Semih Koray: Ön Asya’da barış ve savaş cepheleri

"Bugün Ön Asya ve Avrasya, ABD'yi Orta Doğu'dan uzaklaştırma fırsatıyla karşı karşıyadır"

ABD Başkanı Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan etti. Açıklama, bütün dünyada tepkiyle karşılandı. Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma girişimi ve Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen Mohammed bin Salman darbesi, aynı Amerikan planının parçalarıdır. Plan, Ortadoğu’da başta İsrail olmak üzere yeni kuvvetlerin sahaya sürülerek savaşın tırmandırılmasıdır. Çünkü mevcut durumda ABD’nin bölgedeki konumu, bir “Amerikan Barışı”nın gerçekleştirilmesini sağlamaya elvermemektedir. Öte yandan bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü güvence altına alan bir barış, Amerika’yı bölge dışına iterken, İsrail’i de köşeye sıkıştıracaktır.

 

 

'AMERİKAN BARIŞI' MI, 'ÖN ASYA BARIŞI' MI?

 

Amerika’nın sahadaki gücü, kendi özel kuvvetleri ile PKK-PYD’ye indirgenmiştir. Bölge ülkeleri arasında “Barzani Referandumu”na karşı sahaya da yansıyan eylemli işbirliği, ABD-İsrail yönetimindeki PKK-Barzani bölücülüğünü tecrit etmiştir. Bu güçbirliği, Irak’ta toprak bütünlüğünü yeniden sağlama iradesini canlandırmış, Suriye’nin kurtuluş mücadelesine güç katmıştır. Esad Yönetimi’ne “ülkenin toprak bütünlüğünü sözde koruyacak, özde ise parçalanmanın ön adımını oluşturacak” bir “çözüm”ün dayatılması olanaksız hale gelmiştir. Bugün “Amerikan Barışı” yerine “Ön Asya Barışı”nı dayatan süreç, bölge ülkeleri ve Avrasya tarafından şekillendirilmektedir.

 

 

'KAN VE ATEŞ' TEHDİDİ

 

Toprak bütünlükleri ve varlıkları doğrudan tehdit altında olan ülkeler, bu sürecin merkezinde yer almaktadır. Bu ülkeler, Suriye, Türkiye, İran ve Irak’tır. Zorunluluklar, bu ülkelerin izledikleri çizgileri aynı hizaya getirmektedir. Bu ülkelerin işbirliği sürecini pekiştirerek daha ileri boyutlara taşıması, Barış Cephesi’nde yer alan diğer ülkelerin farklı önceliklerinin de bölgeyle uyumlu hale getirilmesine hizmet edecektir.

 

Amerika, bölgede daha çok “kan ve ateş” tehdidiyle Barış Cephesi’nde çatlaklar yaratmaya çabalamaktadır. Bu planın itici gücü, diğer ülkeleri “ortak bir düşman”a karşı Amerika’yla birlikte hareket etmeye “ikna etmek” değildir. İtici güç işlevi, bölgeyi daha çok kana boğacak bir tehdit fitilinin ateşlenmesine yüklenmiştir. Ateşlenen fitil de, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasıdır.

 

 

AMERİKA'NIN IŞİD PLANI BOŞA ÇIKTI

 

Amerika, IŞİD’i bir “model düşman” olarak tasarımlayıp imal ederken amaçladığı sonuca ulaşamamıştır. IŞİD’in Irak’tan temizlenmesi, Irak merkezi hükümetinin güçleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Hele Barzani Referandumu sonrasında, peşmerge ve PKK’nın Kerkük’ten hiç direnmeden kaçması, Irak’ta IŞİD’i yenen gücün kim olduğu konusunda dünya kamuoyunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamıştır. IŞİD, Suriye’den de, Rusya’nın ve Türkiye de dahil bölge ülkelerinin desteğiyle Esad Yönetimi tarafından temizlenmiştir. Rakka’yı silahlarıyla birlikte seyahate çıkar gibi terk eden IŞİD militanları, Rakka operasyonunun PKK-PYD ile IŞİD arasında sahneye konmuş bir “al takke, ver külah” oyunu olduğunu bütün dünyanın gözleri önüne sermiştir. IŞİD sorununun halledilmesiyle, Amerika’nın Suriye’deki askeri varlığını sürdürmesine bahane oluşturabilecek herhangi bir neden de kalmamıştır. Bölgeyi yeniden ateşe verecek bir sürecin aynı zamanda buradaki Amerikan askeri varlığı açısından yeni “gerekçe”ler yaratması, ABD’nin mevcut tasarımının bir parçasıdır.

 

 

TARİHİ BİR FIRSAT

 

Bugün Ön Asya ve Avrasya, tarihi bir fırsatla karşı karşıyadır. Bu fırsat, Amerika’yı Ortadoğu’dan uzaklaştırma ve ABD’nin bölgedeki yandaşlarını etkisizleştirme fırsatıdır. Sahneye konmakta olan plan konusunda, ABD içinde de, İsrail içinde de, İsrail ve Suudi Arabistan arasında da önemli çatlaklar mevcuttur. Suudi Arabistan İsrail’i sahaya sürmeye çalışırken, İsrail de, sahada yalnız bırakılabileceğinin güvensizliğini yaşamaktadır. ABD-İsrail planını boşa çıkarmanın yolu, bölge ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı güçlendirerek, kurcalanmaya uygun hiçbir çatlak bırakmamaktır. Bu süreçte, zaman çok önemli bir etkendir. Türkiye, bir an önce Suriye ile doğrudan ilişki kurmalıdır. Tek başına bu adım bile, bölgemizdeki Savaş Cephesi’ni caydırma ve Barış Cephesi’ni güçlendirme açısından önemli bir etki yaratacaktır. Barış Cephesi’ni güçlendirmek için, Kudüs Krizi’nin yarattığı uygun zeminden etkin biçime yararlanılmalıdır.