Doğu Perinçek: 1926 Ankara Anlaşması

Türkiye ile Irak arasındaki 1926 Ankara Antlaşması yanlış biliniyor. Kamuoyunda sürekli dolaştırılan yanlış şu: Bu ant-laşmanın Türkiye’ye askerî müdahale hakkı verdiği, hatta Irak ile sınırlarımızın değişmesi halinde Kerkük ve Musul’u alma hakkı tanıdığı söyleniyor.

 

Öncelikle şunu vurgulayalım: Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunması ve güvenliğini sağlaması için, Ankara Antlaşması’na ihtiyacı yok. Fırat Kalkanı Harekâtı, Ankara Antlaşması’na dayanarak mı yapıldı?

 

 

ANKARA ANTLAŞMASI’NIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

 

Ankara Antlaşması, Türkiye ile Irak arasındaki sınırı, Cemiyeti Akvam’ın (Milletler Cemiyeti) 29 Ekim 1924 tarihli kararına göre kesinleştirmiştir. Her iki ülke, bu sınırın korunması ve güvenliğin sağlanması konusunda karşılıklı taahhütte bulunmuşlardır. Bu konuda 5. madde aynen şöyledir:

 

“Taraflardan her biri 1. maddede belirlenen sınır hattının kesin ve bozulmaz olduğunu kabul ederek bunu değiştirmeye matuf her türlü teşebbüsten sakınmayı taahhüt eder.”

 

12. madde ise yine sınır güvenliğiyle ilgilidir:

 

“Türkiye ile Irak memurları diğer taraf uyruğundan olup, kendi toprakları üzerinde bulunan aşiret beyleri, şeyh veya öteki azaları ile resmî veya siyasî mahiyete sahip her türlü haberleşmeden kaçınacaklardır. Taraflar sınır mıntıkasında diğer devlet aleyhine yönelmiş hiçbir propaganda teşkilatına ve topluluğuna izin vermeyeceklerdir.”

 

 

KARŞILIKLI YÜKÜMLÜLÜKLER

 

18 maddeden oluşan Antlaşmanın İkinci Fasıldaki hükümlerinde, sınırın iki yanında 75 km derinlikteki silahlı faaliyetler, eşkıyalık, yağma ve diğer suçlar konusunda iki devletin sorumluluk ve yükümlülükleri somut olarak belirlenmiştir:

 

- Sınır bölgesinde silahlı kişilerin yağma ve eşkıyalığa yönelik hazırlıkların her tür araçla karşı koymak, sınırı geçmelerini engellemek (Mad. 6 ve 8).

  

- Birbirini haberdar etmek (Mad. 7 ve 8).

 

- Cinayet ve cürüm işleyenler, diğer devlet topraklarına kaçarsa iade edileceklerdir (Mad.9).

 

- Antlaşmanın yürütülmesi ve iki ülke arasında sınır bölgesinde dostluk ilişkilerinin sürdürülmesi için, “Daimî Hudut Komisyonu” kurulacaktır (Mad. 13).

 

Bu hükümler on yıl süreyle geçerliydi. Ancak 1946 tarihli Türkiye-Irak Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması’yla her iki ülke aynı yükümlülükleri yeniden kabul etmişlerdir.

 

 

HUKUKUN GEREKLERİ

 

Görüldüğü gibi Antlaşmada, Türkiye ve Irak, sınırın bozulmayacağı konusunda kesin taahhütte bulunuyor. Bu yükümlülük, Türkiye için de geçerlidir. Dolayısıyla Türkiye, Irak topraklarının bir kısmını fethetmeye yönelik herhangi bir müdahaleyi bu Antlaşmaya dayanarak hukuk içinde gösteremez. Uluslararası hukuk da buna izin vermez.

 

Bir başka devlet veya devletler grubu veya topluluk, Irak’ı bölmeye kalkarsa, bu girişim de Türkiye’nin Irak topraklarının bir bölümüne el koyması için hukukî zemin oluşturmaz. Bu durumda Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması için, komşusuna her araçla yardımda bulunabilecektir. Ancak bu yardım, fetih için değil, Irak’ın bütünlüğü içindir.

 

 

IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ TÜRKİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜDÜR

 

1926 ve 1946 antlaşmaları, Türkiye ile Irak’ın toprak bütünlükleri arasındaki bağlantıyı kurmuştur. O zamandan bu yana dünya ve bölge koşullarına bakarsak, her iki ülkenin bütünlüğü arasındaki denklem geçerlidir. Çünkü Türkiye ve Irak, Mazlum ve Gelişen Ülkeler Dünyası içindedirler. Her iki ülke de emperyalizmin hedefidir ve “Kürdistan” adı verilen ikinci İsrail, iki ülke yanında Suriye ve İran için de tehdit oluşturmaktadır.

 

Bu koşullarda Kerkük ve Musul’u fethetme iddiası, Ankara Antlaşması’na dayandırılamayacağı gibi, siyasal koşullar açısından da Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atar ve hangi niyetle dile getirilirse getirilsin fitne değerindedir.