Serhan Bolluk: Şeyhlikler olamaz ama biz oluruz

Merkez Yürütme Kurulu üyemiz Aslan Kılıç, Karadeniz’de Sakarya havzasında bulunan doğalgaz için bir değerlendirme yazdı. Başlığı şöyleydi:

 

“Hiçbir doğal zenginlik, bağımsız ve çağdaş Türkiye’nin yerini tutamaz.”

 

Sokaktaki adam şöyle der: E, doğalgazla o dediklerin daha kolay olmaz mı? Ben de bu basit mantığa katılıyorum.

 

 

BİLİMSEL SOSYALİST TEORİ


Kılıç’ın değerlendirmesi içinde şu da vardı:

 

“Büyük doğal kaynaklara sahip olmak yeterli olsaydı, Suudi Arabistan ve Körfez Şeyhlikleri dünyanın en gelişmiş ve kalkınmış ülkeleri olurlardı.”

 

Doğru onlar olamıyor ama biz oluruz.

 

Bir ülkenin herhangi bir değişkenle nereye varacağını belirleyen, sosyo-ekonomik düzeydir. Bu kavram, iki bileşen içerir. Üretici güçler ve üretim ilişkileri. Bunlar da birbiriyle kavgalıdır. Kavga, üretici güçler lehine olgunlaştığında ise, üretim ilişkileri değişir. Üretici güçler, üretim ilişkisini değiştirirken kendilerini de değiştirir ve ileriye doğru sıçrarlar.

 

Bunlar Bilimsel Sosyalist teorinin alfabesi.

 

Doğalgaz için söyleyebileceğimiz şu kadarı: O buluş, Şeyhliklerde başka sonuç yaratır, Türkiye’de başka.

 

 

BÖYLE GİTMEZ, ESKİ MODEL ARTIK SÜRDÜRÜLEMEZ


Peki Türkiye’de ne olur?

 

Vatan Partisi, yurdun dört bir yanında yaptığı Üretim Devrimi kurultaylarından iki kelimelik bir sonuçla çıktı:

 

“Böyle gitmez!”

 

Sonuç diyorum, çünkü biz söylemedik. Kurultaylara katılan üreticilerin ortak saptamasıydı.

 

Nihayet biri daha söyledi. Maliye Bakanı Berat Albayrak, 12 Ağustos günü CNNTürk televizyonunda şöyle dedi:

 

“Eski model artık sürdürülemez!”

 

 

TARİHTEKİ EN BÜYÜK KUVVET


Söyleyen de söyleten de aynı, Türkiye’nin üreticileri. Tüzüğümüzde şöyle açımlanır: “Vatan Partisi, işçinin, çiftçinin, milli sanayici ve tüccarın, esnafın partisidir.”

 

Tamamına millet diyoruz, Türk Milleti.

 

Sahte solda millet kavramının “kurgu” olduğu iddia edilir. Buna göre “sınıflar” vardır, “millet” de hakim sınıfın sömürüsünü sürdürebilmek için uydurduğu kurgudur.

 

Düşünebiliyor musunuz, insanlık tarihindeki en büyük kuvvete, çağımızın tek itici gücüne kurgu diyorlar.

 

Söz arasında, bu “solcular” şimdi bir Atatürkçü kesildiler ki sormayın. Ama bir şifre daha var. Türk bayrağını sorun bakalım ne diyecekler?

 

Eskiden hiç olmazsa “kızıl bayrak” derlerdi. Şimdiki bayrakları yedi renkli…

 

 

EMEKÇİLERİMİZ VE GİRİŞİMCİLERİMİZ


Konuya dönelim.

 

Türkiye’nin üreticileri, başta nüfusun yüzde 70’ini oluşturan emekçilerimiz olmak üzere çok gelişmiştir. Gelişmişliğimizi tarihimize, imparatorluklar birikimimize ve Atatürk Devrimi’ne borçluyuz.

 

Türk işçisi çalışkan ve disiplinlidir, eğitimlidir. Köylümüz çağdaş üretim biçimlerine çok hızlı uyum sağlar. Mühendislerimiz, savunma sanayisi örneğinde olduğu gibi mucizeler yaratır. Doktorlarımızın kalitesini, fedakârlığını pandemi sürecinde net gördük…

 

Üreticilerimizin diğer bileşeni girişimcilerimiz, Kuzey Kutbu’na koysanız ekmeğini çıkaracak insanlardır. Türk sanayisi artık büyük ölçüde milli ve her gün daha da millileşiyor. Pandemi, süreci hızlandırdı ama bu önü alınamaz bir gelişmeydi.

 

 

YENİNİN DİNAMİĞİ


İşte bu üretici güçler sayesinde Atlantik sisteminden kopuyoruz, “bağımsız ve çağdaş” oluyoruz.

 

Onun için Türkiye’nin önünde artık Vatan Partisi programı dışında bir seçenek yok.

 

E, doğalgazı da bulduk.

 

Fena mı oldu, işler kolaylaştı.