Şule Perinçek: Emperyalist sistemin tuzu koktu: Ayaklanmalar bekleniyor

Kapitalist sistemin girdiği krize küreselleşme de çare olamadı.

Dünya ekonomileri küreselleşme sürecine girildiğinden bu yana sık sık krizler yaşıyor. Ya da şöyle söylemek daha mı doğru: Kapitalist sistemin girdiği krize küreselleşme de çare olamadı.

 

Hatta daha beter derinleştirdi.

 

Sistemin koronavirüs kaptığını sistemin ekonomistleri de bilirler.

 

Nefesinin tıkandığını, ara ara tökezlediğini...

 

Ağrı kesicilerin artık işe yaramadığını...

 

Antibiyotiklerin de...

 

2008 krizinde finans kuruluşları finansal müdahalelerle uçurumun kenarından döndü.

 

Ama yaralar kapanmadı, hasta iyileşmedi.

 

Arkasından 2014 sarsıntısı geldi.

 

İyice sersemledi.

 

Bütün dünya devletleri borç içinde.

 

Krize çare üretemeyince, krizlerin daha büyüklerini tetiklemesi kaçınılmazdı.

 

 

O BİR KIVILCIMDI

 

Birinci Dünya Savaşı geliyorum dedi. İkinci Dünya Savaşı da...

 

Bir prens vuruldu diye dünya yerinden oynamadı kuşkusuz.

 

O bir kıvılcımdı.

 

Tıpkı Türkiye'deki fırlatılan Anayasa kitapçığı gibi.

 

Yapı, bahanenin gözünün içine bakıyor.

 

Sistemin ekonomistleri her “küresel” krize bir bahane bulurlar. Derler ki işte o kıvılcım çakmasaydı tuzumuz kuruydu.

 

Kaza! Kaza!

 

Geçer! Geçer!

 

Oysa sistemin tuzu koktu.

 

Finans piyasalarındaki kağıtlar kuyutlar esen yele bakıyor. Bir siyasi olay olsa, artık ondan da vazgeçtim biri bir laf etse... Sabahı dar ediyoruz... Acaba borsada ne oldu... Paramızın değeri kaça düştü...

 

Altına mı kaçsam hocam? Yoksa bonoya mı?

 

Dolar mı iner, avro mu hocam?

 

Kağıt bu! Bakacak elbette. Azıcık hızlı üflesen

 

elbette uçacak.

 

Paranın değeri karşılığında üretimin olmazsa düşer elbette...

 

Zaten onun için küreselleştirmişler seni.

 

Kırmızı şapkalı kızın sahte nineleri!

 

Emperyalizm kafasına takke takmış, girmiş yatağına.

 

Kolay lokma olasın diye. Yalayıp yutacak.

 

Hep onlar derler ya... Bu kez biz diyoruz...

 

Çünkü bu kez gerçek...

 

Bu kez farklı!

 

Sistem kolay lokma oldu. Döndü kendi başını yiyecek.

 

Dünya bir sağlık krizi yaşıyor. Sağlık krizini tetikleyen, bu kadar büyüten işte sistemin kendisi.

 

Kaldırdıkları küreselleşme ve liberalleşme belası daha beter başlarına düştü.

 

İşin kötüsü, başlarına çalacak, ilaç üreten sağlıklı siyasi, toplumsal, kültürel sistemleri ve yapıları da yok.

 

Anında yaptırım kararları alamıyorlar.

 

Kiminin yasası uygun değil.

 

Zaten kafa orada değil. Benim vatandaşım, insanım her şeyden önemli diyemiyor.

 

Sürü gibi görüyor.


O da değil. Hayvan da canlı.

 

Kağıt üzerinde kalemle sayısal hesap yapıyor. Toplama çıkarma. Kalan sağlar... Ölenler... Yaşları kaç... Hangisi gitsin hangisi kalsın... Emekli maaşlarından tasarrufu da düşünmüşler midir acaba?

 

Çin'in başta aldığı kararlara nasıl yüklendiler anımsayınız lütfen. Çok anti-demokratik bulmuşlardı. Milleti evlere hapsettiler, dediler. Mahsustan Uygur doktorları bölgeye gönderdiler haberleri bile çıkmıştı.

 

Vuhan'da dün sıfıra düştü. Hastalanan sayısı.

 

Ülkeler arasında insanın değeri açısından müthiş bir eşitsizlik var.

 

 

VİRÜSTE EŞİTLENDİK

 

Aslında virüste eşitlendik.

 

Bakan da kapabiliyor, çok ünlü artist de, zengin de fakir de... Etkili mücadele için insanı merkeze koyma ve hep birlikte mücadele gerekiyor.

 

AB ülkesi Yunanistan'ın Midilli Adası’ndaki mülteciler ne durumda?

 

Bırak virüs kapsınlar, bırak ölsünler... mi?

 

Değer yargılarında bir altüst oluş yaşanıyor.

 

Zengin fakir ülke farketmiyor. Üstelik gelişmiş ülkeler daha çok zorlanıyor. Sağlık sistemleri de yetmedi. Bir sağlık ihtiyaç maddesi üreten fabrika diyelim İtalya'da yalnızca bir tane var. Ötekileri başka ülkede. Belki komşusunda ama sınırlar kapandı. Yetmiyor diye İtalyanlar feryat ediyorlar. Bu yüzden ölümler yaşanıyor.

