Utku Reyhan: Kamp sandalyesinden korona muhalefeti

Biz de severiz parkı, bahçeyi. Şöyle temiz bir havada gerine gerine oturmayı, eşle, dostla muhabbeti. De, yapmıyoruz. Bir süre daha yapmayacağız.

Yanlış anlaşılmasın, bizim da kamp sandalyelerimizi kapıp eşle dostla Ankara’da Seğmenler Parkına gitmişliğimiz, güzel sohbetler yapmışlığımız çoktur. Moda Sahiline de. Güzel, nezih ortamlardır. Kimse kimseye karışmaz, kavga dövüş çıkmaz. Başarılı müzik performansları da dinleriz. Rahatça koşuştursunlar diye getirilen köpek dostlarımız da oralarda buluşur arkadaşlarıyla.

 

Ortalığa saçılan çöpler hep dikkatimi çekmiştir böyle ortamlarda. Muhtemelen hepimiz çevreci olduğumuzdan oraları tercih ediyoruz. Ağaçlar, yeşillik, deniz kokusu… Ama sonuçta gördüğümüz: adım başı şişe kapağı, izmarit, öbek öbek çekirdek kabukları… Bu tezat, bana hep çarpıcı gelmiştir. Bu durum, her türlü çerini çöpünü özenle biriktirip, ayrılırken çöp kutusuna götürenler için büyük acıdır. Özensizlere mutlaka sövülür.

 

Aynı tezatı Çamlıhemşin’deki güzelim yaylalarımızda da görürdüm. Bizim çocukluğumuzda Avrupa ve Kuzey Amerika temel turist kaynağıydı. Sadece doğayı olduğu gibi sevdikleri için yaylalarımıza gelirlerdi. Ancak arkalarında bıraktıkları darmadağın çöplere akıl sır erdiremezdik. Neden böyle yapıyorlardı? Şimdilerde daha çok Arap ülkelerinden turistler geliyor. Onlar da pek farklı değil. Fakat bizim aydınlarımızda Arap’ın çöpünü görüp, Avrupalının çöpüne gözünü kapatma eğilimi var.

 

Hafta sonu Moda sahilindeki görüntüleri görünce bunlar geldi aklıma. Yine büyük bir tezat. Virüs gerçeğine tezat. Herkes kamp sandalyesini kapıp koşmuş sahile. İçecekler alınmış, ellerde telefon, daireler oluşturulmuş, sohbetler de koyu. Yalnız, ne sosyal mesafe var, ne de maske. Herkes dip dibe oturmuş. Videolardan görebildiğimiz kadarıyla, bol bol “tanecik” çıkan yüksek sesli kahkahalar, birlikte bağır çağır söylenen şarkılar, türküler.

 

Onlarca kişi birbirlerine sarılmış, yorulmadan zıplıyorlar, göbek atıyorlar. Yine maske yok. Arkada korkunç bir müzik. Bazıları da İzmir Marşı söyleyerek zıplıyorlar, Atatürkçü olduklarını virüs hazretlerine de kanıtlamak zorundalar, hem de sarmaş dolaş. Kime, neye meydan okunuyor, akıl alır gibi değil. Bir muhabir soruyor: Neden maske takmıyorsunuz? Cevap: Burada maske taksak ne olacak?

 

Herhalde Netflix’te maske takmayı özendiren bir dizi yok. Çünkü eğer biraz TV izleselerdi, her akşam çıkan hocalarımızın birinden neden maske takmaları gerektiğini öğrenirlerdi.

 

Bu eleştirileri yapınca sevgili dostlarımız alınıyorlar. Dahası feci halde kızıyorlar. Diyorlar ki, siz bırakın Moda’yı da Bağcılar’a bakın. Oralar da tıklım tıklım. Siz bırakın Caddebostan’ı da Belgrad Ormanındaki piknikçi kuyruğuna bakın. Siz bizi bırakın da, gizlice verilen toplu iftarlarda, taziyelerde yayılan virüslere bakın. Tabii bir de olmazsa olmaz umreciler muhabbeti.

 

Elbette kardeşim, oralara da bakalım. Oralardaki yanlışları da dile getirelim. Getirelim de, gözlerimiz niye sana dönüyor biliyor musun?

 

Çünkü bilimi rehber edindiğini söyleyen sensin.

 

Çünkü kendin gibi olmayanlara cahil, çomar diyen sensin.

 

Çünkü virüs ülkemize geldiğinde “kendinizi değil başkalarını düşünün” diyerek duyarlılık gösteren sensin.

 

Çünkü umreden geleni, taziyeye gideni lanetleyen sensin.

 

Çünkü çobanın oyuyla kendi oyunu bir tutmayan sensin.

 

Oldu mu şimdi?

 

Şimdi o çoban çıksa ve “benim oyumla sizin oyunuz bir değil” derse ne diyeceksin?

 

İşin daha kötüsü, özeleştiri diye bir erdeme de sahip değilsin. Yaptığın her şeyi meşru görüyorsun. Yanlış olduğunu bilsen bile, yanlış yapan başkalarını hatırlatıyorsun: “Onlar da öyle yapmıştı.” İyi o zaman, onlar da öyle yaptığına göre gidip sağa sola aksırabilirsin, virüsü yayabilirsin? Cinayet işliyorsun, başkalarının da cinayet işlediğini hatırlatıyorsun.

 

Bu sorumsuzlukla şimdi nasıl hükümeti virüsle mücadelede eleştiren paylaşımlar yapacaksın? Hangi “çomarı” nasıl makaraya alacaksın sosyal medyada? Kim, nasıl inanacak sana? “Bunları Moda sahilinde zıplarken mi yazdın” dediklerinde verecek bir cevabın olacak mı?

 

Biz de severiz parkı, bahçeyi. Şöyle temiz bir havada gerine gerine oturmayı, eşle, dostla muhabbeti. De, yapmıyoruz. Bir süre daha yapmayacağız. Kendimizi değil, başkalarını düşündüğümüz için.

 

Hadi gittin parka bahçeye, maskeni tak be kardeşim. Biraz mesafeli dur be kardeşim. Hadi gittin, mahalle düğün salonu pistinden daha küçük bir alanda yüz kişi sıkış tepiş göbek atmayın be kardeşim. Baktın park dolmuş, evine dön be kardeşim.