Soner Polat: Türk Deniz Kuvvetleri ve Doğu Akdeniz

"Türkiye’nin en büyük şansı, teknolojik donanımı, nitelikli ve vatansever personeliyle Türk Deniz Kuvvetleri’dir"

Türk Deniz Kuvvetleri Doğu Akdeniz’de giderek etkinliğini artırıyor. Ülkemizin Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’ne tecavüz eden Kıbrıs’ın güneybatısındaki 6 numaralı bölge ve KKTC’nin hak ve hukukunu yok sayan 3 numaralı bölgede Fransız TOTAL-İtalyan ENİ şirketlerinin doğalgaz arama faaliyeti Deniz Kuvvetlerimiz tarafından fiilen durduruldu. SAIPEN 12000 isimli sondaj gemisi faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kaldı. Büyük bir ihtimalle bu konu kısa süre sonra Avrupa Birliği (AB)’nin en önemli gündem maddelerinden birisini teşkil edecek... Fransa ve İtalya’nın Türkiye’nin çıkarlarını yok sayan, her açıdan haksız ve hukuksuz eylemleri için AB’yi kalkan olarak kullanacaklarını söylemek kehanet sayılmaz! Ancak karşılarında artık uysal bir Türkiye yok!

 

 

BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ OLSAYDI...

 

Doğu Akdeniz’de kıyısı olan devletlerin aralarında yapacakları bir antlaşma ile MEB sınırlarını belirlemesi en doğru hal tarzı olurdu. Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır Libya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), KKTC ve hatta Yunanistan’ın bir masa etrafında toplanarak soruna adil bir çözüm bulmaları bölgedeki tansiyonu düşürürdü. Ancak her hal ve şartta başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermeyen İsrail ile GKRY-Yunanistan ikilisi tek taraflı adımlar atarak bölgesel bir işbirliğini sabote etti. Çünkü bu ülkeler sırtını emperyalist merkezlere dayamıştı. İsrail, ABD’yi, GKRY/Yunanistan ikilisi ise AB’yi avucunun içine almış dilediğini yaptırıyordu.

 

Ayrıca İsrail ve GKRY başka bir tuzak daha kurdu. İşletme ruhsatlarını devletleri de yöneten çok uluslu şirketlere verip ikinci bir destek alanı yarattı. Şimdi de dev enerji şirketi EXXON’u sahaya sürüyorlar. Aynı günlerde güya ABD 6. Filosu ile İsrail Deniz Kuvvetleri ortak tatbikat yapacak! Uzun soluklu bu mücadeleyi ancak haklı, kararlı ve stratejik bir vizyona sahip olanlar kazanabilir! İsrail-GKRY ikilisi konunun özünü kavrayamayan Mısır’ı, ABD’yi de kullanarak istediği gibi yönlendirdi. Her koşulda Müslüman Arap dünyasının lideri olduğunu ileri süren Mısır, Yahudi ve Hıristiyanlarla birlikte olup hem Müslümanlar hem de Araplar aleyhine yapılan düzenlemelere ortak oldu. Mısır, Lübnan kadar olamadı! Lübnan bile isyan ederek,”İsrail’in MEB’ini tanımadığını, kendi bölgesini ihlal ettiğini” ilan etti.


 

KİMİMİZ NUTUK ATTIK, KİMİMİZ...

 

Sonunda uluslararası hukukun bütünüyle hilafına Doğu Akdeniz’de fırsatçı ülkeler arasında MEB antlaşmaları yapıldı. Oldubitti kapsamındaki bu düzenlemelerle hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin haklarına tecavüz edildi. Doğalgaz çıkarılarak fiili durumlar yaratıldı. Bütün bunlar yapılırken Türkiye’yi yönetenler ve anayasal kurumlar Balyoz, Ergenekon ve diğer tertip davalar ile yatıp kalkıyordu. Ayrıca Doğu Akdeniz’de Türkiye ile ortak bir strateji geliştirme ve Lübnan’ı da etkileme potansiyeli olan Suriye ile ABD’nin talebiyle ipler koparıldı.

 

Bu ahval ve şerait içinde sapına kadar yerli ve milli olan Türk Deniz Kuvvetleri bütün gücüyle Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi korumak için çaba sarf ediyordu. AB’nin 15 Ekim 2009 tarihli yıllık Türkiye değerlendirme raporunda, bütün teamüllere aykırı olarak ismen zikredilerek Türk Deniz Kuvvetleri suçlandı. Bu ise AB tarihinde bir ilkti. O dönemde emperyalist Batı, CIA-FETÖ ortaklığı ile Deniz Kuvvetleri’nin kökünü kazımak için harekete geçmişti. İşte yerlilik ve milliliğin gösterileceği an tam da o andı. Ama garip gelişmeler oldu. Batı, dönemin iktidarına tertip davalar için övgüler yağdırıyordu. Doğu Akdeniz’de mevzi kazanan emperyalist Batı ve yardakçıları milli ve yerli bir direnç görmeyince, bu kez Kıbrıs için planlar yapmaya başladı.

 

Doğu Akdeniz dünya çapında jeopolitik bir rekabet alanıdır. Bu denizde en uzun kıyıya sahip olan Türkiye en büyük etkiyi yaratmalıdır. Bunun için öncelikle kendi Mavi Vatanı’na ve içindeki zenginliklere sahip çıkmalıdır. Milli dava olan Kıbrıs taviz vermeden jeopolitik bir perspektifle savunulmalıdır. Bu mücadelenin çetin ve uzun soluklu olduğu unutulmamalıdır. Bu konuda Türkiye’nin en büyük şansı, teknolojik donanımı, nitelikli ve vatansever personeliyle Türk Deniz Kuvvetleri’dir.