Prof. Dr. Tülin Oygür, Öncü Gençlik Yaz Akademisini yazdı

"Öncü Gençlik yaz akademisi: Mahkûm edilen liberalizm sahip çıkılan devrim"

Vatan Partisi Öncü Gençlik’in bu yılki Yaz Akademisi’ne katıldım. Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel 1 Ağustos tarihli başyazısında "Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Tülin Oygür’ün gözetiminde Vatan Partisi Öncü Gençlik Akademisi tamamlandı" diye yazmış. Sevgili Yücel’in buradaki gözetim ifadesini "izleme, inceleme, değerlendirme" anlamında kullandığını biliyorum; doğrudur, kamp süresince önümde akıp giden görülmemiş yaşam biçimini izledim durdum.

Prof. Dr. Tülin Oygür
Prof. Dr. Tülin Oygür

Öncü Gençlik Genel Başkanı Özgür Bursalı da "Tülin hocamız bizimle kalıyor, bu kampı onunla tanışıp sohbet etmeden tamamlamamanızı öneririm" deyince birçok gençle özel sohbetler yapma fırsatı doğdu. Benim için ağır kaçan sabah sporu dışında eğitim saatlerinde, yemeklerde, spor turnuvalarında, eğlencede hep beraberdik. Kampa katıldığım ilk saatlerden itibaren kafamda beliren düşünce şu oldu: Partimizin ve Öncü Gençlik örgütümüzün önlerine serdiği ve gençlerimizin kendilerinin gerçekleştirdiği buradaki yaşamın maddi karşılığı hiçbir hesaba gelmez, hesaplanamaz. Hani denir ya "milyonlar döksen..." buradaki yaşamın tek bir anını dahi aynı gerçeklik ve dürüstlükle tutturamazsın.

Bu yıl 25. yılını kutlayan Öncü Gençlik’in değişmeyen "Gelenekten Geleceğe" sloganındaki heybetli gerçeklik -büyük deneyim, büyük birikim- gençleri sarıp sarmalıyor, onları bir arada, "görülmemiş yaşam biçimi" diyebileceğimiz eşitlik, kardeşlik, fedakârlık, emek, bilgi, eğlence, mizah dolu özel bir yaşamı kurmaya yetkin kılıyor.

 

İzmir Dikili’de, Öncü Gençlik Yaz Akademisi’nde 250 genç, liberalizmin ipliğini pazara çıkarıyor! Bu gençler liberalizmin insanı yalnızlaştıran bireyciliğini, insanı karalayan çıkarcılığını kampın orta yerinde mahkûm ediyorlar!

 

 

HERKES ARI GİBİ ÇALIŞIYOR

 

Sahilden birkaç yüz metre içeride, dar asfalt yolun kenarında yer alan "tatil köyü", tabii ki egzotik bitkiler, pahalı bahçe mobilyaları, devasa havuzlar, barlarla dolu koca bahçelerden ve lüks konutlardan oluşan tatil köylerine hiç benzemiyor. Toprak zeminde, sık olmayan çam ağaçları altında küçük bungalovlar, ahşap piknik masaları, küçük çadırlara ayrılmış düzlük bir bölüm, sabah sporu ve spor turnuvaları için kullanılan geniş bir toprak alan, günde üç sefer yemekhaneden dershaneye, dershaneden yemekhaneye dönüştürülen, üzeri kapatılmış geniş beton bir alan ve hemen yanında büyükçe bir mutfak... Bütün işler her seferinde değişen, işin niteliğine göre 8 - 10 gençten oluşan takımlarla yapılıyor. Takımdan bir kişi de takım sorumlusu oluyor. Yemek için malzeme doğrama, bulaşık, güzel gözlü, güzel gönüllü aşçımıza yardım etme, yemek dağıtma, çöplerle ilgilenme, genel temizlik, üçer vardiya gece nöbeti ve kapı nöbeti gibi birçok iş kalemi olduğu için kamp süresince her gence mutlaka birkaç kez iş düşüyor. Dersler uzun sürdüğünden mutfak ve yemekle ilişkili görevlere ara verilemiyor, ama mikrofon kullanıldığı için, ders yapılan yerin yakınına konuşlanarak topluca bir sonraki öğünün sebzelerini doğrayan gençlerimiz de dersleri dinleyebiliyor.

