Serhan Bolluk: Deprem değil bina öldürür

Şimdi ön cephede sağlıkçılarımız var. Fedakârlık öyküleri yazılıyor.

Önce Almanya Başbakanı Angela Merkel konuştu. “Nüfusun yüzde 70’ine bulaşma bekliyoruz” dedi. Bir başbakanın böyle konuşması acaipti. Sonraki konuşmaları, ilk sözlerini daha anlaşılır kılıyor. Şöyle: “Sağlık sistemimize binecek yükü de iyi hesaplamalıyız!”

 

 

İTALYA’DA ÜÇ KAT FAZLA ÖLÜM

 

Ama şifre asıl İngiliz Başbakan Boris Johnson’ın açıklamalarıyla çözüldü. Dudak uçuklatacak cinsten açıklamalar. Johnson açıkça, hastalığa karşı bir mücadele yürütmemekten, 10 milyonlara yayıldıktan sonra bağışıklık kazanılmasını beklemekten söz ediyordu. Bilimsel bir adı da var, “Sürü bağışıklığı”...

 

Sonra Fransa’dan benzer açıklama geldi. Eğitim Bakanı tıpkı Merkel gibi konuşuyor. “Yüzde 50-70 yayılım bekliyoruz”...

 

Şimdilik açıklama bunlar. Ama bir de uygulama var.

 

Dikkatinizi çekmiştir, İtalya’da ölüm oranı bir tuhaf. Hastalık Çin’deyken, Covid-19 enfeksiyonundan ölüm oranı yüzde 3’lerdeydi. Her 100 hastadan üçü kaybediliyordu. Oran İtalya’da yüzde 10’larda. Virüsün değiştiğine dair bir bulgu yok. Ama başka bir bilgi var. Belli bir yaşın üstündeki hastaların, hastanelere kabul edilmediğini söylüyor İtalyan hekimler.

 

 

KABİLE TOPLUMU ADİLDİ

 

Eskimolarda ve başka bazı topluluklarda olduğunu bildiğimiz bir adet var. Kabile, belli bir bölgedeki yiyeceği tüketip başka bölgeye göçerken en yaşlıyı arkada bırakırmış. O da kaldığı yerde ölümü beklermiş.

 

Ama kabile toplumuna haksızlık etmeyelim. Tarım yapmayan, ihtiyacını avladığı ve topladığı kadarıyla karşılayabilen insan topluluklarından söz ediyoruz. 8-10 bin yıl önce geçerli olan ya da bazı tecrit olmuş durumlarda birkaç yüzyıl öncesine kadar süren bir düzendir yazdığımız. Bir adaletsizlikten söz edemeyiz.

 

 

COVİD-19 ÖNCE LİBERALİZMİ ÖLDÜRDÜ

 

Şimdiki Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya öyle mi?

 

Bolluk toplumu desek yeridir. Kâr içinde yüzüyorlar.

 

Sorun da tam burada.

 

O muazzam kârlardan vazgeçmeden Covid-19’u yenemezsiniz. Ya da Johnson gibi, “Hepimiz ailemizden kayıp vermeye hazır olalım” dersiniz. Yaşlıları, bağışıklığı yetersiz olanları gözünüzü kırpmadan feda edersiniz.

 

Çin’de öyle olmadı ama. Yerden biter gibi hastaneler inşa edildi. Büyük kaynaklar ayrıldı, hem de övüne övüne. Ölü sayısı da 3 binlerde tutulabildi.

 

Hangisi insan merkezliymiş.

 

Liberalizm, 300 yıl önce ilerletici rol oynadı. Bugün yerlerde sürünüyor. Hatta ölüyor. Covid-19’a bağışıklığı yok.

 

 

EN HAZIRLIKSIZ ABD

 

Ya insanlık? Kanımca oralarda da henüz ölmedi. Bu toplumların, annesini babasını kaybetmeye o kadar da kolay razı olacağını sanmıyorum. İsyan edeceklerdir ve hükümetlerini kamucu önlemlere zorlayacaklardır.

 

En çok ABD’yi merak ediyorum. Hiçbir toplumsal güvencenin olmadığı, toplum sağlığını kollayan her tür kurumun, ilaç tekellerinin baskısıyla çoktan yok edildiği ABD’yi. Trump’ın konuşmalarından tam bir şaşkınlık içinde oldukları da anlaşılıyor.Pandemiye en hazırlıksız onlar yakalandılar.

 

İçerdeki işbirlikçilerini de unutmayalım. Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin başındaki kişi, sizin bu yazıyı okumanızdan dört gün önce “duyum aldık, bir şehrimizde vaka sayısı patladı” diyebildi. Üstelik isminin başında “profesör doktor” ünvanı var.

 

Sizin sisteminiz çöküyor bay profesör. Sakın sevinmeyin, Coronapatlayacak, ama önce sizin tepenize.

 

 

KOŞA KOŞA ÜRETİM DEVRİMİNE

 

Gelelim ülkemize.

 

Devletçilik geldi. Daha da gelecek. Şimdilik sadece sağlıkta gibi görünüyor. Önümüzdeki günler, her alanda göreceğiz.

 

Üretim Devrimi şarttı, koşa koşa oraya gideceğiz.

 

Deprem değil bina öldürüyor. Covid-19, binayı yenileme zamanını öne çekti.

 

 

SAĞLIK PERSONELİMİZİ GÖZÜMÜZ GİBİ SAKINMALIYIZ

 

Ama şimdi ön cephede sağlıkçılarımız var. Fedakârlık öyküleri yazılıyor. Dahası da olacak.

 

En çok risk altında olan ve en korunması gereken de onlar. Corona salgınıyla mücadelenin birinci koşulu sağlık personelimizi gözümüz gibi sakınmak. Onlar hastalanırsa bizi kim iyi edecek?

 

Mücadelenin bu aşamasında birinci maddeye bunu yazalım...