Cengiz Çakır: Yapısal açmaz

"Destekler tembelliğe yol açmamalı, üretimi özendirici olmalıdır"

Yazıya 16 Nisan 2019 tarihli Aydınlık’ta yer alan bir haberle başlayalım. Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, "Geçen yıl boyunca üretici, yem, gübre, mazot gibi artan üretim maliyetleri (girdi fiyatları) karşısında büyük yara aldı. İneklerini kesime göndermeye başladı. İki lira olarak açıklanan fiyat (çiğ süt fiyatı) şu an üretimin sürdürülmesi açısından uygun, ancak kalıcı çözüm değil. Kalıcı çözüm üreticinin bir litre süt ile 1.3 kilogram yem alacağı şekilde piyasanın düzenlenmesidir" demiştir.

 

"Ne yazık ki ülkemizde dönemsel olarak yem, sütten pahalı hale geliyor. Bu dönemlerde üretici ayakta kalabilmek için faizli kredi kullanmak zorunda kalıyor. Üreticinin alın teri kredilere gidiyor. Üretici işinden soğuyor, ineklerini satıp kurtulmak istiyor, ancak alıcı bulamadığı için ineklerini kesime gönderiyor. Yıllarca bakılıp emek verilen inekler en verimli dönemlerinde kesime gönderiliyor" diye de devam ediyor.

 

"Asıl önemli olan girdilerin sübvanse edilmesidir. Yeme zam gelmesi durumunda kilogram başına prim verilmeli. Bu sayede maliyetler düşürülerek üretici kazanacak, fiyatların yükselmesi önlenerek tüketici korunacak. Aynı zamanda kayıt dışılık önlenerek milli ekonomimiz kazanacaktır" diye sözünü tamamlıyor.


Sayın Eskiyörük ile kişisel tanışıklığımız vardır, çeşitli ortamlarda görüşlerimizi paylaştık. Kendisinin kooperatifleşme yoluyla özellikle küçük aile işletmelerinin sorunlarına çözüm arayan örnek bir lider olduğunu biliyoruz. Burada, Sayın Başkanın değindiği hususların süt sığırcılığının yapısal durumu nedeniyle kökten bir çözüm sağlamayacağını belirtmek istiyorum. Bir kısır döngü içindeyiz ve bu kısır döngü yalnız bize özgü değildir.

 

En çarpıcı örnek Amerika Birleşik Devletleri’ndeki süt sığırcılığıyla ilgili olandır. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre 1997 yılında 9.13 milyon süt ineği mevcut olup bunun 3,6 milyonu 100 baştan az ineğe sahip aile işletmelerinde, 1.6 milyonu ise bin baştan fazla ineğe sahip büyük işletmelerde bulunmaktaydı. Elde bulunan en son 2012 verilerine göre, aradan geçen 15 yılda toplam inek sayısı 9.25 milyon olup pek değişmemiştir. Ancak ineklerin ait olduğu işletmelerin yapısı köklü bir değişim geçirmiştir. 100 başın altındaki işletmelerin inek sayısı 1,6 milyona düşerken, bin baştan fazla ineği olan işletmelerdeki inek sayısı 4.5 milyona yükselmiştir. Küçük işletmelerdeki inek sayısı iki milyon azalırken büyük işletmelerdeki inek sayısı üç milyon artmıştır. (Hoard’s Dairyman January 10, 2019 s.14)

 

Bu köklü yapısal değişim süt fiyatından kaynaklanmaktadır. Büyük işletmeler kısa dönemli fiyat şoklarına dayanabilmektedir. Bunların maliyetleri ölçek ekonomisi nedeniyle küçük işletmelere göre daha düşüktür. Küçük işletmelere yeterli kâr sağlayacak fiyat seviyesi büyük olanların çok daha fazla kâr sağlayıp süt arzını artırmasına yol açmaktadır. Arz artınca fiyatlar düşmekte ve küçük işletmeler devre dışı kalmaktadır. Bir hususu daha dikkatinize sunmakta yarar var. ABD’de süt/yem paritesi 2018 yılında 2,06 olup bu değer 2013’ten bu yana en düşük seviyedir. 2017 yılı ortalaması 2.42 dir. (Hoard’s Dairyman February 25, 2019 s.110) Görüldüğü gibi bu değerler bizim hedeflediğimiz 1.3 seviyesinden çok daha yüksektir.

 

Süt hayvancılığını geliştirmek amacıyla verilen teşviklerin ön koşulu İzmir ilinde en az 500 sağmallık sürü kurulmasıydı. Mevcut yapıyla sadece beş ineği olan aile işletmesini yaşatmak için yapacağınız sübvansiyonların 100 katını hiç ihtiyacı olmayan işletmelere verirsiniz. Sayın başkanın memnun olmasını sağlayan fiyat düzeyi, büyük işletmelerin bayram etmesine yol açar. Onlar hayvan sayısını ve verim düzeyini artırarak süt arzında fazlalık oluştururlar ve fiyat yine düşer. Önümüzdeki dönemde böyle savurganca bir sübvansiyon ve prim sistemini sürdürecek parasal kaynak bulma imkânı da yoktur.

 

Aile işletmelerini korumak istiyorsak seçici davranmak zorundayız. Her ilçe için belirlenmiş olan yeter gelirli işletme büyüklükleri esas alınarak sübvansiyonların sınırlanması düşünülebilir. Destekler ve sübvansiyonlar mutlaka üretimle ilintili olmalıdır. Destekler tembelliğe yol açmamalı, üretimi özendirici olmalıdır. Tohum,yem, gübre, ilaç, damızlık hayvan, makine gibi şeyler aynî olarak (fiziksel, mal olarak) verilmelidir. Bunların kullanım şekli izlenmeli ve denetlenmeli, kötüye kullanılmasına fırsat verilmemelidir.