 

Çinliler ve Kübalılar yardıma koşuyor.

 

Karşılıksız toplum hizmeti...

 

İnsanlık, dayanışma, azı bölüşme...

 

Açık ve temiz havaya ulaşabilme artık dünyada bir seçenek olarak kendini dayatıyor.

 

Kitlelerin gündemine, bilincine sıçrıyor.

 

 

ABD'DE ORDUYA ACİL YÖNETİM YETKİSİ

 

ABD'de Başkan aday adayı Bernie Sanders seçmenlerine sağlık hizmetleri bir ayrıcalık değil insanlık hakkı olmalıdır diyor. Dünyadaki çalışanlara ücretli asgari hastalık izin sürelerini vermiş! Diğer sanayileşmiş ülkeler gibi biz de Amerika'daki her çalışana ücretli hastalık izin hakkı tanıyalım diyor...

 

Türkiye de örnek ülkeler arasında.

 

Sanders, yıllık Pentagon bütçesi 738.000.000.000 dolar diyor. Oysa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri yüzde bir buçuğu büyüklüğündeymiş. Sanders, “İnsanları öldürmek için bombalara ve füzelere para bulabiliyorsak, herhalde herkesin sağlığını koruyacak parayı da karşılayabiliriz” diye de ekliyor.

 

Biz Cumhuriyet'le kazandık. Şimdi onlara örnek oluyoruz. Özelleştirmeyle elimizden almaya kalktılar. Vermedik. Vermeyeceğiz.

 

Bir de başımıza terör belasını sarmasalar.

 

Bombalar adrese teslim!

 

ABD'den söz açılmışken, ilginç bir gelişmeyi aktaralım.

 

ABD'de Silahlı Kuvvetlere, bir süre önce devlet yönetimi iş göremez hale geldiğinde devreye girmesi için “yönetimin sürdürülmesi” görev emri verilmiş. Newsweek'te yer alan haberde ordunun bu “acil durum yetkisine” ne zaman ihtiyaç duyulduğu sorusunun yanıtı “genelde nükleer bir tehlikeye karşı” şeklinde veriliyor. Ama şimdi, bu planlar halkın korunma ve gıda savaşı amaçlı isyanlarına göre uyarlanıyormuş.

 

 

BİZ DAYANIŞMACIYIZ

 

Türkiye hâlâ daha toplumcu ve dayanışmacı. Bu nedenle de kamucudur. Hemen devletine ve milletine sahip çıkar. Elindekini paylaşmasını bilir. Başkasına yedirmeyi sever. İnsani değerlerini henüz Batı kadar kaybetmedi. Bakmayın sosyal medyada ötenlere. Onların sesi sanki daha çok çıkıyor gibi ama azınlık. Kapağı hadi bakalım atsınlar Londra'ya... Bir dizi rakamlar çıkıyordu. Şu kadar kişi burayı beğenmiyorlar da oralarda ev almışlardı.

 

İnsanın şöyle diyesi var. Vatanımızın sınırlarını vatansız virüslere karşı kapattık.

 

 

BU DA ABD YOBAZI

 

ABD'nin Arkansas eyaletindeki bir Baptist kilisesi koronavirüse "meydan okudu": "Koronavirüs, liberallerin uydurması. Cemaatimiz, bu virüsün uydurma olduğunu kanıtlamak için kilisenin yerlerini yalamaya hazır."

 

(Washington Examiner, 15 Mart 2020. Aktaran: Mehmet Perinçek)

 

 

ALMAN GAZETECİNİN TÜRKİYE'YE GİRİŞİ

 

Alman gazeteci, iki hafta önce Türkiye’ye girişini yazmış: “Uçakta bilgilendirme, özel iletişim ve bulgular hakkında form doldurma, son hafta nerde ne kadar kaldığım hakkında sorgu, her köşede dezenfektan. Bugün Berlin’e girişim: Kimlik taramasıyla otomatik geçiş, yüzüme bile bakmadılar. (Fabian Goldmann @gold)

 

 

BİR MUHALEFET LİDERİNİN ÇÖZÜM ÖNERİSİ

 

İyi Parti Genel Başkanı:

 

“Kahramanca savaş veren sağlık ordumuza, bu süre zarfında en az üç ay süreyle birer maaş prim vermek için gerekli düzenlemeleri bir an önce yapın.”

 

Yakında seçim mi var?

 

Krize çözümden çok, oy konuşmasına benziyor. Bol eleştiri ve ayağı yere basmayan zamansız öneriler.

 

Bütün kaynaklar sağlık ve ekonomik bakımdan sıkıntı çeken kesimlere ve ekonomi kurumlarına yönlendirilirken ödüle para ayırmak başka nasıl akla gelebilir?

 

Karşılıksız büyük özveriyle çalışan sağlıkçılarımız elbette çok daha fazlasını hak ediyorlar.

 

Onlara sorsanız onlar da aynı yanıtı vereceklerdir.