Soner Polat: Genelkurmay başkanları toplantısı

"Türkiye için önündeki en büyük tehdidi bölge ülkeleri ile birlikte karşılama imkânı doğmuştur"

Mehmet Yuva hocamız 24 Mart 2019 günü Aydınlık’ta, “Dört kurmay başkanının Şam şifreleri” başlıklı çok önemli bir yazı kaleme aldı.

 

 

NİÇİN TOPLANTI YAPILDI?

 

Üç bölge ülkesinin (Suriye, Irak ve İran) Genelkurmay Başkanları Şam’da bir araya geldi. Bu toplantının hemen sonrasında Rusya Genelkurmay Başkanı da Şam’ı ziyaret etti. “Bu ziyaretin İdlib ve Hama kırsalındaki askeri faaliyetler ile ilgili olduğu” ileri sürülüyor. Mehmet hocanın güvenilir kaynaklara dayandırdığı haber-makalesine göre, Fırat’ın doğusundaki statünün kabul edilmeyeceği yönünde karar alındı. Toplantıda Fırat’ın doğusu masaya yatırıldı.

 
 
200 BİN KİŞİLİK KUVVET!

 

Bilindiği üzere Suriye çeşitli ekonomik yaptırımlara maruz kalmaktadır. Bölgedeki ekonomik kaynaklar nedeniyle Fırat’ın doğusundan mahrum kaldığı takdirde Suriye’de yapısal sorunların çözülemeyeceği tespit edildi. Bölgeyi yeniden Suriye egemenliğine kavuşturacak askeri tedbirler müzakere edildi. Sızan bilgilere göre üç ülke 200 bin kişilik bir milis gücü ya da düzenli ordu birlikleri tesis etmek üzere prensipte anlaştı. “Rusya’nın da konudan haberdar edildiği ve onay verdiği” iddia ediliyor. Türkiye Fırat’ın doğusu için net bir politika belirleyemedi. Çözüm planının ve güvenli bölgenin ABD ile müzakerelere bağlı olarak oluşturulacağı fikri ağırlık kazandı. Şam’ın dışlanması ve Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğindeki belirsizlik, bölge ülkelerini Türkiye dışında arayışlar içine itti. Ayrıca İdlib’teki mevcut politikalar da istenilen sonuçları doğurmadı.

 

Rusya bu alanda inisiyatif almaya hazırlanıyor...

 

 

EN ÖNEMLİ BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ

 

Yapılan toplantının Suriye krizinden bu yana belki de en büyük ve en önemli bölgesel işbirliği olduğu akla geliyor. Bölge ülkeleri ve Rusya taşın altına elini sokuyor. Fırat’ın doğusundaki büyük hesaplaşma için ilk adım atılıyor. Irak’ın da işin içinde olması kaçınılmaz olarak bu ülkedeki PKK varlığını da gündeme getirecektir. Ayrıca harekâtın boyutunu genişletecektir. Uluslararası meşruiyet açısından da kabul görecek bu birlikteliğin önemli sonuçlara gebe olacağı açıktır. Böylesine güçlü bir inisiyatif karşısında Mısır, Suudi Arabistan gibi geleneksel ABD-İsrail yanlısı ülkelerin sessiz kalmaktan başka çaresi kalmayacaktır. Aksi halde kendi ülkelerinde büyük bir muhalefet dalgası uyandırırlar.

 

 

ÇÖZÜM NAMLUNUN UCUNDA!

 

Diğer taraftan “siyasi çözüm” laflarının pek anlam ifade etmediği bir kez daha görülmüştür. Diplomasi koridorlarında çözüm arayışlarının şu aşamada sonuç vermeyeceği anlaşılmıştır. “Siyasi çözümü” diline pelesenk edenler gerçeklerden kaçmaktadır. Suriye “siyasi çözüm” oyalamaları ile sonuç alamayacağının farkındadır. Çözüm namlunun ucundadır. Askeri olarak bir bölgede denetim sağlayamayan siyasi olarak da denetim sağlayamaz! Şimdi askeri hesaplaşmanın hazırlıkları yapılmaktadır. Üç ülkenin bu konuda uzlaşması çok önemli bir gelişmedir. İdlib bölgesinde de mevcut uygulamaların etkili bir sonuç doğurmadığı görülmüştür. Terör örgütü HTŞ ciddi anlamda alan genişletmiştir. Bu bölge için de askeri çözüm seçeneklerinin ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır. Askeri tedbirlerin öne çıktığı bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz.

 

 

TÜRKİYE BU PROJENİN DIŞINDA KALMAMALIDIR

 

Türkiye böylesine büyük ve önemli bölgesel işbirliği projesinin dışında kalmamalıdır. Çünkü bu gelişme ülkemiz için de büyük bir fırsattır. ABD’nin bir devlet gibi silahla donattığı ve bütçesinden beslediği PYD terör örgütünü ortadan kaldırmak için dostlarımızla birlikte hareket etme imkânı doğmuştur. Türkiye’nin siyasi hedefi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır. Bu hedefin içine PKK/PYD’nin etkisiz hale getirilmesi de girmektedir. O halde bu hedefe uygun politikalar belirleyen ülkelerle birlikte hareket etmelidir. Bölge ülkeleri ve Rusya’nın kesin sonuç alacak çözüm arayışları içinde bulunduğu bu dönemde, kararsızlık ya da ABD’nin peşine takılma ülkemizi resmin dışına çıkarabilir. Türkiye için önündeki en büyük tehdidi bölge ülkeleri ile birlikte karşılama imkânı doğmuştur. Bunun maliyeti her hal ve şartta yalnız başına hareket etmekten çok daha düşüktür. ABD’nin güvenli bölge için Türkiye dışında seçenekler aradığı bir dönemde, bu yönde atılacak bir adım bütün ezberleri bozabilir. Unutmayalım, devletler jeopolitik varlıklardır. Jeopolitik yasalara göre adım atarlar. Bu önemli değişim ve dönüşüm zamanında rasyonel olmayan hedefler peşinde koşanlar hüsrana uğrar. Önceki Suriye politikalarımızı tepeden tırnağa gözden geçirmeliyiz. Aksi halde ABD’nin kaba ve küstah tehditlerine katlanmak zorunda kalırız.