Şule Perinçek:

'Meclis'iniz, milli birliğiniz, teşkilatınız' güçlü olsun! Bayramınız kutlu olsun!

Bugün 23 Nisan! “Neşe doluyor insan!” diyesim geliyor...


Ama duruyorum.


Sonra da hemen anımsıyorum.


1920'de en yaşlı üye Sinop milletvekili Şerif Bey Mustafa Kemal'in yazdığı kısa konuşmayla Meclis'i açar.


Hilafet makamı ve hükümet merkezi yabancı kuvvetler tarafından işgal olunmuştur, bağımsızlığı iptal edilmiştir. Milletimiz bu vaziyete baş eğmiyor. Tam bağımsızlık ile ezelden beri hür ve serbest yaşama kesin kararlığında olan milletimiz esaret vaziyetini tam bir şiddet ve katiyetle reddetmektedir. Ve:
“Milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde kaderini bizzat üstlenmeye ve idare etmeye başladığını bütün cihana” ilan etmektedir.


Mustafa Kemal, ertesi gün uzun bir konuşma yapar. 1927 Nutuk'u gibi. Üç evrede durumu anlatır. Mondros'tan Erzurum Kongresi'ne, oradan 16 Mart yani İstanbul'un işgaline ve 23 Nisan 1920'ye Meclis'in artık “millet” Meclis'i olarak Ankara'da açılmasına kadar.


Mutlaka okuyun. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s31-76)


Yola çıkışını ve yayınladığı tamimle milletine verdiği şu sözü aktarır:


“Geçirdiğimiz şu hayat ve memat günlerinde bütün milletçe her taraftaki emeller ve tezahürat ile temine azmedilen milli bağımsızlığımız uğrunda bütün mevcudiyetimle çalıştığımı temin eylerim.


“Bu mukaddes emel uğrunda milletle beraber nihayete kadar çalışacağıma da mukaddesatım namına söz veririm.”


Ancak o sırada “İtilaf Devletleri'nin tesis ettiği Türkiye Havas Royter” ajansı Saltanat Şurası ile yaptığı haberde “ortak fikir, Türkiye'nin büyük devletlerden birinin yardımını temin merkezindedir” diye yaymaktadır.


Ah şu basın! Ve de emperyalistler! Anket şirketleri yok galiba o zamanlar henüz...


Mustafa Kemal konuşmasını bir anlamda Cumhuriyet'in ilk Anayasa'sını madde madde yazılı metinden okuyarak aktarır.


Birinci madde:


“Bugünkü müşkül vaziyet içinde vatanı dağılma ve yok olma tehlikesinden kurtarmak için derhal bütün milli kuvvetleri esaslı teşkilat ile birleştirmekten başka çare yoktur. Bunun şekli ne olmak lazım gelir? İşte mesele buradadır.”


Bugün bu tehlike var mıdır?


Vardır.


Akıl yolu birdir.


Çare denenmiş ve başarıya ulaşmış.


“Milli kuvvetleri birleştirmek” ve “esaslı teşkilat”.


Sonuncu madde:


“Yüce Meclis'iniz, sahip olduğu fevkâlade salâhiyete dayanarak, karşısına çıkacak bir icra kuvvetini yalnız denetlemek ve milletin hayati meseleleri üzerinde böyle bir heyetle mücadeleye mecbur kalmak gibi mevcut vaziyetin tahammül edemeyeceği sınırlı bir kanun yapma vazifesi ile değil, bütün milletin genel idaresini fiilen üstlenmek ve memleket ve hilafetin selametini bizzat temin ve müdafaa vazife ve salâhiyetiyle teşekkül etmiştir ve artıkYüce Meclis'inizin üstünde bir kuvvet mevcut değildir”!


Bu ne zaman söylendi?


Ki o zaman daha hâlâ padişah sarayında oturuyor idi.


“Yüce Meclis'iniz” bu kuvvetini geri verebilir mi?


Atatürk daha sonra 1927 Nutuk'unda bu ilkeleri sayarken şöyle tanımlar:


“Meclis'te toplanan milli iradeyi bilfiil vatanın mukadderatına el koymuş tanımak, esas ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üzerinde bir kuvvet mevcut değildir.


“Efendiler, bu esaslara dayanmış olan bir hükümetin mahiyeti, kolayca anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hakimiyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir.”


Atatürk gibi olmak kolay değildir.


Adınızın önüne “ek gibi” almak yetmez.


Cesaret, önderlik ve kararlık ister.


İşte o zaman gerçekten deli fişek gibi neşe ve umut doluyorum.


Milli egemenliğiniz daim,


Meclis'iniz, milli birliğiniz ve teşkilatınız güçlü,


işte o zaman bayramınız kutlu olsun!

