruz. Bu tasarruf sözcüğünü vatandaşların bireysel tutumluluğu ile karıştıranlarımız çıkıyor. Vatandaşların ve tek tek işletmelerin bireysel tasarrufları da en sonunda kuşkusuz toplam tasarrufa dahil olur. Ancak toplam tasarrufu asıl belirleyen, devlet siyasetleridir. Devletin vergi, para, faiz, ücret, maaş, kredi, toplumsal yardım siyasetleri, en sonunda tasarruf oranını, dolayısıyla yatırım oranını da belirler. Devlet bu siyasetlerle yalnız kamu yatırımlarını değil, özel sektör yatırımlarını da kararlaşırmış olur. 

 

 

HALK AVCILIĞI MI HALKÇILIK MI


Burada “Popülist” denen Halk Avcısı siyaset ile geleceği güvence altına alacak Halkçı siyaset karşı kaşıya gelir. Koronavirüs salgınından sonra bütün dünyada Popülist siyasetin devrinin kapandığı vurgulanıyor. Ama Türkiye’de görüyoruz: CHP, HDP/PKK, İyi Parti, Abdullah Gül, Babacan, Davutoğlu, ve Saadet Partisi’nin oluşturduğu ittifak, halka bol keseden dağıtma yarışında. Dağıttıkları oranda işsizlik yaratacakları üzerinde durulmuyor. Muhalefet görevi, sorumsuzlukla ve geleceğe boş vermekle karıştırılıyor.

 

 

ZOR DÖNEMİN KARARLARI


Vatan Partisi’nin bugünkü önceliği ise, Üretimdir, başka deyişle Emek Seferberliğidir. 
 
Üretmek için, yatırım yapmak, daha büyük bir emek gücünü üretim süreçlerine sokmak durumundayız. İşsize sanayide, tarımda ve hizmetlerde iş bulmak, yalnızca işsizin iyiliğine değildir, toplumun yararınadır. Sosyal yardımları artırmak da üretimi artırmaya bağlıdır. Çünkü yatırım sayesinde üretilenleri artırıyoruz ve dolayısıyla topluma paylaştıracağımız refahı çoğaltıyoruz. İşçi ve memura zam yapmayı ve toplumsal yardımı da, istikrara kavuşturuyoruz ve güvence altına alıyoruz. En az bu ekonomik yararlar kadar toplumsal ahlâkın korunması ve suçların önlenmesi de, herkese iş sağlamakla mümkündür. 

 

 

İŞÇİYİ ÇİFTÇİYİ MEMURU VE YARDIMA MUHTAÇLARI SAVUNMAK


Bugün yatırım yapmazsak, yarın işçi ve memura zam da yapamayız. O nedenle işçi ve memuru savunan siyaset, aşırı zamlar değil, yatırımı, başka deyişle üretimi artırmaktır. Bugün halk dalkavukluğu uğruna yapılan aşırı zamlar, yarın işçi, memur ve çiftçi gelirlerinin fiilen düşürülmesini getirecektir. O nedenle ücrete, aylığa ve toplumsal yardıma zamda aşırılıklar, en sonunda işçinin, memurun ve çiftçinin geleceğinden çalmak anlamına gelir. Yeterli oranda tasarruf ve yatırım yapmadığımız zaman, üretimi yeterli oranda büyütemeyiz ve dolayısıyla paylaştıracağımız kaynakları da büyütemeyiz. Oysa nüfus, artmaktadır. Üretimde nüfus artışının gerisinde kalan bütün büyümeler, aslında yerinde saymak ve dahası küçülmek anlamına gelir. Diğer taraftan eldeki üretim donanımının aşınmasını (amortismanı) da telafi etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da sermaye malı üretmektir, makine ve araç gereç üretmektir.

 

 

EMEK SEFERBERLİĞİNDE ÜRETİCİ BAŞ TACI


Vatan Partisi’nin Üretim Devrimi Programı, Üretim için Emek Seferberliğini öngörüyor. Daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz. Bunun için daha çok insanımızı üretime katacağız, işsizlerimize iş vereceğiz. Başka deyişle,

 

  • Fabrika açacağız. 

 

  • Atıl durumdaki üretim kapasitemizi canlandıracağız. 

 

  • İflas tehdidiyle karşı karşıya bulunan işletmelerimizde dün bu köşede yazdığımız Kamulaştırma Programıyla çarkı çevireceğiz.

 

  • Küçük ve orta boy sanayimizi destekleyecek ve istihdamı büyüteceğiz.

 

  • Tarımı destekleyerek tarım alanında da yeni iş alanları açacağız. Örneğin dün Tarım Bakanlığı’nın da açıkladığı üzere Hazine arazilerinin üretime açılması, tarımdaki boşta yatan işgücünü üretim sürecine katacaktır. 

 

  • Yurt içinde üreteceğimiz ürünleri dışardan almayacağız. Maliyetleri yükseltmekten kokmayacağız. 

 

  • Para basma yoluyla da tasarruf oranını artıracağız.

 

  • Vergide adaleti sağlamak yanında devletin gelir kaynağını büyüteceğiz.

 

  • Devlet yönetiminde lükse, israfa son vereceğiz. Hz Muhammed’in vurguladığı gibi, yöneticileri yoksul olan milletler zengin olurlar.


Bu siyasetler, üreticiyi baş tacı yapan siyasetlerdir. Bu nedenle işçiler, çiftçiler, her boydan sanayici, esnaf ve tüccarın üretim adına bu siyasetlere omuz vermesi, bilinçli davranışın gereğidir.

 

 

EKMEK TEKNESİNİ KORUMAK VE BÜYÜTMEK


Yukarda belirttiğimiz tasarruf ve yatırım siyasetlerini Vatan Partisi olarak, Ekmek Teknesini Korumak ve Büyütmek diye özetliyoruz. Ekonomi siyaseti dönüp dolaşıp bu anahtar cümleye dayanmaktadır.

 

Türkiye’de 2000’li yılların başlarında yüzde 20’lerde olan tasarruf oranı yüzde 12’ye kadar düştü. Geleceğimizi kurmak için bu oranı üç yıl içinde adım adım yüzde 25’e çıkartmak durumundayız. Ekmek Teknemiz, bizden bu kararı almamızı bekliyor. 

 

 

KİTAP

FİLM


Marius Holst’un yönettiği King of Devil’s Island (Şeytanlar Adasının Kralı), direnmenin, dayanışmanın çok güçlü bir anlatımı. Bu arada Ekmek Kavgasını dün izlediniz değil mi? Ulusal Kanal’dan bir kez daha göstermesini talep ediyoruz.