Doğu Perinçek: Ben sen yok Şakir Keçeli var

Şakir Keçeli, dün Anadolu toprağına verildi. Anadolu toprağının bereketiydi, yine Anadolu toprağına bereket veriyor.

 

Şakir Keçeli, kendisini hep o toprakla bir olan erdemleriyle “Fakir” diye anardı. O’nun sözlüğünde “Ben” zamiri yoktu. Biz’in içinde tam anlamıyla hemhal olmuştu, can olmuştu. Kemâle ermiş diye anılan eşsiz insanlarımızdandı. Bir yürüyüşün içinde, Yunus Emreler gibi, Hacı Bektaşlar gibi “yana yana” pişmişti.

 

 

YOL ERENİ

 

İnsanlığın bir damlası olduğu kadar, kökleri toprağımızın derinlerinde olan bir vatanseverdi. Erenlerimizdendi. Gerçek anlamıyla ermişti ve erdiği o menzilde hepimizin içinde erimişti. İnsanlıkla, milletle ve öncü partiyle bir olmuştu.

 

Şakir Keçeli, alacağı olmayan bir insandı. Topluma vermek, onun karakteriydi. Verici kültürün, fedakârlar ve fedailer kültürünün ereniydi. Varlığını o büyük kültürün tarihsel köklerine bağlamış, o köklerin daldaki yaprağı, meyvesi olmuştu.

 

Belâlar onun olsundu, yeter ki toplum incinmesindi.

 

Taşlar onun başına gelsindi, yeter ki tek bir insanın başına bir toprak tanesi değmesindi.

 

Kendisi cehennemlerde yansındı, ama herkes cennette olsundu.

 

“Çul yanmasın, Sefil Selimî yansın” diyenlerdendi.

 

Kendisini Anadolu ve Trakya insanımızın geleceğine adamıştı. Bu anlamda sonsuza kadar varolmanın sırrına ermişti. İnsanın kendisini topluma adaması, sonsuza kadar yaşamanın tek yoludur. O yolun ereniydi.

 

 

KÖŞE TAŞI

 

Şakir Keçeli’yi 1960’lardan tanırım. Yarım yüzyılı aşan bir arkadaşlığımız var. Hazinemiz budur bizim. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla, onlara duyduğumuz muhabbetle ve onlardan aldıklarımızla kazandığımız eşsiz servet!

 

Türkiye’nin köşe taşlarındandı. Türkiye’yi birleştiren tarihsel harcın, aydın duruşunun, erenler kültürünün temsilcisiydi. Her zaman milleti, vatanı, insanlığı birleştiren mevzide durdu. Ayrılıkçılığa, fitneye ve fesada karşı her daim siper oldu.

 

 

SERVET BORA’NIN SESİ

 

Bu satırları gözyaşlarıyla yazarken, Servet Bora Ağabeyimizin Hacıbektaş’tan telefonu geldi. “Şakir’i toprağa verdik” diyor. Şakir Keçeli’yi o kadar güzel anlattı ki, en sonunda “Partinin bağrında” buluştuk diye bağladı. Vatan Partisi’nin bağrında buluşmak, Türkiye toprağının bağrında toplanmaktır.

 

Şakir Keçeli’nin mektuplarını saklarım, topluma umudumu tazelemek için okurum. Bu köşede yayınladığım da oldu. Bize hayat veren alçakgönüllülük, sağlam duruş, umutlarımız, bu millete güven, hep o mektuplardadır. Ve hepimize yazılmıştır aslında. Çünkü Şakir Keçeli de, “Ben” olmadığı gibi “Sen” de yoktur, orada bir kez daha “Biz” vardır.

 

“Ben ben ben” düşkünlüklerinin ve “Sen sen sen” çiğliklerinin ortasında, Şakir Keçeli bize ne kadar gerekli!

 

Ben sen yok! Şakir Keçeli var!