 

Diğer işlere ise ders sonuna kadar ara veriliyor. Kilolarca doğranmış sebze sepetlerini veya ağzına kadar dolmuş battal boy çöp torbalarını oradan oraya taşırken yüzlerde beliren sıkıntılı ifade, az ileriden gelen şamatalı kahkaha sesleriyle birden gülümsemeye dönüşüyor. Ağır sepeti taşıyan genç uzaktan neye gülündüğünü anlamıyor ama arkadaşlarının neşesi ona yetiyor. Bazen takım sorumluları mikrofonun başına geçiyor ve yanlış yapılan, zamanında yapılmayan, aksatılan işler konusunda arkadaşlarını, rica ederek uyarıyor. Bazı yanlışlardan sıkı espriler çıkıyor. O öğün aşçımız kabak dolması yapmaya karar vermiş, doğrama sorumluları ellerinde kabak oyucularla işe başlıyorlar. Fakat kabağı oymaktan ziyade ortasına ince bir kanal açarak işi götürüyorlar...

 

Bazıları da iyice oyacağım derken kabağı paramparça edip bırakıyor. Bir gırgır şamatadır gidiyor. Aşçımızın kafasında B planı hazır: kabak dolması, ilginç doğranmış bir kıymalı kabak yemeğine dönüşüyor. Yemek alma kuyruğunda arkamdaki uzun boylu ama yaşı küçük gence, bakalım anladı mı diye soruyorum "Ne yemek var?"; "Bilmiyorum, galiba fasulye" diyor. (Sonradan öğrendim, bu gencimiz hiç sebze yemezmiş, sebzeleri de tanımazmış; yine de beni cevapsız bırakmıyor.) Neticede kampta bütün işler yürüyor; ne bağırtı ne çağırtı, herkes sessizce görevini yapıp bitiriyor ve arkadaşlarının arasına katılıyor.

 

 

ÇOK TEMİZ TÜRKÇE KONUŞULUYOR

 

Saat 08.10, çam altındaki bir masaya oturup biraz ilerdeki açıklıkta yaptıkları sabah sporunu izlemeye başlıyorum. Biraz değişik bir şeyler oluyor. Arka arkaya dizilmişler, kolları öndeki arkadaşlarının omuzlarında, upuzun birkaç dizi oluşturmuşlar, ağır ağır yürüyorlar. Merak ediyorum, yaklaşıyorum. Gözleri de kapalı...

 

Özgür Bursalı kocaman sesiyle "Arkadaşlar şimdi bir bataklıkta yürüyorsunuz, ama gittikçe batıyorsunuz, yürümeniz iyice zorlaşıyor, yine de umutsuz değilsiniz, bir çıkış olmalı diye düşünüyorsunuz" diye bağırarak onları yürütüyor. Fakat manzara Özgür’ü tatmin etmiyor ki bir ara "Barış, lütfen ama bataklıkta böyle mi yürünür? Biraz hayal et arkadaşım" dediğini duyuyorum. "Lütfen"siz, "rica ederim"siz bir talep yok bu kampta. Bir de ilginçtir, kasmadan, doğallıkla, çok temiz Türkçe konuşuyor öncü gençlerimiz. Dillerini yabancı kelimelerden, o bayağı, yoz ifadelerden arındırmışlar. Derste söz aldıklarında da böyle, futbol oynarken de, eğlenirken de...

