Doğu Perinçek: Cumhurbaşkanlığı sistemi Millî Seferberliği sağlayamaz

Rusya Büyükelçisinin katledilmesinden sonra, teröre karşı Vatan Bütünlüğü ve Yurtta Barış için mücadele tekrar öne çıktı. Ağırlaşan ekonomik kriz etkenleri ise, terörün gölgesinde yılan gibi sinsi sinsi ilerliyor. İkisi arasında birbirini tetikleyen ilişkiyi göz ardı etmemek için kaydediyoruz. Her iki etken de hükümet krizi amacıyla kullanılmaya açık.

 

 

AYNI MERKEZ

 

Son suikast, PKK terörü ile FETÖ terörünün aynı merkezden yönetildiğini bir kez daha kanıtladı. Polislerimizi ve askerlerimizi şehit eden terör ile Rusya Büyükelçisinin canına kıyan terör, Türkiye’de can güvenliği telaşı ve giderek bir hükümet krizi yaratmayı amaçlıyor. İlk iki olayda PKK, sonuncusunda FETÖ kullanıldı. Tezgâhın başındaki devleti herkes biliyor.

 

 

MİLLİ SEFERBERLİK İKLİMİ

 

Karşılaştığımız tehdide Millî Seferberlikle karşı koyulabileceği konusunda kamuoyunda görüş birliği artık oluştu. Vatan Partisi, bir yıl önce 28 Aralık 2015 günü “Teröre Karşı Devletçe ve Milletçe Topyekûn Mücadele” başlıklı 14 maddelik programını ilan etmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gün önceki çağrısı, milleti oluşturan geniş kesimlerde kabul gördü.

 

Şu anda Millî Seferberliğin çağrısı var, fakat kendisi henüz yok. O da olacak. Gerekli iklim oluşturulacak, Millî Seferberliğin organları yaratılacak, örgütlenmesi kurulacak ve seferberlik eylemli olarak başlayacak. Türkiye, bu kanala girmiştir.

 

 

İKLİMİ BOZAN GİRİŞİMLER

 

İşte tam bu koşullarda iklimi bozan girişimler var. En önemlisi, AKP’nin ve MHP’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişimleridir. Rusya Büyükelçisinin katledilmesinin hemen ertesi günü Meclis, kendi yetkilerini tırpanlayacak bir Anayasa değişikliğini konuşuyor.

 

 

İSTİKLAL SAVAŞI DERSLERİ

 

Milleti seferber etmenin esas organı, Millet Meclisidir. İstiklâl Savaşımızda “milletin bütün imkân ve kabiliyeti” Meclis temelinde seferber edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra 16-21 Haziran 1919 tarihlerinde Amasya’da yapılan Komutanlar Toplantısının gündemindeki esas tartışma konusu buydu. Ali Fuat Paşa’nın anlattıkları bu açıdan çok öğreticidir. Mustafa Kemal Paşa, savaşı kazanmak için öncelikle milleti seferber edecek bir Meclis ve Hükümetin kurulmasını savunur. Diğer paşalar ise, önceliği Ordunun örgütlenmesine vermişlerdir. Ali Fuat Paşa, Atatürk’ün haklı çıktığını belirtir (Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, Temel Yayınları, İstanbul 2001, sayfa 220 vd).


Gerçekten de İstiklâl Savaşı’nın başındaki mücadele, Meclisin Anadolu’da açılması eksenindedir. Atatürk, İstanbul’da açılacak Meclisin milleti harekete geçiremeyeceği görüşündedir.

 

Aslında o görüş ayrılığı, Meclis ile Millet arasındaki bağa ilişkindir. Padişahın dizinin dibindeki Meclisle mi yoksa Anadolu’nun bağrında millete dayanan bir Meclisle mi millet seferber edilebilir: Soru buydu.

 

Aynı konu, Sivas Kongresi’nden sonra Sivas’ta 16-29 Kasım 1919 tarihleri arasında yapılan Heyeti Temsiliye ya da İkinci Komutanlar Toplantısı’nda da tartışılmıştır. 13 gün hararetli olarak yürütülen tartışmalar, Millî Seferberliğin stratejisi üzerinedir. Mutlaka okumanızı öneririm, tutanaklar Atatürk’ün Bütün Eserleri’nin 5. Cildinde bulunuyor.

