Semih Koray: Herakleitos ve bugün

Herakleitos, aynı ırmakta iki kez yıkanılamayacağını söylerken, değişime vurgu yapıyor. Oysa bir sürecin hem “değişir”leri, hem de “değişmez”leri vardır. Süreç, maddesini dönüştürerek ilerler. Onun için farklı iki zaman noktasında, ırmağın maddesi aynı değildir. Ama “aynı süreç”ten söz etmemizi olanaklı kılan da, sürecin değişmezleridir. Bu değişmezler, ancak sürecin kendisiyle birlikte ortadan kalkar. Sona eren süreç, yerini başka süreçlere bırakır. Onun için, Herakleitos’un ırmağı, hem aynıdır, hem de aynı değildir.

 

 

'DEĞİŞMEZ'LER VE 'DEĞİŞİR'LER

 

Kurtuluş Savaşı döneminin, 1960-70’lerin ve günümüzün ne Türkiye’si, ne de dünyası aynıdır. Ama bu üç dönem de, aynı sürecin parçasıdırlar. Bu süreç, ezilen milletlerin emperyalizme karşı yürüttükleri “milli devrimler süreci”dir. Emperyalizm ve milli devrimler, bu sürecin değişmezleridir. Öte yandan, 20. yüzyılın başında emperyalizmi temsil eden yedi düvel de değişime uğramıştır, Ezilen Dünya’nın milletleri ve ülkeleri de. Milli devrimlerin ilk örnekleri arasında yer alan Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimimiz bütün ezilen milletlere umut ışığı olurken, 1980’lere gelindiğinde dünya üstünde sömürge kalmamıştır. Günümüzde Ezilen Dünya kendi içinden emperyalist sisteme alternatif oluşturan bir Gelişen Dünya çıkarmıştır.

 

Milli devrimin rotasını çizmek, “değişmezlerin” de, “değişirlerin” de doğru belirlenmesini gerektirir. “Değişir”i “değişmez” saymak, “değişmez”i “değişir” sanmak, Türkiye gerçeğini ters-yüz eder. Bugün vatanın bütünlüğünü ve milletin birliğini, özetle ülkenin bekasını tehdit eden güç ABD emperyalizmidir. Bu amaçla kullandığı iki temel araç, PKK ve FETÖ’dür. Yöntemi, ülkemizi “Suriyeleştirmek”tir. Emperyalist sistem, Ortadoğu’nun “diktatörleri”ne karşı “insan hakları”, “adalet”, “özgürlük” ve “demokrasi” getirme yönteminin ne olduğunu Irak, Libya ve Suriye’de bütün dünyanın gözünün içine sokmuştur. Emperyalizmin bu “değişmez”ini, iş Türkiye’ye gelince “değişir” sanmak ve onun Türkiye’ye müdahalesinden medet ummak, gafletten başka bir şey değildir.

 


EN ÖNEMLİ 'DEĞİŞİR' MİLLETİN BİRLİĞİDİR

 

Erdoğan iktidarı, ABD ve onun güdümündeki Batı nezdinde, Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı’ndan, bölgenin en güvenilmez ve en kısa sürede halledilmesi gereken güçlerinden birine dönüşmüştür. Zirvesini Habur skandalının oluşturduğu “açılım süreci”nin yerini, PKK’nın hendeklere gömülmesi almıştır. FETÖ ile birlikte Türk Ordusu’nu ve vatanseverleri “kafese koymayı” amaçlayan Silivri kumpasları, yerini kumpas tertipçilerinin Silivri’de yargılanmasına bırakmıştır. Soros’un en önemli “ihraç metanız” diye nitelediği Mehmetçik, bugün bütün Amerikan raporlarında ABD-İsrail planlarının önündeki aşılması en güç engel olarak geçmektedir. Türkiye de, PKK ve FETÖ’yü kendi “has gücü” olarak ilan eden Amerika, Nato ve AB’nin güvenilmezliğini her gün yeni örnekleriyle yaşadığı için, Avrasya’ya yönelmiştir. 15 Temmuz Amerikancı-FETÖcü darbe girişimi, Amerika’nın Türkiye’nin bu değişimini durdurup tersine çevirmeye çabalamasının bir ürünüdür.

 

Bu değişimi görmezden gelip, emperyalizmi “değişir sanma”nın yol açacağı siyaset, masaldaki gibi “eti atın, otu itin önüne” koymaktan öte bir sonuç vermez. Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreçte sonucu belirleyecek en önemli “değişir”, milletin kendisidir. Ülkemiz, kalıcı sonuçlar elde etmek için milletin bütününün birliğini oluşturma göreviyle karşı karşıyadır. Milletin iki yarıya bölünmüşlüğünü Türkiye’nin değişmezi sanmak, bugünün en önemli yanılgısıdır. Bugün AKP iktidarının millet nezdindeki güvenilmezliğinin kaynağı, PKK ve FETÖ’ye karşı tutumu değil, milleti bölmeye, orduyu yıpratma ve güçsüzleştirmeye yönelen, kendi yüzde ellisini pekiştirmek için Ortaçağ’dan ve Abdülhamit’lerden medet uman siyasetleridir.

 

 

'TÜRKİYE IRMAĞI'NIN KADERİ

 

“Türkiye ırmağı”nın kaderi, temel değişmezini oluşturan milletin birliğinin güçlendirilmesine bağlıdır. Bu birliği sağlayacak olan harç, ırmağın kaynağında mevcuttur. Tek çare, Atatürk’te birleşmektir. Emperyalist sistemden medet uman mandacılık da, Ortaçağ ve Abdülhamitlere dayanan yüzde ellicilik de, Atatürk’te birleşmenin karşısında yer almaktadır. Hizasını belirlerken “çağın değişmezi”ni bir an için bile unutmamak ve bütün milleti birleştirecek “değişimi” inşa etmek, Türkiye’nin önündeki tek çıkış yoludur. Vatan Partisi’ni bütün diğer partilerden ayıran temel yaklaşım budur.