Şule Perinçek: Las Vegas’tan bölgemize düşen pay

Las Vegas’taki olay, Las Vegas’ta olduğu için özel mi? Özel. İlk haberleri izliyorum.

 

Bir özen, bir özen!

 

Otelin adı verilmiyor. Ölü sayısı son dakikaya kadar, resmi açıklama yapılana kadar açıklanmıyor. Aman turizmlerine zarar veririz kaygısı mı... O kaygılarla saptanan gazetecilik ilkeleri mi...

 

Ben de istiyorum.

 

Benim ülkemde de aynı duyarlık olsun.

 

Aynı ilkeler geçerli olsun.

 

Yıllardır yazarım, eleştiririm.

 

ABD’yle ilgili bir haberde uygulansın diye mi sandılar acaba...

 

Devleti ve güveni sarsacak, toplum içinde kargaşalığı artıracak, terörün amacına hizmet edecek ne kadar haber görüntü varsa devreye sokulur. Durun bir dersin, ne olduğunu anlayalım... Yok.

 

Ama iş ABD’ye gelince öyle olmuyor.

 

23 silah bulunmuş. 32’nci katta.

 

Arabada patlayıcı yapmak için malzeme.

 

Evde 19 ağır silah.

 

Cephanelik gibi.

 

O silahlar o otele nasıl girdi, o kata kadar nasıl çıktı?

 

Hani güvenlik?

 

Bu soruları soran, daha ilk dakikadan, bire beş katarak devleti ve güvenlik güçlerini yaylım ateşine tutan yok.

 

Peki, o patlayıcı malzemeleri ve silahlar nasıl satın alındı?

 

Bu soru sorulmasa da ABD’de yanıtı var.

 

Kitle katliamlarının yapılış nedenlerini Doğu Perinçek yazdı, ama ABD aynı zamanda delisi akıllısı için bu bakımdan “cennet”!

 

Silah çok kolay alınabiliyor, bir kısıtlama getirilemiyor. Çünkü silah kartelleri engelliyor.

 

Nedir güçleri?

 

Her şey zincirleme.

ABD’de siyasi konumlara, hatta adalet mekanizmasındaki bazı görevlere seçilebilmek için “kampanya” lazım. “Kampanya” için para lazım, destek lazım. Uçuşan balonlar, tv programlarında sorulacak sorular... Kişi yeterli mi, değil mi; artık o tartışma bile anlamını yitirmiş. Beş koy, on al... En azından öyle bir haber yaparlar, yaptırırlar ki küt baş aşağı gidersiniz. Cihanın âlimi olsanız faydasız.

 

Boyun eğeceğiniz o kadar “güç” var ki?

 

Devlete, millete yarar mı?

 

İnsan yaşamı, onuru mu?

 

O da ne?

 

Ebesi “parra” bir toplum!

 

Derin devlet denir durulur ya... bizdekine bakıyorum. Nüfus kayıt örnekleri bile kanarya sevenler derneği lokalindeki masanın üzerinde bile bulabilirsiniz. “Derinliği” o kadar neredeyse.

 

ABD’deki tartışmalar da farklı yürüyor.

 

IŞİD daha ilk saniyelerde reddedildi.

 

Anında fail bulundu.

 

Stephen Craig Paddock. Zengin bir adam. Temiz ve sıradan bir vatandaş. Sevgilisi var. Trafik cezası bile yok.

  

Ama bilmem ne silahlarına geri tepmesini azaltan mekanizmayı kurabiliyor, anahtar deliğine kamera takmayı akıl edebiliyor.

 

Las Vegas da sıradan bir yer değil. Oraya giden turistleri saymazsanız, Amerikan toplumunun özel bir kesimi.

 

Konser kalabalığı. Rastgele atış. Çok yüksek sayıda can kaybı.

 

CIA, Pentagon, Trump yönetimi...

 

Kim bilir neler dönüyor?

 

Derin mi, derin.

 

Bu konuların uzmanı değilim. Çok meraklısı da değilim.

 

Ama bize, bizim bölgemize düşen pay nedir?

 

Derdimiz budur.

 

 

KISA HİSSELER

 

* İZLANDA SİSTEMİ

 

İzlanda 17 Haziran 1944’te bağımsızlığını kazanmış, Cumhuriyet olmuş. Ordusu olmayan ama NATO’ya üye olan tek ülke. Yüz ölçümü 103 bin kilometrekare. Yarısından çoğu volkanik. Her yanı etkin yanardağ. Nüfusu 334 bin. Milli geliri 20.05 milyar dolar.

 

3-0 yenildik.

 

Yılmaz Vural, maç boyunca “sistem... sistem...” dedi, hepimizi güldürdü ama... bir yandan da haklı.

 

Bir yerden başlamak gerek.

 

- Bahçeli’nin devlet notu

 

Devlet Bahçeli kürsüde: “81 Düzce’den sonra 82 Kerkük, 83 Musul...” Salonda herkes ayağa fırlıyor, alkışlıyor. Bahçeli pek mutlu. O sözlerle salon yönetilir. Doğrudur. Ama sözlerinizin başını sonunu düşünmeden koca “devlet” yönetilmez. O da doğrudur. Karne notu verilmiştir. Bu bir değil, iki değil... hep böyle.

 

 

* GÜÇLÜDEN VE EMPERYALİZMDEN YANA

 

İspanya Anayasası, 1978’de ülkenin doğusundaki Katalonya bölgesini, ayrı “millet” olarak tanımladı ve bölgeye özerklik verildi.

 

Peki sıkıntı nedir?

 

Neden ayrılmak istiyorlar?

 

Sorun yönetsel değil. Zaten özerk bir bölge. İspanya’nın ekonomik sorunları olduğunu biliyoruz. AB kimseye hayır getirmedi. Sıkıntılar var. Katalon ve Bask bölgesi zengin. Gelir dağılımı kriz dönemlerinde daha da bozulur. Son rakamları tam bilmiyorum ama kişi başına gelirde örneğin Endülüs’le neredeyse yarı yarıya fark vardı arada.

 

Özerk bölgenin başkenti Barselona gerek turizm açısından, gerekse tasarım ve biyoteknoloji açısından İspanya ekonomisinde önemli bir yer tutuyor. Katalonya Özerk Yönetimi, İspanya’nın gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 19’una sahip.

 

Yedi buçuk milyonluk nüfusun zengin yüzde 16’sı, elindekileri geri kalan görece daha yoksul, sırtından geçindiği emekçi İspanyollarla bölüşmek istemiyor. Referandumun amacı buydu.

 

Kapitalist sistem böyle. Gücü gücüne yetene.

 

Alkış tutanlara duyurulur.

 

 

* HAYAL KIRIKLIĞI

 

“Yeni partiye yönelik yeni bir provokasyon mu?” Arslan Bulut’un Yeniçağ’daki yazısının başlığı. Meral Akşener’in yeni kurmaya çalıştığı partinin basında yer alan programıyla ilgili yazmış.

 

“Bu metinler tanıdık geldi. Küçük bir araştırmadan sonra konuyla ilgili bölümün hemen hemen aynen ANAP’tan Diyarbakır milletvekilliği yapmış Abdülbaki Erdoğmuş’un “Kimlik, Kültür Değişim Sürecinde Osmanlı’dan Günümüze Kürtler” sempozyumunda tebliğ ettiği bir ekip tarafından hazırlanmış bildiriden aynen alınmış olduğunu gördüm” diyor.

 

Anlaşılan Bulut “yok artık bu kadar da olmaz...” deyip, “olsa olsa provokasyon olabilir”e bağlamış.

 

 

* ÇÖZÜMSÜZ ÇÖZÜMLER

 

Fatih Erbakan, kira ödemedikleri gerekçesiyle babasının eski partisi olan Saadet Partisi’nin hesap ve araçlarına haciz koydurdu. Yeni parti için 29 Ekim’de düğmeye basmaya hazırlanıyormuş. Hemen her Parti kendi içinde parça parça. Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili gerçekçi çözüm programında birleşemeyince böyle oluyor. Herkes kendini kurtarıyor, başka yöne çekiyor.

 

Oysa tek yön var.

 

Mecburiyetler yol gösteriyor.

 

Görene.