 


KIRAÇ'IN BABASI


Geçen akşam Kıraç, Soner ve Sevgi Polat, Aykut Diş, Çağdaş Cengiz, Doğu Perinçek ve ben uzuun bir akşam yemeği yedik. Neredeyse gece ikiye geliyordu. “Hadi hadi..” demesek daha sürecekti. Ama gözümüzü bir açtık tarih, Türkçe ve kökenleri ile; bir kapadık müzik, türkü, edebiyat, şiir ile... öyle kısacık bitiverdi... en kısa zamanda tekrarı dileğiyle... daha doğrusu ancak başlayabildiğimiz yerden devam etmek üzere.


Kıraç'ın babası öğretmen. Maraş, Göksun'lu. Tıpkı eski öğretmenler gibi “eğitmen”... Beş çocuk babası. Çocuklar istemezmiş babalarının sınıfında okumayı. Çünkü sınıfa ceza gerektiğinde en ağırı birinci sırada onlara gelirmiş. İyi bir şey dağıtıldığında ise onların payına düşen sıranın sonu.


“Sanatçı” kime denir diye tartışılıyor ya...


Bebekler doğduğunda doktor ayaklarından tutar şöyle poposuna bir şaplak indirir.


İlk nefes!


Bebeciğin ciğerleri temiz havayla dolar.


Sanatçı da olsan ayakkabı boyacısı da o aşkla, o anlayışla, o temizlikle yaparsın işini.


İyi yaparsın.


İşte bu ülkenin öğretmen ve eğitmen babaları.


Kıraç'ı dinledikçe selam gönderdim onlara.



KISA HİSSELER:


MANTIK DOĞRU!


“YSK'ya göre evinizde yakaladığınız hırsızın dışarıdan girdiğini kanıtlayamazsanız, aile ferdi sayılıyor ve nüfus kütüğünüze kayıt ediliyor.”


Bilse yapar mı acep


Murat Gezici, ''Türkiye'de her iki seçmenden biri kendini Atatürk'çü olarak görüyor” diyor.


Bizce öteki de adına “Atatürk'çü” demiyor, ancak “kendini tanımla” desen aynen şöyle başlıyor... : “vatan, millet, bayrak, bağımsızlık...” Aynı toprağın ürünleri. Farklı olanların, göbeğinden başka merkezlere bağlı olanların ise; bazen artıyor ya da eksiliyor; ancak yüzde 14'ler dolayında olduğu söyleniyor.


Belli ki AKP bu rakamları biliyor.


Ama ne yazık ki CHP bilmiyor.


Bilse hiç tersini yapar mı?


Diye saf saf düşünüyorum... :)


Topbaş'ın gidişine sevinsek mi


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bir daha aday olmayacağını açıkladı!


“Bu kadar bana yeter, hadi eyvallah” mı...” yoksa “hepsine el koydular kampanyaya yetmez” mi...??


Sevinsek mi, üzülsek mi...


Bir keresinde İstanbul ve ilçelerinde belediye başkanlıkları sürpriz bir biçimde bir partiden başka partiye geçmişti. O zamanlar şöyle yakınmalar duymuştum:


-Bunları hiç olmazsa biraz doyurmuştuk. Şimdi gelenler bir de aç gelecekler...


Aradan bir süre geçti şunları söyler oldular:


-Amaan efendim hiç farketmiyor, bunlar da alıyor almasına da... Allahları var, ne yalan söyleyeyim... makbuzla alıyorlar...



HUYLU HUYUNDAN VAZGEÇMEZ Kİ...


Seçim Kurulu önünde seçim sonuçlarına isyan eden teyze:


“Oylarımızı verin, çaldığınız para sizin olsun”


Kestirme Vatan yolu


Bir dernek kuruluşla ilgili bazı başvurularda bulunuyor. Bazı aksaklıkları aşmak gerekiyor anlaşılan. Bir yetkiliyle görüşüyorlar.


“Yetkili” akıllı!


Kestirme yolu söylüyor:


-Ne gerek var uğraşıyorsunuz... Faaliyetlerinize baktım... Hepsi emperyalizme karşı... vatan, millet, bayrak, cumhuriyet... Gidin Vatan Partisi'ne üye olun bitsin gitsin...!

Atatürk ve çocuk...
Atatürk ve çocuk...
Atatürk'ün kızları: Rukiye, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Zehra... Kimi bilim kadını, kimi tarihçi, kimi savaş pilotu... Yaparsınız çocuklar!
Atatürk'ün kızları: Rukiye, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Zehra... Kimi bilim kadını, kimi tarihçi, kimi savaş pilotu... Yaparsınız çocuklar!
Başka çocuklar da oyuncak oynayabilsin diye 23 Nisan...
Başka çocuklar da oyuncak oynayabilsin diye 23 Nisan...