 

Çoğunlukla, belki de hepsi, işçi ve memur çocukları. Zenginliklerini yüreklerinde, beyinlerinde büyütüyorlar. Tekli, dar sohbetlerde öğreniyorum ki birçoğunun ailesinde farklı politik tercihler var ve evde hır gür de olmuyor. Anlaşılan televizyonlarda, sosyal medyada pompalanan keskin köşeli, uzlaşmaz-uzlaşamaz siyasi görüş farkları ev içindeki gerçeğe uymuyor. Annesi Saadet Partisi’ne, babası HDP’ye oy veren bir gencimiz bu kampa, her ikisinin de teşviki ile katıldığını söylüyor. Bunun nasıl olabildiğini konuşuyoruz. Anne ve babasının fazla siyaset konuşmadıklarını söylerken araya babasının çok iyi kalpli ve esprili birisi olduğunu da ekliyor.

 

Yedi kız kardeşin ikinci büyüğü olan liseli bir genç kızımız, çok emin bir edayla, "sırası geldikçe (büyüdükçe) bütün kardeşlerinin Vatan Partili olacağını" söylüyor. Anne babası Vatan Partili olan gençler ise "fazla hazıra konmaktan" şikâyetçiler; bazı arkadaşlarının Vatan Partisi adına aile içinde verdikleri mücadele pratiklerini geliştirme yönünden iyi oluyormuş(!) Hepsi öyle sevecenler, öyle ışıklı bakıyorlar ki ülkemizin kaderinde büyük etkileri olacak bu gençlerin mütevazılığı insanı etkiliyor. Mütevazılıkları elbette ki bireyciliğin yerine kardeşliği, el severliği ve örgütlülüğü koymalarından geliyor. Vatan sevgisi, insan sevgisi, doğa sevgisi iyice harmanlanmış, hepsi diğerini besliyor.

 

 

GENÇLER EĞİTİMLERİ PÜR DİKKAT DİNLİYOR

 

Neden bu kamplara "Yaz Akademisi" dediklerini eğitim programı ortaya koyuyor. Başta Genel Başkanımız Doğu Perinçek olmak üzere Partimizin en yetkin kıdemli ve gençlik önderlerinden veya Parti dışından değerli uzmanlardan eğitim alıyorlar. Bu yıl, uluslararası ilişkilerimizden, emperyalizmin kültürel saldırısına, Parti tarihimizden Türk Devrimi ve Kemalizm’e, ekonomik kriz ve üretim devriminden hegemonya ve aydın sorununa, Partimizdeki iki çizgi mücadelesinden öncü partinin tarihselliğine, örgütlenmeden gençlik mücadelesi tarihine, her biri gelip bugünün doğru mücadele çizgisine bilimin ışığını tutan birbirinden değerli konular anlatıldı. Her gün sabah ve öğleden sonra yapılan, her biri en az üç saat süren eğitimlerde, gençler pür dikkat kesiliyor! Sorulara hemen eller kalkıyor. Gençlerden gelen hiçbir cevap "yanlış" olmuyor, "şöyle söylesek" denerek düzeltiliyor. Bir akşam, yemekten sonra düzenlenen, "esaret ve özgürlük" zıtlığının tartışıldığı forumda gençler zekâlarını ve birikimlerini özgüvenle öyle bir konuşturdular ki forum gece yarısına doğru ancak bitebildi.

 

Öncü gençlerimizin Türkiye’nin gerçekleri ve vatan mücadelesi konusunda kafalarında ulaştıkları berraklığa şaşırmamak (ve imrenmemek) mümkün değil. Belli ki bilime ve gerçekliğe dayalı düşünme sistematiğini edinmişler, biz yetişkinlerin saplanıp kaldığı temelsiz düşüncelere, hurafelere geçit vermiyorlar. Öncü Gençlerimiz, Vatan Partisi’nin büyük birikimi arkalarında, Türk Devriminin en genç öncüleri olarak, artık Batı’nın tahakkümünden çıkmaya başlayan Türkiye’mizin yakın geleceğinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün Altı Ok programını iktidarın programı yapacak yeni bir düzenin inşasında görevlere hazırlanıyorlar. Hepsiyle gurur duyuyoruz. Hepsini alınlarından öpüyoruz.