Soner Polat: Ekonomide durum ve çıkış yolu

"Sorun sadece AKP’yi değil, Türk milletinin tamamını ilgilendirmektedir"

Ekonomi alanında özgün incelemeler yapan Sayın Nurettin Ergün, son çalışmasını benimle de paylaştı. Hem durum tespiti yapan hem de yol gösteren bu analizi kısaltarak naklediyorum. Ara başlıklar bana aittir.

 

 

DÜNYA EKONOMİSİ NEREYE GİDİYOR?

 

ABD’nin, başta Çin olmak üzere AB ülkeleri, Türkiye, İran, Rusya gibi ülkelere karşı uygulamakta olduğu ekonomik yaptırımların ve bu ülkelerin aldığı karşı tedbirlerin dünya ekonomisinde ciddi bir daralmaya ve durgunluğa sebep olacağı gözlenmektedir. Bu sürecin ne kadar devam edeceği ve neyle sonuçlanacağı öngörülebilir değildir. Ancak 4-5 yıl iyimser bir tahmindir.

 

Dünya ekonomisinin bu durumuna ek olarak Türk ekonomisinin içyapısından gelen, yıllardır borçlanmaya dayalı tüketim ve beton ekonomisinin döviz açığı, kur artışı, işsizlik, kredi dönüşlerinde tıkanmalar, fabrika ve şirket kapamalar, enflasyon, bütçe açığı, gelir dağılımı adaletsizliği gibi birikmiş sorunlarını eklersek durumun gerektirdiği olağanüstü ekonomik politikaların hayata geçirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu durumda ekonominin sürdürülebilirliği hayati öncelik kazanmıştır. Zaten daralmış olan ve karamsar bir gelecek vadeden dünya ve Türkiye ekonomisinde yatırım ve büyüme hedefli hırçın politikalar, zorunlu yatırımlar hariç, özel sektör için de devlet için de uygun gözükmemektedir.

 

 

KUR ARTIŞI İLE MÜCADELE

 

Kur artışlarının yarattığı ve yaratacağı sonuçlar doğru ve hamasetten uzak değerlendirilmelidir. Kur artışı karşısında ciddi mali baskı altında kalan, ithale dayalı ham ve ara malı kullanan sanayici ve üreticilerin kredilendirilmesi, mevcut kredilerinin yeniden yapılandırılması, vergi borçlarının ertelenmesi gibi önlemler alınmalıdır. Üretimin devamlılığı güvence altına alınmalı, enerji, hammadde ve yedek parça tedariki aksamamalıdır. Ham petrol, doğalgaz, ithal ikamesi olmayan hammadde, ara malı ve yedek parça ithalatı güvenceye alınmalıdır.


 
Kur artışlarının yarattığı üretim maliyetlerindeki artışlar ve tüketicilerin borçlanma kapasitelerinin sınıra dayanmış olması nedeniyle iç talep daralması kaçınılmaz gözükmektedir. Tüketim malı ithalatı önlenerek, tüketici talepleri yerli ürünlere yönlendirilmelidir.

 

 

KAMU MALİYESİ

 

Ekonomimizin yapısal özellikleri kamu maliyemize de yansımaktadır. Kamu maliyemiz de ekonomimiz gibi tüketime dayalıdır. İthalat ve tüketimden alınan KDV, ÖTV, Gümrük Vergileri bütçenin ana gelirlerini teşkil etmektedir. Tüketim ve ithalattaki daralma kamu maliyesi açısından vergi gelirlerine düşüş olarak yansıyacaktır. Ücretlilerin ödediği gelir vergisi dışındaki sanayici, tüccar ve esnafın ödediği Gelir ve Kurumlar Vergisi’nin toplamı bütçe içerisindeki payı yüzde 5-6 civarındadır.

 

Hem dövize olan ihtiyacımızın azalması, hem de yerli üretimin önünün açılması için ham petrol, doğal gaz, zorunlu hammadde/ara mallar/makine/yedek parça dışında ithalatı kısıtlayıcı bütün yollara başvurulmalıdır. Tarım girdileri başta mazot olmak üzere, gübre ve tarım ilaçları tedariki aksamamalı ve devletçe desteklenmelidir.

 

 

EKONOMİ İDARESİ

 

“Merkez Bankası hiçbir hedefini tutturamadı” diyerek faiz artış kararlarını eleştirmek, normal durumdaki bir ekonominin bile tansiyonunu bozabilecek kötü yönetim örneğidir. Borsa ve faiz gelirlerine uygulanan vergi muafiyetini sürdüren bu yönetimin, faiz karşıtı söylemlerde bulunması samimi olmadığının açık göstergesidir.

 

Makroekonomi yönetimi, bütün bileşenlerin karşılıklı olarak birbirini etkilediği çok elemanlı bir denklemi, bütün bileşenleri dengede tutacak biçimde kurabilme maharetidir. Üretim, istihdam, tüketim, tasarruf, ithalat, ihracat, yatırım, büyüme, faiz, kur, emisyon, enflasyon, sektörler arası denge, vergi ve maliye politikaları, gelir dağılımı dengesi, sosyal devlet harcamaları, iç ve dış güvenlik, nitelikli eğitim, nüfus ve yerleşim politikaları, gelecek güvencesi, yönetime, kurumlara ve ulusal güce güven, komşularla işbirliği gibi bileşenlerin hepsi bu denklemin elemanlarıdır. Mevcut sorunların sadece faiz, para politikası gibi değişkenlerle aşılması mümkün değildir. Artan faizlerin kısa vadede dövize olan talebi azaltacağı düşünülse bile, makroekonomik denklemin diğer bileşenleri hesaba katılmadan uygulanan para politikalarının sorunları daha da artıracağı, fiyat ve kur tırmanışlarını tetikleyeceği bilinmelidir.

 

Sayın Ergün’ün görüşleri özetle böyle... Unutmayalım, ekonomik bağımsızlık kaybedilirse, siyasi bağımsızlığımız tehlikeye düşer. Sorun sadece AKP’yi değil, Türk milletinin tamamını ilgilendirmektedir.