Şule Perinçek: Göz seviyesinde dostluk ancak biz kurarız

“Artık Almanya’da haberleri seyretmeye dayanamıyorum. Hemen kapatıyorum...” Bunu söyleyen genç bir müzisyen. Klasik Batı müziği grubuyla dünyanın dört yanında konserler veriyor. Uzun yıllardır Almanya’da yaşıyor. Türk kökenli Almanyalı.


Bu tepkisi neden?


​“Çünkü her programda mutlaka Türkiye ile ilgili bir haber var ve sövüp sayıyorlar. Teröristleri övüyorlar. Mikrofon tuttuklarında da mutlaka kapalı cemaatçiler oluyor. Arkalarında da kebapçı türünden bir dükkan ya da manav görünüyor. İşte Türkler bundan ibarettir gibi bir ileti veriliyor. Hiç bizden söz etmezler ama....”


Bir programı kayda almışlar, ben de seyrettim. Tayyip Erdoğan’la Abdullah Öcalan’ı karşılaştırıyor. Bir onu, bir bunu anlatıyor. Sonra da soruyor hangisi terörist.


Ben de merak etmiyor değilim, daha düne kadar neydi... 24 Temmuz’dan sonra ne oldu...


Kumaşta bir değişiklik yok.


Ama biçilen elbisede farklılık var.


Nedeni belli.


Ama bir yandan da şöyle yazıyorlar:


“Erdoğan Avrupasız yaşayamaz. Tek seçeneği var: Avrupa...” Die Welt gazetesindeki uzun yazıda Rusya ve Çin ve Asya ülkeleriyle ilişkileri inceleniyor. Hem ekonomik bakımdan, yatırımlar, ithalat ihracat vb hem de askeri ve dış ilişkiler bakımdan Türkiye ne Avrupa’dan ne de NATO’dan ayrılamaz sonucuna varıyor.
Kendimizi de bilelim. Gücümüzü bilelim. Türkiye’yi kaybetmek istemiyorlar. Ağırlığını o ya da bu tarafa koyması bölgede ve dünyada dengeleri değiştirecektir. Türkiye bölgenin lider ülkesidir. Yaser Arafat’la görüşmemizde böyle söyleyince şaşırmıştım doğrusu:


​“Siz isterseniz çözersiniz, lütfen hükümetinize böyle iletin...”


Ah geliyoruz işte Ankara’ya... Sağlam bir Ankara’ya...

 

 

DEVLET ADAMI - MAHALLE KABADAYISI

 

Ankara, Muş, Isparta derken şimdi de Berlin’deyim.


Beni de her gittiğim yerde vatandaşlarımız ilgilendiriyor elbette. Berlin-ADD’de bir konuşma yaptım. Sonra sohbet.


“Devlet adamı” diye bir kavram neden icat edilmiş?


Son yıllarda kıymetini anlıyorsunuz. “Mahalle kabadayısı” ile elbette bir farkı olacak.


“Mahalle” de devletimizin sınırları içinde, ama temsil ettiğiniz kitle ve sorumluluk açısından çok fark var.


Gerçi 2010 yılında 23 Nisan’da Erdoğan, koltuğunu bir çocuğa verdiğinde şöyle demişti: “Artık yetki sende, ister asarsın. İster kesersin”...


Bu da bir sorumluluk anlayışı elbette...


Hadi, derin “mevzulara” girmeyelim... bu kadar yeter...


Son gelişmelerden sonra aklım hep oralardaki vatandaşlarımızda. Ülkeden ülkeye biraz farkeder ama esas olarak kim olursanız olun ikinci, üçüncü sınıf olursunuz bu Batı ülkelerinde. Akademisyen, sanatçı, futbolcu... Ancak “ikinciliğe” yükseltebilir sizi. Bir Alman’la evlenip soyadınızın değişmesi bile telefondaki karşı sesi değiştirir.


Ha, ayrıcalıklar yok mu? Var! O da “Batı” demokrasisi ölçütlerinde:


“Ben Kürdüm” hatta üstüne bir de “eşcinselim” dediğin zaman işi kaparsın...mış...


Tanıklarla konuşuyorum...!


Hep kabahat Almanlara değil ya... geç bu tarafa!


“Bayraktan utanan Atürkçüler de var...”


Masadaki bir hekimimiz diyor ki:


“Göz hizasında konuşmak! Bunu kabul ettirdim!”


Mücadele sonucu bir başarı!


Demokrasi deyince parantez açıp anlatayım; yeni duydum, bilmiyordum. Avrupa’da büyük kentlerde zenginlerin oturduğu yerler daha yeşil ve de Batı tarafında oluyormuş.


Niye ki?


Yeşili anladım da.. Batı’sı niye?


Çünkü rüzgar, kıta Avrupa’sında Batı’dan esermiş. Hava kirliliği fakirlerin üzerine uçsun diyeymiş...!


Ne gıcıklar, değil mi...

 

 

ALMAN ABD'CİLER VE ALMAN ALMANCILAR

 

Onu bunu bırakalım da... önümüze bakalım. Dünyada dengeler değişiyor. Ekonomik krizler ve tehditler kapıda nöbette. Türkiye de bu açıdan önemli. Peki, Almanya’nın menfaatleri hangi yönde? Avrasya’da yani Rusya, Türkiye, Kafkasya ta Çin’e kadar olan coğrafyada mı, ABD’de mi?


Alman bürokrasisi ve istihbaratı içinde de bölünme varmış. ABD’ciler ve Almancılar... Göbek bağı tam kopmuş değil. Aynı tanımlamayı Rusya’da Putin’in etrafındaki danışmanlar için de yapıyorlardı. ABD’ciler ve Avrasyacılar... Fransa için de, hatta Tayyip Erdoğan sarayındaki danışmanlar için de... Sallan yuvarlan... bakalım kim dengelerde ağırlık kazanacak...


Fransa’da da seçim var önümüzdeki hafta. Tartışma bu eksende.


Bizde sallantılar, depremler, değiştirme gücü daha şiddetli olur. Ama örneğin Almanya’yı anlatırken yukarıdan aşağı birbirine paralel iki çizgi çekiyorlar. Devlet sınırları çizmiş. Bu ikisi arasında yukarı çıkabilirsin, zikzaklar yapabilirsin ama dışına çıkamazsın, diyorlar.


Oysa Almanya’da Almancı, Türkiye’de Türkiyeci olsan ne kadar kolay olacak her şey...


Türkiye’nin de Almanya’nın da birbirinin dostluğuna ve ekonomik ilişkilerine ihtiyacı var.


“Eşit göz hizasında”!

Orada yaşayan ve artık “Türk kökenli Alman vatandaşları” olanları bu köprüyü kurmak için bir şansa çevirmek gerekir. İki ülkeyi de iyi tanıyorlar.

Girişimciler.


Onlar da Almanya’da etkin olarak kendi geleceklerinin karar verildiği yönetimlere katılmalı. Bu olanakların önü açılmalı. Gerçek TürkAlman dostluğunu kuracaklardır. Bu da ancak Atatürkçü, laik, Cumhuriyetçi Türklerle olur. Kültürel, sanatsal, siyasal paylaşımlarla zenginleşiriz...


Ayrılıkçı terör, şeriatçı terör ya da iki bilet parası için çanak yalama ve de emperyalizme ve de büyük abiye boyun eğme yıkıcıdır!


Çıkmazdır.


​ Almanya bunu hiçbir şey için değilse bile, kendi çıkarları açısından görmeli.