Soner Polat: Zincirleri kırmak!

"Bu büyük milletin zincirlerini kıracağı günler yaklaşmaktadır. Türkiye, vatandaşlarına refah ve mutluluğu götürecek bütün kaynaklara sahiptir"

Çoğu zaman tutkularımızın ya da alışkanlıklarımızın esiri oluruz. Çevremizdeki her şey tepeden tırnağa değişmiştir. Eski yıllardan kalan belki de hiçbir şey yoktur. Toplumun sosyal dokusunda köklü değişimler olmuştur.

 

 

YENİ KÖYE ESKİ ADET!

 

Siyasal ve ekonomik dengeler yeni bir dönemi işaret etmektedir. Hatta uluslararası ortam da eskisinden çok farklıdır. Bölgenizde kıyamet kopmaktadır. Dünya büyük bir hesaplaşmaya hazırlanmaktadır. Sizlerden çok farklı yepyeni bir gençlik ortaya çıkmıştır. Hatta değer yargıları bile değişmiştir. Hayatımız eski dönemlere kıyasla çekilmez bir hal almıştır. Ekonomik koşullar toplumu boğmaktadır. Bütün bu çarpıcı değişimlere rağmen eski günlerdeki gibi tepki veririz. Gönül verdiğimiz siyasi akımlar farklılaşmıştır. Ama karar günlerindeki tercihlerimiz asla değişmez! Sanki görünmez bir el bizi istediği istikamete itmektedir.



TUTKULARIN ESİRİ OLMAK

 

Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine maymunun sevdiği bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Joseph Goldstein kısa öyküsünde bu ilginç olayı şöyle betimler:

 

“Maymun tatlının kokusunu alır, yakalamak için elini içeri sokar yiyeceği tutar. Ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkaramaz! Sıkıca yumruk yapılmış el dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece kendi bağımlılığı tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihnindeki bağımlılık o kadar güçlüdür ki kendi duygularının esiri olmuştur. Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizdeki teslimiyettir. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak, özgürleşmektir.”


 

HER ŞEYİ BİZ BİLİRİZ!

 

Aslında artık bir hastalığa benzeyen ve tutkuya dönüşen alışkanlıkların ardında kişisel çıkarlar yatar. Einstein diyor ki: “Eğer bir yaşam tümüyle kişisel arzuların tatminine yönelmişse er ya da geç acı bir düş kırıklığına yol açar.” Maddi ve manevi hırslar önünde sonunda tutkuya dönüşür. Başka bir insan olur ama bunun farkına bile varmayız! Kendi çıkarlarımızı ulvi siyasi düşüncelerle açıklama yolunu seçeriz. Temel kavramları kurnaz siyasetçiler çarpıtır, başkalaştırır ama biz hâlâ aynı yolda gitmeye devam ederiz. Bizden farklı düşünenleri, uyaranları ağır şekilde suçlarız. Onları küçümseme eğilimi içine gireriz. Çünkü her şeyin en iyisini sadece biz biliriz. Kendimizi her hal ve şartta haklı görürüz.

 

 

TOPLUMSALLAŞMA

 

Bunu yenmenin en kolay yolu toplumsallaşmadır. Eğer toplumun çıkarlarını kişisel çıkarların önüne koyarsak, hem kendimizi eğitir hem de mutlu oluruz. Hayatımızın akışını sadece seyretmez, ona yön vermeye başlarız. Toplumsallaşma bizi olgunlaştırır. Sevgi, saygı, dostluk, yardımlaşma ve dayanışma gibi duyguları öğretir. Gerçeğin peşinde koşmaya başlarız. Hakikati ararız. Işığın savaşçısı oluruz. Bunun için okur, araştırır, ter dökeriz. Bedel yoksa değer de yoktur! Bu çabalarımız ruhumuzu zenginleştirir. Ruh zenginliğinin maddi zenginlikten çok daha değerli olduğunu görürüz. Değerlerimiz için kavga vermeye başlarız. Ehem ile mühimi ayırt eder, toplumun çıkarları için mücadele veren kişi ve kurumları takdir ederiz. Aslında mutluluk biraz da paylaşmaktır. Paylaştığımızda hayatımız anlam kazanır. Hayatı dolu dolu yaşarız.

 

 

HEMEN YANI BAŞIMIZDA!

 

Toplumun ileri doğru sıçramasını engelleyen iç ve dış faktörleri incelemeye başlarız. Dış faktörleri incelerken ulusal çıkar alanları ile tanışırız. Devletimizin ve milletimizin geleceğini tehlikeye düşürecek tehditlerin doğasını öğreniriz. Ülkemizdeki siyasi akımların ulusal çıkar alanları ve bu tehditler karşısındaki duruşunu gerçekçi olarak analiz ederiz. Jeopolitik bir kavga vermeden devletin bekası ve milletin refahı için verilen mücadelenin bir bacağının eksik kalacağını anlarız. Daha sonra içe döner ve ülkemizdeki yapısal sorunları keşfederiz. Toplumu fakirleştiren bozuk düzenin nedenlerini araştırırız. Yüz kişi talep eden bir işyerine niçin yüz bin insanın başvurduğunu sorgularız.

 

Bu büyük milletin zincirlerini kıracağı günler yaklaşmaktadır. Türkiye, vatandaşlarına refah ve mutluluğu götürecek bütün kaynaklara sahiptir. Söylendiğinin aksine ülkemizin insan kaynakları çok zengindir. Bugünkü tablodan çürümüş ve köhnemiş siyaset kurumu sorumludur. Eğer tutkularımız ve eski alışkanlarımızdan kurtulabilirsek, Türkiye’yi kısa sürede düzlüğe çıkaracak bir siyasi akımın hemen yanı başımızda durduğunu görürüz.