Doğu Perinçek: Allah ile aldatılmayan insanlığa adanan hayat

Dünyanın en kolay dolandırıcılığı, Allah ile aldatmaktır.

 

Dünyanın en zor işi ise, Allah ile aldatılmaya meydan okumaktır.

 

Dolandırıcılar sistemi, yoksul halk kitleleri üzerindeki ideolojik hakimiyetini Allah ile aldatmak üzerine kurmuş.

 

Allah ile aldatmak, bu nedenle bireysel bir çaba değildir, kamusal bir faaliyettir. Sistem tırnaklarını toplumun bilincine o aldatmayla geçirmiştir. Aldanmayı reddedenlere vaat edilen ise şiddettir.

 

 

CESARETİN NAMUSUN VE BİLGİNİN DİRENCİ

 

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Allah ile aldatılmaya cesaretiyle, bilgisiyle, vicdanıyla, namusuyla ve halka sadakatiyle meydan okudu.

 

Cesurdu. Çünkü ancak cesaretle yapılacak bir büyük görevi üstlenmişti. Hallacı Mansur geleneğinden geliyordu.

 

Namusluydu. Dünyanın en dayanıklı namusunu gerektiren bir büyük mücadeleye girmişti. Yaptığı işte en küçük bir ikircik, namustan vazgeçmek anlamına gelirdi.

 

Vicdanlıydı. Hesap vereceği otorite, saraylarda oturmuyor, onurlu bir milletin vicdanında dimdik duruyordu.

 

Halk aşığıydı. Halkın aldatılmasına katlanamazdı. Yaşar Nuri Öztürk, aydınlanmış, başı dik bir halkın içinde yaşayabilirdi. Halka bağlı olduğu kadar halka güveniyordu. Halk, aldanmayı kabul etmeyecekti. İşte o halkın Yaşar Nurilere gereği vardı. Aydınlık’taki köşesinde bir kürsü kurdu. Halktan alacaklı değildi. Hep halka borçlu olduğumuz bilinciyle yaşadı.

 

Bilgiliydi. Allah ile aldatma gibi binlerce yıl içinde sistemleştirilmiş bir ters-bilgi yığını, ancak gerçek aşkıyla ve hakikatle çürütülebilirdi. O nedenle Yaşar Nuri Öztürk Hocamız, “İlim Çin’de olsa gidip bulunuz” diyen Hazreti Muhammed’e kulak verdi. İlahiyat bilgisinin sınırları içinde kalmadı. Biliyordu ki, ilahiyat yalnız ilahiyat bilgisi içine kapanarak anlaşılmaz. Evrenin bilgisi, yedi iklimde ve beş okyanusun derinliklerindedir. Allah ile aldatmayı lanetleyen Maun Suresini anlamak da imanla ve bilimle mümkündür.

 

Her babayiğidin yapabileceği iş değildir, safsataların üzerine bilimle yürüdü. Şöyle diyordu: “Peygamber Efendimizin ölümünden sadece iki saat sonra İslam dininde tahrifat başlamıştır ve bugün Arap ülkelerindeki Müslümanlığın neredeyse tamamı bizdekilerin ise yüzde 90’ı yalan yanlış şeylerdir.”

 

Bu saptamada bulunabilmek için, tarihi bilmek gerekir, İslâmın gerçek kaynaklarını bilmek gerekir. Hakikat ile hurafe arasındaki büyük tarihî savaşı bilmek gerekir. En önemlisi hakikate sadakat gerekir. Ve başı dumanlı dağlar gibi dimdik bir vicdan gerekir.

 

Yaşar Nuri Hocamız, bize unutturulmak istenen İslam uygarlığının büyük bilginlerini tarihin derinliklerinden çıkarttı ve önümüze koydu. Batı dünyasının da hocası olan İbnî Sina, İbnî Rüşt, Farabî, El Horezmî, İbnî Miskeveyh, Ebubekir Er Razî, El Mütenebbî, İbnî Tufeyl, El-Kindî, Muhammed Hanefi, İbnî Haldun gibi bilime büyük katkılarda bulunan büyük âlimleri ve şairleri araştırma ve öğrenme merâkını aşıladı.

