Doğu Perinçek:

Yerli Vatandaş’ın mektubu ve İngilizlerin İşgal Bildirisindeki hakikat

Eposta yoluyla Yerli Vatandaş imzalı bir mektup aldım. “Anlayamıyorum belki de benim cehaletimdir.” gibi alçak gönüllü bir başlıkla yazılan ileti, Başbakan Binali Yıldırım’a, Bakanlar Berat Albayrak, Numan Kurtulmuş ve Yekta Sarac’a da iletilmiş.


Okuyucumuz Yerli Vatandaş, bu köşede 22 Aralık 2016 günü yayımlanan “Cumhurbaşkanlığı Sistemi Millî Seferberliği sağlayamaz” başlıklı yazıdan bir bölüm alarak görüşlerini belirtiyor. İlgisi için teşekkür ediyoruz.



“YERLİ VATANDAŞ”IN MEKTUBU


Yerli Vatandaş, önce yazımızdan şu iki cümleyi alıntılamış: "Mustafa Kemal yalnız kalır ve Meclisin İstanbul’da toplanmasına karar verilir. 10 Ocak 1920 günü İstanbul’da toplanan Meclisi Mebusan’ı 16 Mart 1920 günü İngilizler basar."

Okuyucumuzun eleştirisi ise, aynen şöyle:


“Sn. Perinçek


“Asla eski defterleri (CUMHURBASKANIMIZ'IN TALİMATI GEREĞI) açma amacında değilim. Ülkemizin vatan savaşı verdiğinin ve milletçe herkesin C. Başkanımız'ın liderliğinde birleşmemiz gerektiğine inanıyorum.


“Fazla bir yakın tarih bilgim yok. Ama şunu anlayamıyorum: İngilizler İstanbul Hükümetini ve Padişahı seviyorsa neden Meclisi Mebusan’ı bastı??

 

“YASASIN TÜRKİYEMİZ.”

 

[Mektupta büyük harfle yapılan vurgular okuyucumuzun]



MECLİS MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HAZIRLADIĞI MİSAK-I MİLLİ’Yİ KABUL ETMİŞTİ

16 Mart 1920 günü İngilizler, İstanbul’u fiilen işgal ederken Meclisi Mebusan’ı da bastılar. Bu köşede 22 Aralık 2016 günü yayımlanan yazıda, aklımda kalan haliyle 10 Ocak 1920 tarihini vermişim. Oysa şimdi kaynaklara bakma fırsatı buldum, doğrusu 12 Ocak 1920 olacak, düzeltiyorum.


Meclisi Mebusan, 164 mebustan 72’sinin katılımıyla açılmıştı. Açılışından iki ay sonra İngilizlerin işgaliyle dağıtıldı. Çünkü Meclis, 28 Ocak 1920 günü Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da hazırladığı Misak-ı Millî kararını esas olarak kabul etmiş ve dünyaya ilan etmişti.



SALTANAT MAKAMINA DESTEK ANADOLU’DAKİ MİLLİCİLERE SALDIRI

16 Mart 1920 günü İngiltere, Fransa ve İtalya Yüksek Komiserleri, Sadrazam Salih Paşa’ya verdikleri ortak notayla İstanbul’u işgal edeceklerini bildirdiler ve işgal o gün başladı.


İşgal kuvvetlerinin resmî bildirisinde, İtilaf devletlerinin amacının saltanat makamının etkisini kırmak değil, desteklemek ve pekiştirmek olduğu belirtiliyordu. Bildiride hedef alınan ise, Anadolu’daki devrimcilerdi. İşgalciler, işgal bildirisinde, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Millî Hareketten “Osmanlı devletinin enkazından yeni bir Türkiye kurma cinnetinde olanlar” diye söz ediliyordu. Devamı daha da açıklayıcı. İşgalcilerin bildirisi, halkı “Yeni bir Türkiye kurma cinnetinde olanlara” karşı uyarıyor, “Onların aldatmalarına kapılmayın ve saltanatın emirlerine itaat edin” çağrısı yapıyordu. Bu konudaki bilgi ve belgeleri Atatürk’ün Bütün Eserleri’nin 19. Cildinin 310. sayfasında ve devamında bulabilirsiniz.



