Şule Perinçek: Meclis biziz Onlar vekil

Büyük bir sanayi şirketinin genel müdürü. Üretimde çok çağdaş. Avrupa'daki birçok şirketle boy ölçüşmek bir yana onların ülkesinde pazar paylarını bile ele geçirme iddiasındaydı...


Ama şirkette sendika yoktu. O zamanlar o mücadele süreci yaşanıyordu. Direnişlerin, grevlerin de bol olduğu bir dönem.


Genel müdür yardımcısı arkadaşımdı.


O anlatmıştı.


Demiş ki genel müdüre:


-Bırakalım sendikalı olsunlar...”


-Aman hiç olur mu...!”


-Sayın Genel Müdür'üm... Şimdi yüzlerce işçiyle uğraşıyoruz. O zaman masanın karşısında bir kişi olacak. Onu bir biçimde ikna etmenin yolunu çok daha kolay buluruz. Sonra da üç aşağı beş yukarı anlaşırız. Bir kişiyle el sıkışırız, gerisi tamam.


Evet, başkanlık sistemi tartışmaları da Türkiyenin gündemine Turgut Özal döneminde böyle dayatıldı.


Küreselleşme belasına Türkiye'yi giyotine göndermek üzere bir “başkan”ı ikna etmekten kolay ne var... Darda kalınca iki cd, üç görüntü, dört telefon konuşması... ucunu göster ya da cebini doldur... oh ne âlâ...


O zaman başaramadılar.


Peki şimdi?


Tek başkan??


Milli olabilir mi. Tek kişi. Kolay değil mi?


PKK'nın üzerine gidiyor. FETÖ'nün de... fena mı olur. Kanun hükmünde kararları verir verir oh ne güzel buz üzerinde kay...


Başkan olsa fena mı?


“Güçlü hükümet” diyoruz; istiyoruz.


“Güçlü başkan” fena mı?


Şeytan diyor ki ille sor!


Sordum. Yanıtını da vereyim.


Milletsiz ve milletin vekaleti, vekilleri ve onlardan oluşan Meclis'i olmadan olur mu hiç?


Doğru, devletsiz çözüm olmaz.


Amma milletsiz hiç olmaz!

Gerçek sahibi.


İlk 23 Nisan 1920'de alnımıza yazılmış:


“Tam bağımsızlık ile yaşamak kati azminde olan, ezelden beri hür ve serbest milletimiz, esaret vaziyetini tam bir şiddet ve katiyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Yüce Meclisi'ni vücuda getirmiştir.”


“Meclis'te toplanan milli iradeyi bilfiil vatanın mukadderatına el koymuş tanımak, esas ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir kuvvet mevcut değildir.


“TBMM, kanun yapma ve icra salahiyetlerini toplamıştır.


Meclis'ten ayrılacak ve vekil edilecek bir heyet hükümet işlerine bakar.


“İcra Heyeti, Yüce Meclis'in tasvibiyle vekil edilecek ve heyeti umumiyeye karşı mesul olacak muhterem üyelerden ibaret olacak ve hatta isimleri de 'vekil' olarak adlandırılacaktır.'


“Efendiler, bu esaslara dayanmış olan bir hükümetin mahiyeti, kolayca anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hâkimiyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir.”(Atattürk'ün Bütün Eserleri, c.8,s.25,73,75)


Meclis biziz. Onlar vekil!... Hâkimiyet bizim!


Canımız. Kanımız.


Vermeyelim. Veremezler!


Başkanlık sistemi bünyemize uymuyor.



MUHALEFET DEMEK NE DEMEK?

 

Vazgeçirmeye çalışıyoruz.


Vazgeçmesi iyi midir? Kötü müdür?


Yalancıktan yapmıyorsak, vazgeçmesi başarıdır.


Ha, vatanınıza karşı bir sorumluluğunuz yoksa kendinizin de sahteci olduğunuzu ilan edip şöyle diyebilirsiniz:


“Kötüsün, kötü kal...” “Sana vazgeçmek yakışmaz”


Ya da çelme takarsın:


-Samimi değilsin.


-Yarı yolda dönersin.


İki seçenek var.


Bir:


-Dön git de, sen sağ ben selamet... bitsin bu iş... oh be...


İki:


-Aman samimi ol.


Yarı yolda dönme.


Dönünce ... ? Dönerse...


O zaman... bakın o zaman nasıl döveriz.


Muhalefet demek ne demek? Öyle olmaz, böyle yap. Doğrusu bu. Beceremiyorsan, bırak ben yapayım.


Peki bizde nasıl yapılıyor?


-O öyle diyorsa, ben muhalefetim ya... tersini yapmam lazım. Ne diyorsa, fark etmez iyi doğru... tam tersi...


Sorumsuz. İktidarsız.


Eğer kasıt yoksa, bu en masumu elbette.


Nesnel duruma bakarsak.


Bir bölüm muhalefetin aklı hendeğin karşı tarafında.


“Zavallı” FETÖ'cülerin, “seçilerek gelmiş” PKK'lıların yanında.


O la maz!!


Oldurmayın!!


Sorumlusunuz.



AÇIK OY DOKUNULMAZLIĞI

Dün Meclis'te gizli oyu ihlal eden Sağlık Bakanı Recep Akdağ: "Fethullah Gülen her dönem tertemiz kalmıştır. Onunla iftihar ediyoruz" (2011) demiş idi.


Onun için oyunu göstermede dokunulmazlığı var.



BİRİNCİ TERÖR

Birinci sıraya terörü koyuyoruz. Can güvenliği.


Yakıcı sorun.


Neden?


Ekonomik bağımsızlığınız olmayınca nasıl bağımsız olacaksınız, koca koca devletlere kafa tutacaksınız.


Ancak terörü bitirmeden de ne yatırım olur ne üretim ne tüketim ne de turizm.

KAR SANAT VE SİYASET

Mehmet Şerif Karahan, Hakkari Yüksekova'da bir inşaat işçisi. 20 gün sıfırın altında 15-16 derecelerde bile çalışmış. Kardan 10 metre uzunluğunda F-16 savaş uçağı yapmış. Derdi neymiş diye soracaksınız. Yurdumun yaratıcı insanı. İş arıyor. “Sanatsal bir şey yaparak” sesini kaymakamdan Cumhurbaşkanına kadar duyurmaya çalışmış. Sesi de bize kadar geldi, gördüğünüz gibi.

Bir başkası da Bandırma'dan. Atatürk'e selam durmuş.
Bir başkası da Bandırma'dan. Atatürk'e selam durmuş.