 

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk için bilim evrenseldi. Hakikat evrenseldi. Hakikat nerede, O oradaydı. Hakikatın dini ve mezhebi olmazdı. Bu anlayışla bilime katkıda bulunan herkes, O’nun için değerliydi, saygındı. Batı’nın Aydınlanma filozoflarından, büyük bilim adamlarından, çağdaş düşünürlerden, hepsinden feyz alırdı ve feyz almayı öğretti. Okurdu, incelerdi.

 

Son yılıydı, Ulusal Kanal’da birlikte yaptığımız söyleşide, Yaşar Nuri Öztürk Hocamıza Marx’ın Hz Muhammed ve İslam devletleri konusundaki mektuplarından söz ettim. O mektuplarda Hz Muhammed’in erdemleri yanında, İslam ve Türk devletlerinin başarı sırları anlatılıyordu. İslam imparatorluklarının büyük devlet ve güçlü ordu geleneğinin arka planındaki ticaret uygarlığının ve meta ekonomisinin rolü açıklanıyordu. Heyecan duydu, “Bana hemen yolla” dedi. Herkesin öğretmeni olmadan önce, herkesin öğrencisiydi.

 

 

YAŞAYAN IŞIK

 

Son günleriydi. Veda zamanı gelmişti. Beni hastaneye davet etti. Vücudu erimişti, ama bilinci dipdiriydi. Gülümsemesini ölüm yatağında bile terk etmemişti. Görevler vardı, yapacağımız işler vardı, planlarımız vardı. Anlatacaklar bitmemişti. Veda görüşmesiydi ama umutlara veda yoktu. Milletimizin aydınlık geleceğine veda yoktu.

 

22 Haziran 2016’dan bu yana bir yıl oldu. O’na duyulan özlemin boyutlarına bakarsanız, bin yıl gibi. Bin yıldır bu millet, Yaşar Nuri Öztürk’ü özlüyor. Onun varlığını işte bin yıllarla ölçebilirsiniz. Nereye gitsek, insanlarımız “Yaşar Nuri Hocamız nerede” diye soruyor. O’nu arıyor. O’nu kaybetmek istemiyor.

 

Peki, Yaşar Nuri Öztürk bizi bırakıp gitti mi? Artık yok mu?

 

Büyük dava adamları, kendilerini adadıkları davayı bırakıp gitmezler. Gitmemişlerdir. Örnekleri çoktur.

 

Onlar, davalarıyla birlikte yaşarlar. Büyük davaların ömürleri gibidir onların ömürleri de.

 

Halk da onların davalarını bırakıp gittiğini kabul etmez. Pir Sultanlar ölmüş dirilmiştir. Hakikattir bu. Halk her yerde onları görmüştür.

 

Yaşar Nuri Hocamıza da göreceksiniz, bir gün bir yerdeşi Trabzon Meydan Parkı’nda, bir İstanbul’lu Taksim Meydanı’nda rastlayacaktır O’na. Orada Cumhuriyet nöbeti tutmaktadır.

 

İstanbul Üniversitesi öğrencileri, Yaşar Nuri Hoca’yı Beyazıt’ta o büyük kapıda görecektir, işte oradadır ve Atatürk’e dil uzatan münafıklardan hesap sormaktadır.

 

İmam Hatip talebeleri, düşlerinde gözlerinden ışıklar saçan bir ermişin kendilerine seslendiğini söyleyeceklerdir. Doğrudur, o ermiş Yaşar Nuri Hocamızdır. Vicdanlı ve namuslu insanların rüyasındaki nur yüzlü derviştir. İblislerin rüyalarında ise gözlerinde şimşekler çakan büyük gazabın elçisidir.

 

Bir kadın, pınardan testisini doldururken, suya Yaşar Nuri’nin yüzünün yansıdığını anlatacaktır. O kadına inanın, size gerçeği söylemektedir.

