Soner Polat: Bu ülkeye hiç mi borcunuz yok!

"Büyük sanayici, Türk milleti ile el ele, kol kola, omuz omuza milli bir üretim seferberliği başlatmalıdır"

Aydınlık’ın 8 Mart 2017 günü ilk sayfadan iri puntolarla verdiği haber beni derin düşüncelere sevk etti. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik şunları söylüyordu: “Bir dönem, hükümetimizin büyük riskleri göze alarak Kürt meselesinde başlattığı açılımı, geçmişteki olumlu ve olumsuz tüm tecrübeler ışığında yeniden gündeme getirmeye ihtiyaç var.” Erol Bey sözlerinin devamında da “ABD ile ilişkilerin bozulmasından yakındı!”

 

 

BÜYÜK SERMAYE BÜYÜK SANAYİCİ

 

Bir ulus devlette büyük sermaye/büyük sanayici bu ülkenin semalarında yükselen yıldızlara benzer. Devletinin kaderini kendi yazgısı ile buluşturur. Milli bir burjuvazi bir toplumun gelişme ve milletleşme sürecinde en önemli unsurdur. Milli demokratik devrimlerle kurulan ulus devletlerin yaratılma sürecinin gizli mimarlarıdır onlar. Millet bahçesini, milli edebiyat, milli folklor, kısaca milli kültür ile tohumlayarak sular, vatan toprağını çapalayarak ulus devletin yeşerip gelişeceği uygun koşulları oluştururlar.

 

Şüphesiz, böylesine güzel kokan çiçekli bir gül bahçesinin ortaya çıkmasının, kendilerine de yeni ufuklar açacağını bilirler. Çünkü nasıl tanımlanırsa tanımlansın, devlet gerçekte ulusal sınırlar içinde oluşan milli pazarı düzenleyen, denetleyen ve yabancılardan koruyan bir siyasi teşkilatlanmadır.

 

Bu nedenle, ona en önce sahip çıkması gerekenler, onun doğuşuna en büyük katkıyı sağlayan ve ondan en fazla istifade eden büyük sermaye temsilcileri olmalıdır. Eğer devlet gemisi rotasından sapmışsa, onlar gökteki yıldızlar gibi yön vermek için herkesten önce ileri fırlamalıdır.

 

 

NİÇİN BÖYLE OLUYOR?

 

Ancak maalesef ülkemizde böyle olmuyor... ABD askeri Türkiye’ye mi girecek? En önde onlar! Irak’ın işgaline, Suriye’deki zulme yeşil ışık yakan onlar! Açılım, bölünme anayasası mı? En önde onlar! Kıyamet koptu; Mars’ta yaşıyormuş gibi hâlâ açılım peşindeler! Annan Planı mı? En önde onlar! Ermeni Soykırım Yalanı mı? Kapıları ardına kadar açık... PKK’nın siyasi kanadı HDP’nin seçim propagandası mı? Televizyonlar, gazeteler emre amade!

 

Avrupa-Atlantik yapı nereyi işaret ediyorsa oraya koşuyorlar... Belki iç ve dış muktedirlerle birlikte yürümenin kendilerine fayda sağlayacağını düşünüyorlar... Tatlı ve zahmetsiz kârlarını riske etmek istemiyorlar. Tarih terazisinin kantarına gururla çıkmaktan kaçıyorlar... Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti, nazlı bir bebek gibi onları sımsıkı sarıp sarmalıyor, koruyup kolluyor. Hawai’de bir zamanlar toprak sahibi olanların şimdi maraba, otel sahiplerinin komi, atölye sahiplerinin vasıfsız işçi oldukları ne çabuk unutuldu!

 

Gogol’un ünlü romanı “Ölü Canlar”da sıra dışı yollarla zengin olmaya çalışan ve hayatın sadece maddi yönünü yaşayan roman kahramanı Çiçikov, elindekileri kaybetme riski ile karşı karşıya kalır. Dehşet içinde büyük bir bunalıma girer. Kendini köşeye sıkışmış hissederken, bir dostunun ona söyledikleri çok anlamlıdır: “İçten söylüyorum, ben servetimi yitirseydim -ki bu servetin sizinkinden çok olduğunu biliyorum- bir damla gözyaşı dökmezdim. Başkalarının ele geçireceği serveti değil, hiç kimsenin bizden alamayacağı serveti ziyan ettiğim zaman üzülürüm ben!”

 

 

KAYBEDENLER KULÜBÜNDE GELECEK ARAMAK!

 

Dünyanın ağırlık merkezi emin adımlarla Doğu’ya kayıyor. Dünya ekonomisinin kalbi Doğu’da atıyor. Avrupa-Atlantik yapı her geçen gün biraz daha çürüyor. Kötülük, kan ve zulümden başka dünyaya verebilecekleri hiçbir şey yok! Hâlâ bu zalimlerin peşinde koşmak için niçin ısrar ediyoruz? Düşüşe değil, yükselişe ortak olmalıyız! Kendi ülkemizde üretimi artırmak, zenginleşmek ve Türk milletini, en azından orta halli bir refah toplumuna dönüştürmek için niçin çaba sarf etmiyoruz? Bu yönde büyük bir mücadele verenleri niçin görmezden geliyoruz?

 

Daha adil, daha paylaşımcı, daha varlıklı, daha güçlü ve daha mutlu Türkiye’nin özgür havasını hep birlikte solumak için Türkiye’deki büyük sermaye / büyük sanayici, Türk milleti ile el ele, kol kola, omuz omuza milli bir üretim seferberliği başlatmalıdır. O zaman Türkiye, büyük kurtarıcımız Atatürk’ün dediği gibi daha müsterih ve emin olacaktır.