Soner Polat: Örgütsüz mücadele olmaz!

"Türkiye ne kadar gerçek anlamda örgütlü olursa, geleceğe o denli güvenle koşacaktır"

Hizmet-Cemaat tartışmalarının ülke gündemini işgal ettiği bir dönemde bir milletvekili ilginç bir demeç verdi: “TSK içindeki cemaatçilerin oranı yüzde onu geçmez!” Doğal olarak bu açıklama geniş bir tartışma başlattı... Lehte ve aleyhte açıklamaların ardı arkası kesilmedi! Karşılıklı suçlamalar hiç eksik olmadı. Demecin ruhuna baktığımızda, “Endişeye gerek yok; ancak yüzde onu buluyorlar!” anlamı çıkıyordu. Açıklamanın amacı ne olursa olsun, “yüzde on ne yapar, ne yapamaz!” konusunu mercek altına almalıyız. Çünkü örgüt ciddi bir sözcük ve tedbir alınmadığı takdirde gelecekte de sızdığı alanlarda büyük bir etki yaratır.

 

 

ÖRGÜT KUVVET ÇARPANIDIR!

 

Bir konunun altına çizmeliyiz. Örgüt kuvvet çarpanı etkisi yaratır. Az sayı ile büyük gürültü koparır. Küçük bir örgüt bile uygun koşullar oluştuğunda bütün dengeleri alt üst eder. Örgütlü 10 kişi, örgütsüz 100 kişiden daha güçlüdür! Ayrıca bu örgüt gizli ise gücü daha da artar; 500 kişiye bedel olur... Çünkü gizlilik tek başına bir silahtır. Nükleer silah atabilen bir denizaltı ile bir ülkeyi tehdit edebilirsiniz. Denizaltının bu gücünün kaynağı gizliliktir.


10 kişilik gizli bir örgüt 500 kişinin içine serbestçe dağılarak bütün sinir merkezlerini denetim altında tutar... Hiyerarşik bir yapı varsa ve örgüt bu sistem içinde kilit kadroları ele geçirmişse, çarkı kendi çıkarlarına göre döndürür! Kendisine karşı olanları tasfiye eder; hedefe konulanlara bedel ödetir. Ekonomik kaynaklara kolaylıkla erişir. Gizli bilgilere ulaşması hiç de zor olmaz!

 

 

DIŞ DESTEK ÖRGÜTÜ CÜRETKÂR YAPAR

 

Eğer gizli olan bu örgüt, ayrıca emperyalist merkezlerin koruması altında bulunuyorsa, hem gücü hem de verdiği zarar misliyle artar... Emperyalist ülkelerin verdiği görevleri yerine getirmek için cüretkârca adımlar atar. Yabancı ülkeler örgüte yurt içi faaliyetlerinde mali ve teknolojik destek sağlar. Örgüt mensupları hem yerel hem de küresel bir güvenlik şemsiyesi altında olduğuna inanır. En kötü durumda yurt dışına kaçırılacağını ve refah içinde yaşayacağını düşünür... Dış güçlere bağımlı olduğu için ülkesine olan aidiyet duygusu ya çok azdır ya da hiç yoktur! Maalesef beyni yıkanan bu kesimin ihanet kulvarına sapması an meselesidir.

 

 

PLANLAR DELİL KLASÖRLERİNDE!

 

Türkiye’nin en önemli savaş planı olan “Egemen Harekât Planı” maalesef kaderine terk edildi. Yasal engellere rağmen mahkemelerin ek delil klasörlerine kondu. Dilekçe veren her avukat bu plana sahip olma şansına erişti. Yunanistan Batı Trakya’da kilometrelerce uzunlukta hendekler kazdı. İzmir Körfezi mayın döküş planı bir gazetenin ön sayfasını süsledi. Ülke savunması tehlikeye düştüğünde devreye girecek direniş unsurları deşifre edildi. Bu yapılanlara “vatan hainliğinden” başka bir isim verilebilir mi? Şimdiye kadar bu konuda hiç kimse adli makamlar önünde hesap vermedi! Hatta Planın mülkiyetini elinde bulunduranlar suç duyurusunda bile bulunmadı! Bunu nasıl açıklayacağız? Bir harpte bedeli bu büyük millet ödeyecek. Bu nedenle toplumu bilinçlendirmeli ve bu konularda duyarlı olmalarını sağlamalıyız.

 

 

GÜVENE DAYALI SİSTEM

 

Askerlik sistemi güvene dayanır... Üniforma giyen herkesin hata yapabileceği, ancak asla ihanet etmeyeceği farz ve kabul edilir! Bu nedenle, “hakkında özel ve gizli bir rapor olmayan” her asker, bulunduğu göreve bağlı olarak her türlü gizli bilgiye nüfuz edebilir... Eğer yüzde on oranında gizli bir örgütlenme varsa, tehlike sanıldığından çok daha fazladır. Her türlü kritik bilginin düşmanların eline geçme riski çok fazladır! Ayrıca bir ölüm kalım harbinde içeriden ordu sabote edilebilir... Böyle bir yapılanmayı kabul etmek, karinası delik gemiyle denize açılmak demektir!

 

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

Einstein şunu söylemişti: “Örgütlü bir güce ancak örgütlü başka bir güçle karşı konulabilir.” Demek ki bir ülke içinde her türlü mücadeleyi vermenin başlangıç noktası örgütlü olmaktır. Bir örgüte mensup olmayanlar, tek başına mücadele verenler kolay av olur. Baskının arttığı dönemlerde uzlaşma yolunu seçerler. Eğer Türkiye olarak geleceğe güvenle koşmak istiyorsak, örgütlü ve organize bir toplum yaratmalıyız. Toplumsal dayanışması güçlü olan ülkeler her türlü zorluğun üstesinden gelirler. Risk ve tehditlere karşı dirençli bir toplum oluşturmanın başka yolu yoktur. Bölünmüş bir toplum ilk rüzgârda dağılır. Aynı zamanda zorbalara karşı çıkmak için de örgütlü olmak gerekir. Örgütlü olmak sayımız az bile olsa etkinliğimizi büyük ölçüde artırır. Dostluk, dayanışma, arkadaşlık duygularını güçlendirir. Kendimize olan güven duygumuz artar.Türkiye ne kadar gerçek anlamda örgütlü olursa, geleceğe o denli güvenle koşacaktır.