 

Yaşar Nuri Hocamızı bir yıl önce Karacaahmet Şakirin Camisinde omuzlarımıza aldık ve toprağa verdik. Omuzlarımızda o Haziran aydınlığını taşıdık.

 

Çok sevdiği vatan toprağına bıraktık O’nu. Yaşar Nuri Öztürk, milletin öğretmeniydi ve vatan toprağı oldu. Ama ışığını omuzlarımızda taşıyoruz ve ellerimizle gelecek kuşaklara teslim ediyoruz. Yaşar Nuri Hocamızın ışığı omuzdan omuza, elden ele, yürekten yüreğe, vicdanlardan vicdanlara ulaşıyor. Onun varlığı, hep Cumhuriyetimizin sağlam omuzlarındadır. Onu namuslu ellerimizle yine namuslu ellere emanet ediyoruz.

 

Binlerce yıldır, Hallacı Mansurlardan, Nesimilerden, İbn Haldunlardan, Yunus Emrelerden, Hacı Bektaş Velilerden, Mehmet Akiflerden, Tevfik Fikretlerden, Atatürklerden gelen ışıktır bu. Sönmeyen ve bitmeyen ışıktır.

 

Türk milleti, büyük geleceklere işte o aydınlık üretenlerin ışığında yürümüştür ve yürüyecektir.

 

Hakikatin ve marifetin ışığı diyelim. Yaşar Nuri Öztürk Hocamız, aldanmayı kabul etmeyen namuslu insanlar için bir hakikat ışığı bırakmıştır.

 

Her an, her karanlıkta o ışık, bilincimizi ve yüreğimizi aydınlatacaktır.

 

Ve o ışığı biz elden ele gelecek yüzyıllara taşıyacağız.

 

Işıklar sadakatlidir ve vefalıdır.

 

Işıklar, yaşar.

 

Işık, bizi bırakmaz.

 

O ışığın altında hiç kimse hiç kimseyi Allah ile aldatamayacaktır.

 

 

ESKİMEYEN VE TÜKENMEYEN MİRAS

 

Yaşar Nuri Öztürk, aldatmanın ve aldanmanın olmadığı bir dünya özlemini ve mücadelesini insanlığa miras olarak bırakmıştır.

 

Yeryüzünde çıkarcılar var oldukça, zulüm de vardır. Onların mesleği aldatmaktır. Aldatmaktan vazgeçmezler. Zulümden de vazgeçmezler. Ama aldatmaktan vazgeçirilirler ve zulümden de vazgeçirilirler. O nedenle aldanmanın ve aldatmanın ortadan kalktığı bir dünya için mücadelede, çözümün kaynağı, aldanmaya itiraz edenlerdir, zulme isyan edenlerdir. Yaşar Nuri Öztürk hocamız, en önemlisi bize bu cesareti de miras bırakmıştır.

 

O’nun sesi vicdanlarımızda sürekli yankılanmaktadır. Bize cesur olun diyor. Allah ile Aldatılmayı kabul etmeyin diye sesleniyor. Zulmün önünde diz çökmeyin, eğilmeyin diyor. O ses, bilincimizdeki ses oluyor, vicdanımızdaki ses oluyor.

 

Ezelden beri en büyük miras, ışık ve ses olarak bırakılan mirastır.

 

Dünya varlığı eskir.

 

Dünya malı tüketilir.

 

Ama ışık tükenmez ve ses eskimez, insanlığın bilincinde dalga dalga ilerler.

(Bu yazı, Yaşar Nuri Öztürk Hocamızı kaybetmemizin birinci yılında, Yrd. Doç Dr. Mustafa Nuri Öztürk’ün hazırladığı Türkiye’nin Hocası Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün Anısına başlıklı kitapta yayımlandı.)
(Bu yazı, Yaşar Nuri Öztürk Hocamızı kaybetmemizin birinci yılında, Yrd. Doç Dr. Mustafa Nuri Öztürk’ün hazırladığı Türkiye’nin Hocası Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün Anısına başlıklı kitapta yayımlandı.)