Soner Polat: Dörtlü Zirve

Bir anlamda AB ile Türkiye ve Rusya’yı buluşturan zirvenin Suriye sorununun çözümüne belirleyici değil ama olumlu yansımaları olacağını söyleyebiliriz

Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa’yı İstanbul’da buluşturan Dörtlü Zirve bütün dünyada geniş yankı uyandırdı. Avrupa Birliği (AB)’nin iki önemli ülkesi Almanya ve Fransa ile Astana ortakları Türkiye ve Rusya’nın Suriye krizine çözüm aradıkları zirvede ABD kendine yer bulamadı.

 

 

AĞIRLIK MERKEZİ AVRASYA’YA KAYIYOR

 

Böylece ilk kez Batı ve Avrasya, Suriye konusundaki benzer görüşlerini bir siyasete dönüştürebilecek mekanizma kurmuş oldu. Sahada ABD ile yakın ilişki içinde olan Fransa’nın bu zirveye dâhil olması, bu ülkenin önümüzdeki dönemlerde daha ılımlı bir politika izleyeceğini gösteriyor. Almanya, krizin başından bu yana Atlantik ile Avrasya arasında denge politikası izliyordu. Almanya bu zirveye katılarak ağırlık merkezini Avrasya’ya doğru kaydırmış oldu. Zirve’den çıkan en önemli sonuç olarak sunulan, “2018 yılının sonuna kadar bir anayasa komitesinin” kurulması fazla gerçekçi görünmüyor. Kalıcı bir ateşkesin öneminin vurgulanması ise temenniden öte bir anlam ifade etmiyor. Doğal olarak diplomatik dile uygun olarak uzlaşılan “siyasi çözüm” hedefinin alt unsuru olarak anayasa gündeme getiriliyor.

 

 

RADİKAL GÜÇLER TEMİZLENMELİDİR!

 

Putin, stratejik derinliğe sahip bir lider olarak sahaya bakarak konuştu: “Suriye’de şiddet azaldı ama radikal güçler temizlenmelidir. Silahsızlanmış bölgenin (İdlib’deki S.P.) geçici bir tedbir olduğunu düşünüyoruz. Mültecilerin dönüşünü de konuştuk!” Burada Putin’in mesajı açıktır: “İdlib’de yapılanlar ön çalışma mahiyetindedir. Teröristler temizlendikten sonra burası egemen devlet olan Suriye’ye devredilmelidir.” Bakan Çavuşoğlu’nun İdlib krizi öncesinde yaptığı, “Rejim İdlib’e el koymak istiyor!” demeci dikkate alındığında, Putin’in söylemi yerli yerine oturuyor.

 

 

SURİYE’NİN EGEMENLİĞİNE VURGU

 

Macron’un, “Biliyoruz ki bugün rejim askeri olarak fetih mantığında davranıyor. Şeffaf ve özgür seçimlerin uluslararası gözetim altında yapılması gerekiyor. İdlib’e yapılan bir saldırı kabul edilemez!” demeci bu ülkenin bakış açısı anlamak için ciddi ipuçları veriyor. Merkel’in, “Sadece askeri değil, siyasi çözüm hayata geçirilmeli! Soruna BM kapsamında siyasi bir çözüm bulmalıyız!” sözleri de sürecin anlaşılmasına yardımcı oluyor. Ortak bildiride Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılması önemli bir anlayış birliğini gösteriyor. Kimyasal silah kullanımına karşı gösterilen irade, tarafların farklı tutumları nedeniyle fazlaca bir önem arz etmiyor.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri de dikkat çekiciydi: “Uluslararası toplum meseleye sahip çıkmadığı için konu küresel bir sorun oldu. Esas sıkıntıyı komşu ülkeler çekti. Birçok ülke mülteciler kapıya dayanıncaya kadar soruna kayıtsız kaldı. AB mülteciler konusunda adil yük paylaşımına katılmadı; taahhütlerini yerine getirmedi! Görüşmeleri İran’a da aktaracağız. Terörle mücadele kisvesi altında yeni emrivakilere müsaade etmeyeceğiz. Fırat’ın batısında olduğu gibi doğusundaki tehditleri de bertaraf edeceğiz.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilgili bilinen olumsuz görüşlerini tekrar etti.

 

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

Bir anlamda AB ile Türkiye ve Rusya’yı buluşturan zirvenin Suriye sorununun çözümüne belirleyici değil ama olumlu yansımaları olacağını söyleyebiliriz. Şu anda Suriye’deki iki temel sorun sahası İdlib ve Fırat’ın doğusudur. Bu alanlarda bir ilerleme sağlanmadan siyasi çözüme ulaşmanın önünde engeller vardır. İdlib’de Türkiye ve Rusya’nın anlaşması nedeniyle önemli bir mesafe alınmasına rağmen o bölgenin önümüzdeki dönemde Türkiye-Suriye-Rusya arasındaki potansiyel bir kriz sahası olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Putin’in demeci iyi okunmalıdır. Türkiye’nin İdlib politikası daha çok Avrupa-Atlantik cephesinin beklentilerine uygun düşmektedir. Zaten Batı bir bütün olarak İdlib’de Türkiye’nin politikalarını desteklemiştir.

 

Fırat’ın doğusu Suriye’deki en önemli, en öncelikli ve en ciddi sorundur. Ama bu konu Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından gündeme getirilmemiştir. Siyasi çözüm ve anayasa konuları doğru bir eksende değerlendirilmediği takdirde Türkiye’ye yönelen bir füzeye dönüşebilir. Çünkü adem-i merkezi bir siyasi çözüm ve buna denk düşen bir anayasa Fırat’ın doğusunda PKK’ya devlet hediye edebilir. Avrupa-Atlantik yapısının Astana’yı sulandırarak, çözümü Cenevre ve New York’a taşıma çabalarının bu amaca yönelik olduğu unutulmamalıdır.

 

Fırat’ın doğusu Türkiye için İdlib’den çok daha önemlidir. Batı’nın Türkiye’nin mülteci sorununa katkı sağlayacağını beklemek gerçekçi değildir. İdlib’de Batı’yı memnun etmek isterken, Avrasyalı gerçek ortaklarımızdan uzaklaşırsak, Fırat’ın doğusundaki tehditleri tek başımıza göğüslemek zorunda kalırız. Biraz jeopolitik, biraz strateji, biraz diplomasi!

 

NOT: Okurlarımın Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarım.