Soner Polat: Hayat devam ediyor

Tarihi bir sürpriz yaşandı. Evet oylarının yüksek çıkacağını AKP çevreleri bile beklemiyordu. Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamaları kafalarda soru işaretleri uyandırdı. Elektronik seçim sisteminin sorgulanmasının zamanı geldi, geçti bile! Bütün bunlara rağmen hâlâ dünya güneşin etrafında dönmeye devam ediyor. Hayatın çarkları belki de eskisinden daha hızlı dişlileri dövüyor. Türkiye bu sonuçla da yüzleşmek zorunda! Önce soğukkanlılıkla bir durum tespiti yapmalıyız! Bu durumun geçici olduğunu bilmeliyiz. Çünkü insanlık zaman zaman duraksamalar, geri dönüşler olsa da hep ileri gider. Tarihi, siyasal, sosyal süreçleri, doğasına aykırı olarak geriye döndüremezsiniz! Kâğıt üzerinde yazılı olanlar zamanın gerçekleri ile buluşmuyorsa, ortaya çıkacak tek sonuç kargaşadır. Bu ise tartışmasız yeni çözüm arayışlarını gündeme getirir.

 

 

AKP’NİN ADIM ATACAK MECALİ KALMADI!

 

Öncelikle şu tespiti yapmalıyız: AKP, uzun iktidar sürecinde yıpranmış ve durdurulmayacak şekilde inişe geçmiştir. İttifak kurduğu bütün güçlerle yollarını ayırmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi AKP, ABD, NATO, AB ve önemli Batı ülkelerinin hedefindedir. İçeride, iktidarı paylaştığı FETÖ’nün darbe girişimine maruz kalmıştır. AKP zihniyetinin sempati beslediği Müslüman Kardeşler (İHVAN) bütün dünyada kan kaybetmiştir. Mısır, Tunus, Suriye ve birçok ülkede tamamen bitirilmiştir. AKP’nin Suudi Arabistan ve Katar’dan başka hiçbir dostu kalmamıştır. Bu dostluk da geçicidir. Çünkü bu iki ülkenin İsrail ile Türkiye’yi bölmek için masaya oturduğu açık kaynaklarda bile yer almaktadır. Ayrıca bu iki ülke kritik bir aşamada Türkiye’nin değil, ABD ve İsrail’in peşinden gider.

 

Diğer taraftan AKP kendi içinde keskin bir bölünme yaşamaktadır. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç ve Ali Babacan’ın temsil ettiği bir grup yeni hamle için fırsat kollamaktadır. Emperyalist ülkeler ve tekelci sermayeyi arkasına alan bu kesimin gücü küçümsenmemelidir. Ayrıca Türkiye’nin giymiş olduğu ekonomik elbise artık dikiş tutmamaktadır. Kıyafetin birçok yerinde yırtıklar vardır; yamalar çare olmamaktadır. Referandum sürecinde döviz fiyatlarını denetim altında tutmak için Merkez Bankası’nın döviz rezervleri eritilmiştir. Ülkenin her karış toprağında ekonomik sıkıntılar şaha kalkmıştır.

 

 

EVET NEHRİ NEREYE AKAR?

 

İlk verilere göre Evet’in kazanması bu inişi daha da hızlandıracaktır. Çünkü bütün dünyada devam eden “Tayyip Erdoğan Diktatördür!” söylemi, artık Türkiye karşıtı somut politika ve eylemlerle desteklenecektir. Batı’nın bir ülkeye müdahale yöntemi bellidir. Önce hedef ülkenin başkanı “diktatör” ilan edilir. Sonra o ülkede demokrasi olmadığı ve çeşitli sosyal katmanlara her türlü baskı yöntemi ile zulüm yapıldığı ileri sürülür. Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, “Kürtler eziliyor!”, “Kürtler diktatöre karşı özgürlük savaşı veriyor!” şeklinde dünya kamuoyuna pompalanacaktır. Miloseviç, Saddam, Kaddafi’ye yapılanlar unutulmamalıdır!

 

Büyük ve tarihi bir hata olan referandum süreci, maalesef Türkiye’yi bıçak gibi ortadan ikiye ayırmıştır. Halkın yaklaşık yarısı, doğru ya da yanlış bir diktatör tarafından yönetileceğine inandırılmıştır. Emperyalist Batı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP üzerinden yürüteceği, gerçekte Türkiye’yi hedef alan kampanyalar ülke içinde de yankı bulacaktır. Ülkenin yaklaşık yüzde ellisi, bilerek ya da bilmeyerek yabancı başkentlerde planlanan sinsi oyunlarda kullanılacaktır. Bu da ülkedeki tansiyonu daha da artıracak ve Türkiye’yi dış müdahalelere açık hale getirecektir.

 

 

ÇIKIŞ YOLU

 

Öncelikle “hayır” diyenlerin karamsar olması için hiçbir neden yok! AKP bitti! İki sene sonra ekonomik krizin yoksul kitleler üzerindeki tahribatı çok daha keskin olacak! Bu koşullarda yapılacak seçimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazanacağını kim iddia ediyor? Yukarıdaki tablo içinde AKP nefes almakta bile zorlanacak! Çok büyük bir ihtimalle bu büyük yetkileri, Erdoğan dışındaki başka bir Cumhurbaşkanı kullanacak! Süreç içinde taşlar yerli yerine oturacak!

 

Asıl tehlike, evet pususuna yatan emperyalist sistemin amansız saldırı planlarından kaynaklanıyor. Batı’ya yaranarak, yılışarak bu tehditleri savuşturamayız. Batı mantığı bunu zayıflık olarak görür ve daha şiddetli saldırır!

 

AKP öncelikle ülkedeki muhalefeti kucaklamalı ve milleti yeniden birleştirecek politikaları uygulamaya koymalıdır. Asıl tehdit dış kaynaklıdır. Emperyalist ülkelere taviz vererek iktidarda kalma düşüncesi çok tehlikelidir. İnişi, serbest düşüşe çevirir. Yeni bir uluslararası denklem kaçınılmazdır.

 

Muhalefet, ülkenin birlik ve bütünlüğünü, ulusal çıkarlarını ve ekonomik çarpıklığı merkeze koyarak siyaset yaptığında hızla güçlenecek ve iktidar adayı olacaktır. Bu fikirleri savunan muhalif bir adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi içten bile değildir. Muhalefetin önder kadroları ve kurmay ekibinde de bir kan değişikliğine ihtiyaç duyulduğu açıktır.

 

Çanakkale Destanı’nı yaratan, İstiklal Harbi’nde emperyalist eşkıyayı ülkesinden kovan Türk milleti bu süreci zaferle taçlandıracaktır... Göreceksiniz, tehdit fırsata dönecektir. Biraz sabır!