Semih Koray: Avrasya seçeneğinin programı

Avrasya Dayanışmasını tetikleyen etken, başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemin saldırganlığının Avrasya ülkelerini karşı karşıya bıraktığı zorunluluklardır. Dünya, bu dayanışma sayesinde çok kutuplu bir nitelik kazanmıştır. Çok kutupluluk, insanlığın emperyalist sistemi aşan yeni bir uygarlığa yönelmesi açısından olumlu bir zemin yaratmaktadır. Hedef küçültmek zorunda kalan ABD, Ezilen-Gelişen Dünyanın ülkelerini bütünüyle emperyalist sisteme tabi kılmanın olanaksızlığı karşısında, çabalarını bu ülkeleri sistem içinde tutma üstüne yoğunlaştırmıştır. Çünkü emperyalist sistem açısından en büyük tehdit, insanlığın emperyalist sisteme alternatif oluşturan yeni bir toplumsal sisteme yönelmesidir.

 

 

AVRASYA ÇEŞİTLİLİĞİN COĞRAFYASIDIR

 

Avrasya ülkeleri arasında milletleşme sürecinde ulaşmış oldukları düzeyler açısından önemli farklılıklar vardır. Onun için emperyalizmin bu coğrafyadaki etkisinin kırılmasıyla yükselecek bir toplumsal atılım dalgasına katılım da, değişik ülkeler açısından farklılık gösterecektir. Ancak böyle bir atılımın emperyalist sisteme karşı bir alternatifi daha da belirginleştirmesi, önde gidenlerin geriden gelenleri ileri çekmelerini sağlayacaktır. Onun için Avrasya’nın çeşitliliği, ortak bir devrim programını olanaksız kılan değil, bu program doğrultusunda her ülkenin kendine özgü bir yol izlemesini gerektiren bir etkendir.

 

 

ORTAK PROGRAM

 

Emperyalist sistem altında Ezilen-Gelişen Dünya’da milletleşme süreci, eski tip demokratik devrimlere eşlik eden milletleşme süreçlerinden farklıdır. Batı’nın demokratik devrimlerinde burjuvazi feodalizmi yıkarak iktidarı ele geçirmek için halkı seferber etmiş, ama iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra emekçi yığınları kapitalist üretim ilişkilerinin gerektirdiği konuma hapsetmiştir. Günümüzde ise emperyalizme karşı bağımsızlığı kazanmak kadar, korumak için de halka dayanmayı sürdürmek vazgeçilmez bir ilkedir. Bu, halkçılıktır.

 

Ortaçağ’dan devralınmış olan etnik ve dinsel temeldeki parçalanmanın daha üst düzeyde bir kültürel bireşimle ortadan kaldırılması, milletleşme sürecinin vazgeçilmezidir. Emperyalizmin bütün kurcalamalarını etkisiz hale getirecek biçimde milli birliği pekiştirmek, ancak emekçi yığınları milletin ağırlık merkezine yerleştirmekle mümkün olur. Günümüzde milliyetçiliğin gereği budur.

 

Milli devlet, milletin örgütlenmiş biçimi olmalıdır. Devlet, milleti ne kadar etkin biçimde seferber ederek onun toplumsal gücünü açığa çıkartıyorsa, o kadar milletin örgütü olmaya yaklaşır. Cumhuriyetçilik, budur. İnanç özgürlüğünün gerçekten yaşanabileceği yegâne yer, kişisel vicdanlardır.

 

İnanç dayatmaları, özgürlükle bağdaşmadığı gibi, milleti parçalar. Farklı inanç ve kültürel yaklaşımların birbirlerinden gönül rahatlığı içinde öğrenerek daha üst düzeyde bir bireşime ulaşmalarını mümkün kılacak ilke, lâikliktir. İktisadi işleyişin kendiliğindenliğe terk edilmesi, kaçınılmaz olarak emperyalist pazara tabi olmayı beraberinde getirir.

 

İktisadi işleyişin milletin üretim gücünü ülkenin gereksinimleri doğrultusunda en üst düzeyde açığa çıkaracak bir planlamaya ihtiyaç vardır. Böyle bir milli ekonomi hedefine ancak devletin öncülüğünde bir karma ekonomi ile ulaşılabilir. Bu, devletçiliktir.

 

Üstyapıda yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkinin kireçlenmesi, devrim sürecini sekteye uğratır. Altyapıda da, üretici güçlerin gelişmesiyle uyumlu olarak üretim ilişkilerinin planlı ve sürekli bir biçimde dönüşüme uğratılması gerekir. Devrimcilik, süreci arasız devrimlerle sürdürmektir.

 

Uluslararası ilişkilerin saldırmazlık, karşılıklı toprak bütünlüğüne ve egemenliğe saygı, birbirlerinin iç işlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde düzenlenmesi, “cihanda barış”ın uluslararası hukuk düzenidir.

 

 

DEMOKRATİK DEVRİMLERİN MİRASÇISI AVRASYA’DIR

 

Avrasya’nın gereksinimlerine karşılık gelen ve Avrasya milletlerinin her geçen gün kendi deneyimleri içinde öğrenmeye devam ettikleri programın temel ilkeleri bunlardır. Bunlar, Batı’nın demokratik devrimlerinin insanlığa kazandırmış olduğu değerlerin mirasını yaşatan ilkelerdir aynı zamanda. Bu değerlerleri sahteleştirerek içi boş birer ambalaj malzemesine dönüştürmüş olan emperyalist sistem, demokratik devrimlerin mirasçısı olmayıp, bu mirası tüketen bir “mirasyedi” konumundadır. Avrasya ülkelerinin yeni uygarlığın siyasal önderliklerini yaratıp pekiştirmeleri, emperyalizmin sahteciliğini her geçen gün daha da duru bir biçimde açığa çıkarmaya adaydır.