MECLİSİ DÜŞMANIN BASAMAYACAĞI YERDE TOPLAMAK

Meclisin açılması sürecindeki tartışmalar, aslında İstiklâl Savaşımızın stratejisine ilişkindir. Mustafa Kemal Paşa, Meclisin düşman işgali altında olmayan vatan toprağında toplanmasını ısrarla savunmuştur. O, “Doğuda bir dayanak yaratarak İzmir’i kurtarmak” stratejisini daha savaşın başında kurmuş ve uygulamıştır. Erzurum Milletvekili seçildiği halde, Meclisi Mebusan toplantısına gitmemiş, 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya gelerek, orada karargâh kurmuştur. Padişah ise, işgalcilerin dizinin dibinde oturuyordu ve İngiliz Komiserinin emirlerini uyguluyordu.


Bu tecrübeden çok önemli bir ders çıkarıyoruz: Meclisi işgalcilerin basacağı yerde toplamayacaksın.


İstiklâl Savaşı, İstanbul’daki padişah hükümetinin yönetiminde verilemezdi, verilmedi. Anadolu’da Millî Hükümeti kurmak, şarttı. Nitekim 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Meclisle ve o Meclisin hükümetiyle savaşı kazandık. O nedenle İstiklâl Savaşımızın bir cephesi de, Anadolu’daki Hükümet ile İstanbul Hükümeti arasındaki iktidar savaşıdır. Bu konuda “Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası” başlıklı kitabımızın “Anadolu’da Bir İktidar Odağı Yaratarak İktidarı Parça Parça Kazanmak” başlıklı bölümünde geniş bilgi bulabilirsiniz.

Bugün de başarılarla ilerleyen İkinci İstiklâl Savaşımızı kesin zafere ulaştırmak için, milletin en geniş güçlerini birleştiren bir Millî Seferberlik Hükümetinin kurulması gerekiyor.



HER KURTULUŞ SAVAŞI AYNI ZAMANDA İÇ CEPHEDE SAVAŞTIR

İstiklâl Savaşımızda işgalciler, Meclisi dağıttıktan sonra da Padişahı desteklediler ve Anadolu’daki Millî Hareketi hedef aldılar. Dahası Padişah yönetimi, İngiliz işgalcileri ile birlikte Anadolu’daki Hareketi silahla bastırma girişimlerinde bulundu. Açıkçası Millî Mücadeleye düşmanla birlikte kurşun sıktılar. Millî Mücadele, yalnız düşmana karşı yürütülmedi, aynı zamanda iç cephede savaştık. Millî Hareket, düşmanın üzerimize sürdüğü işbirlikçileri bastırarak iç cepheyi sağlamlaştırdı. Cengiz Han, çok önemli bir savaş ilkesini belirtmiştir: Önce karşımdaki düşmanı değil, arkamdaki düşmanı yenmek zorundayım.


Bugün de öyle değil mi? İkinci İstiklâl Savaşımızda, bir yandan Mehmetçiğimizle, Polisimizle ve Korucularımızla doğrudan emperyalizme ve piyonlarına karşı savaşıyoruz. İç cephede de vatan savaşımıza “Saray Savaşı” diyen, Fırat Kalkanı Harekâtına karşı bozguncu kampanya yürütenlere karşı mücadele ediyoruz. Dün Padişah ve emrindeki Kuvvayı İnzibatiye’nin yerini şimdi onlar dolduruyor.


Bu arada iç cepheyi bölen Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişimi, Rize’de Atatürk heykelini kaldırmak veya HDP ile FETÖ’yü mağdur edebiyatıyla korumak gibi büyük yanlışlardan da sakınmak durumundayız.



SORUMLULUK VE GÖREV

Okuyucumuz Yerli Vatandaş’ın dilini örnek almalıyız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eski defterleri açmayın talimatı” da, herkese savaşta en geniş güçleri birleştirme gereğini hatırlatıyor. Eski defterlerin sayfaları arasında kavga etmek yerine, Türkiye’nin bağımsız ve birleşmiş geleceği için omuz omuza vermek her vatanseverin sorumluluğu ve görevidir.