 

 

GÜÇSÜZ MECLİSTEN GÜÇLÜ MECLİSE GİDEN SÜREÇ

 

Mustafa Kemal yalnız kalır ve Meclisin İstanbul’da toplanmasına karar verilir. 10 Ocak 1920 günü İstanbul’da toplanan Meclisi Mebusan’ı 16 Mart 1920 günü İngilizler basar. Uzatmayalım, olaylar döner dolaşır, Ankara’da milletin imkân ve kabiliyetini seferber edebilecek güçlü bir Meclisin kurulmasıyla noktalanır. O süreci Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası başlıklı kitapta bulabilirsiniz.

 

İstiklâl Savaşı tecrübesinin özeti şudur: Milleti seferber etmek için güçlü meclis gerekiyor. Hayat, önünde sonunda Güçlü Meclisin oluşmasını zorluyor.

 

 

İKİNCİ İSTİKLAL SAVAŞININ GEREKLERİ

 

Bugün Türkiye’nin İkinci İstiklâl Savaşı verdiğini belirtiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve AKP yönetimi de bu görüştedir. İkinci İstiklâl Savaşının ihtiyacı, Meclisin yetkilerini zayıflatmak değil, güçlendirmektir. Türkiye’de milletin siyasete katılmasını sağlayan anayasal organ Cumhurbaşkanlığı değil, Meclistir. Unutmayalım İstiklâl Savaşında yürütmenin başı, Meclis Başkanı idi. Çünkü milleti ayağa kaldıracak otorite, Meclisin otoritesiydi. Ankara’daki Devrimci Hükümet de, Meclisin otoritesine dayanarak millet içinde güven sağladı.

 

 

MİLLETİN VAZGEÇİLMEZİ


Bugün bir araştırma yapınız, Milleti harekete geçirecek anayasal kurumun Meclis olduğunu saptarsınız. Yürütme organı, daha çok bir partinin organı olarak algılanır. Meclisin ise milletin geniş kesimlerini temsil ettiği kabul edilir. Milletimiz, Hükümetin Meclis tarafından denetlenmesini sağlayan anayasal araçlardan vaz geçmez. Güçlü Meclis, her zaman millete daha yakındır. Meclisi zayıflatarak kurulan hükümet, güçlü olmaz. Güçlü olacağını sananlar, büyük bir yanılgı içindedirler.

 

 

ANAYASA GELENEĞİMİZDEKİ GÜÇLÜ MECLİS

 

Türkiye’nin anayasa geleneğinde ve siyasal hayatında, Güçlü Hükümetin anahtarı hep Güçlü Meclis olmuştur.

 

Güçlü Meclis, yalnız yasa yapmaz, aynı zamanda hükümeti denetler, hükümete güven oyu verir ve hükümeti düşürme olanaklarına da sahiptir. Meclisten değil de Cumhurbaşkanından kuvvet alan bir hükümetin milleti seferber etme olanak ve araçları yetersizdir. Cumhurbaşkanını milletin seçmesi yetmez. Hükümet, Cumhurbaşkanına değil Meclise sorumlu olmalıdır.

 

 

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİYLE KURULAN TUZAK

 

Eğer AKP ve MHP, Cumhurbaşkanlığı sisteminde ısrar ederlerse, Türkiye’yi “diktatörlük” tartışmalarının içine iterler. Cumhurbaşkanlığı makamı, sürekli yıpratılır, otoritesini kaybeder ve ona sorumlu olan hükümet de millete söz geçiremez.

 

 

TUZAĞI KURANLAR VE NEMELAZIMCILAR

 

Bu Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tuzak kuranlar var mı, bilmiyoruz. Ama nesnel olarak bir tuzağın bulunduğu çok açık. Rusya Büyükelçisinin katledilmesi bile, o tuzağın varlığına işaret ediyor.

 

Türkiye’de can güvenliği krizi üzerinden hükümet krizi tezgahlandığı ortada. Bu krizin koşullarını hazırlamak peşinde olanların, Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişiminde Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’ı teşvik ettiklerini öğrendiğimiz gün şaşırmayacağız.

 

Terör eylemleriyle Hükümet Krizi yaratmak isteyenlerin bulunduğu yerden bakarsanız, Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişimini ellerinizi ovuşturarak izlersiniz. Cumhurbaşkanı çevresindeki nemelâzımcılar da en sonunda onlara hizmet vermektedirler.

 

Millî Seferberliğin zorunlu hale geldiği İkinci İstiklâl Savaşı koşullarının hatırı için, AKP yönetimi Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisini geri çekmelidir.