Soner Polat: İslam’a sıkılan kurşun ve Türkler

"Milli güvenlik politikalarımızı gerçekçi temellere dayandırmalıyız. Dostumuzu, düşmanımızı ayırt etmesini bilmeliyiz"

Hiç kuşkusuz dünyadaki en savunmasız kesim Müslümanlardır. Batı emperyalizminin dünyayı İslam düşmanlığı üzerinden şekillendirme çabası Müslümanları daha da hassas bir konuma düşürmektedir. Çünkü emperyalizmin oyun kurgusu, İslam üzerinden yeni çatışma alanları üretmek ve hakem rolü görüntüsü ile İslam ülkelerine müdahale etmektir.

 

 

EMPERYALİZMİN İSLAM ÜZERİNDEKİ HEDEFLERİ

 

Hedeflerden bir tanesi ilgili ülkedeki zenginliklere doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle el koymaktır. Diğer bir amaç, enerji kaynakları zengin olan Müslüman ülkeleri denetimi altına alarak enerji dağıtımı konusunda söz sahibi olmaktır. Bunun bir sonraki aşaması küresel enerji nakil hatlarının kontrolünü ele geçirmektir. Bu hedeflere ulaşmak için Müslüman devletler arasında ya da hedef ülkenin içinde gerginlik ve kriz alanları yaratmak, ülkeleri/grupları birbirine karşı kışkırtmak da vardır. Bu alanlarda üstünlüğü ele geçiren emperyalist ülkeler rakiplerine karşı avantajlı bir jeopolitik konum elde ederler. Sonuçta tüm bu girişimler jeopolitik kavganın bir parçasıdır.



HIRİSTIYAN-MÜSLÜMAN ÇATIŞMASI

 

Emperyalizmin İslam dünyasını hedef tahtasına koyması tesadüf değildir. Çünkü Hıristiyan-Müslüman çatışmasının tarihsel kökleri güçlüdür. Haçlı seferleri tek başına dinsel bir karşıtlık oluşturmuştur. Emperyalizm Avrupa’da doğmuş ve dünyanın başına bela olmuştur. Günümüzde, dünyadaki kötülüklerinin neredeyse tamamının kaynağı emperyalizmdir. Avrupalı kimliği Müslümanlık ve Türk düşmanlığı üzerine oluşturulmuştur. Hiçbir sosyal temayı tarihten soyutlayarak açıklayamazsınız. Bu nedenle bastırılmış gibi görünse de bugün de Avrupa’da Türk ve Müslüman karşıtlığını besleyen damarlar yeteri kadar güçlüdür. İşte emperyalist Batı tarihsel süreçlerde oluşan bu doğal zemin üzerinde kukla oynatmaktadır. Bu zemini kendi vahşi çıkarları uğruna sonuna kadar istismar etmektedir. Ülkelerin ve Müslümanların felaketi üzerinden gelecek inşa etmektedir.

 
 

NATO VE İSLAM DÜNYASI

 

SSCB’nin 1991 yılında çökmesinden sonra kabul edilen yeni NATO stratejisi tüm bu yargıları teyit eder mahiyettedir. SSCB’nin yıkılmasından sonra, bir süre “NATO’ya gerek kaldı mı?” tartışmaları küresel düzeyde yoğunluk kazandı. Ama elini çabuk tutan NATO yeni bir düşman yarattı. “İslami Fundamentalizm” NATO’nun temel tehditleri arasında başköşeyi tuttu. Oysaki tüm radikal dinci terör örgütlerinin arkasında emperyalizm bulunuyordu. Demek ki daha o günlerden “Büyük Ortadoğu” gibi yıkım projelerinin hazırlığı yapılıyordu. NATO stratejisi İslam dünyasını kan ve gözyaşı ile boğmanın alt yapısını oluşturdu. ABD’nin savaş makinesi NATO, İslam karşıtı bir dünyanın oluşturulmasında önemli roller üstlendi.

 

 

ÇEKİRDEK DEVLET OLMAZSA...

 

İslam dünyasının bir şanssızlığı da çekirdek bir devletten mahrum olmasıdır. Jeopolitikte çekirdek devlet, benzer özellikteki ülkeleri koruyan ve kollayan devlettir. Fiziki koruma olmadığı durumlarda siyasi ve diplomatik destek sağlar. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu Müslüman dünyası için çekirdek devlet niteliğindeydi. Ancak günümüzde böyle bir devlet henüz mevcut değildir. Böyle olmadığı gibi İslam dünyası içinden bölünmüştür. Ayrıca Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Bahreyn, Ürdün gibi Batı ve İsrail’in güdümüne giren Arap ülkeleri de ayrı bir sorun sahasıdır. Sünni-Şii rekabeti emperyalizm tarafından istismar edilmekte ve Müslüman dünyasının mezhep savaşları ile boğulması hedeflenmektedir.

 

 

TÜRKİYE VE TÜRKLER...

 

Hâlihazırda dünyada İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği koşullar yürürlüktedir. Galip devletler kendi düzenlerini dünyaya dikte etmiştir. Asıl güç BM’nin beş daimi üyesindedir. Ağırlık yine emperyalist ülkelerdedir. ABD, İngiltere ve Fransa’nın karşısında Çin ve Rusya bulunmaktadır. İslam dünyası, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri koruma kalkanı dışındadır. Hıristiyan Latin Amerika daha ziyade sömürü çarkının içine sokulmaktadır. Afrika, kaynaklar yetersiz olduğundan farklı yöntemlerle istismar edilmektedir. Ancak İslam ülkeleri acımasızca ezilmektedir. Hiçbir ülke geçmişten soyutlanmış değildir. Geçmişten gelip geleceğe uzanan kesitler taşır. Dünya için Müslüman dünyasının hamisi hâlâ Türkiye ve Türklerdir. Dünyanın öbür ucundaki bir katliamda bile Türklerin hedefe konulmasının nedeni de budur. Türkiye küresel düzeydeki analizleri bu gerçeklerin ışığında yapmalıdır. Batı masalları ile hayal dünyasında yaşarsak, günün birinde yere düşeriz. Milli güvenlik politikalarımızı gerçekçi temellere dayandırmalıyız. Dostumuzu, düşmanımızı ayırt etmesini bilmeliyiz.