Cengiz Çakır: Enginar ve pars

Doğanın bahşettiği bu zenginliği korumak ve kollamak en önemli görevlerimizden biridir

Ağustos sonunda Aydınlık’ta yayımlanan “Anadolu parsı geri döndü” başlıklı bir haber (1) özetle şöyleydi:

 

Soyunun tükendiği düşünülen Anadolu parsı (Panthera pardus) Güneydoğu Anadolu'da görüntülendi. Doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş sosyal medya hesabından bir termal kamera görüntüsü paylaştı. Görüntüleri inceleyen Bülent Ecevit Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Sözen söz konusu hayvanın Anadolu parsı olduğunu söyledi. Tüydeş, “Son bir yıldır Anadolu parsı ile ilgili kayıtların olduğunu biliyoruz. Varlığını korumak için bölgede insanların hızla bilinçlendirilmesi gerekiyor” dedi. Bölgeye fotokapanlar kuran Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Anadolu parsının varlığını ilan etmeye hazırlanıyor. Sözen, “Başka yerlerden de net pars görüntüleri alındığını duydum. Milli Parkların bazı yerlerden görüntü aldığını, koruma çalışmalarını artırdığını, türü korumak adına da yerlerini açıklamadıklarını biliyorum” dedi.

 

Sözen Anadolu parsı, “İnsana saldıran bir tür değildir. Ancak üstüne giderseniz o da üstünüze gelir. Türün neslinin devamı için bulunduğu alanın korunması ve hayvanın rahat bırakılması yeterlidir. Türkiye'de özellikle Toroslar, Amanoslar, Kaçkarlar, Tunceli, Şırnak, Hakkari bölgeleri bu türün yaşamı için çok uygun. Yaban keçisi, yaban domuzu gibi avlar da bu bölgelerde bol” dedi.

 

Anadolu parsının sınırlı sayıda da olsa “postu kurtarmış” olmasına sevindim doğrusu. Bu haberi okuyunca biraz (!) eskileri anımsadım. Ortaokulda Tabiatbilgisi dersimiz vardı. Bu ders kapsamında genel bilgiler verildikten sonra, yurdumuzun önemli bitki ve hayvan türleri hakkında da bilgiler verilirdi. Domates, biber, patlıcan, patates, pancar, turp, şalgam, pırasa, lahana, enginar gibi sebzeler ve koyun, keçi, tavuk, kaz, ördek, tavşan gibi evcil hayvanlar kurt, tilki, çakal, yaban domuzu, geyik gibi yaban hayvanları anlatılırdı. Bunlar arasında biraz övünçle söz edilen “pars” da yer alıyordu.

 

Bütün derslerde “yazılı” sınavlar yanında sınıf huzurunda “sözlü” sınav yapılırdı. “Tahtaya kaldırılan” öğrenciye, öğretmen o dönemde okutulan konularla ilgili sorular sorar ve yanıtlara göre sözlü sınav notu verirdi. Öğretmenin ve sınıf arkadaşlarının karşısında heyecanlanan öğrenciler çoğu kez konuşmakta sıkıntı çeker ve bilgisizlikleri ortaya çıktığı zaman mahçup olurlardı.

 

Küçük kardeşimin sınıfında ilginç bir olay olmuştur. Arkadaşlarından biri Tabiat bilgisi dersinde tahtaya kaldırılmış. Diğer sorular ne idi? Nasıl yanıtlar verildi? Onların pek önemi yok. Öğretmen “Şimdi de enginarı anlat bakalım!” demiş. O zamanlar (korkarım şimdi de) enginar halk arasında pek tanınan ve sevilen bir sebze değildi. Çoğu insan gibi sınava çekilen öğrenci bu sebzeyi bahçede veya manavda görmüş biri değil. Soruyu yanıtlamaya çalışan heyecanlı öğrencinin kafası karışmış ve “Enginar Ege dağlarında yaşayan yırtıcı bir hayvandır...” diye söze başlamış. Sınıf kahkahadan kırılırken, öğretmen “Hayvan sensin tembel kerata, otur yerine” diye gürlemiş. Burada sözü geçen hayvan pars olup, okuduğumuz habere göre yeniden sahneye çıkmaktadır.

 

En yırtıcı hayvanlardan biri olan panterimizin bile insana saldırmadığı belirtiliyor. Ancak bizim tarafımızdan yapılan bilinçli veya bilinçsiz eylemler sonucunda bu haşin tabiatlı hayvan tümüyle yok olacak hale gelmiş. Bizim kuşak ilkbaharda göçmen bir tür olan leyleğin gelmesini dört gözle beklerdi. Evlerin bacalarına çalı çırpıdan yuva yapması olağandı. Yaz günleri tozlu yolları kesip geçen yılanların bıraktığı düzgün izleri ve kendilerini sık sık görürdük. Şimdi ortalıkta ne yılan kaldı ne de leylek. Kırlangıçlar gözükmüyor, karatavuklar ortalıkta yok. Bıldırcın ve keklik gibi avlanan kuşlar da aynı durumda. Onların yaşam alanlarını işgal ettik; çoğalmalarını, su ve besine erişmelerini engelliyoruz.

 

Bulunduğumuz yazlık sitede yaban domuzları çöp kutularını eşelemeye geliyor. Yavrularını koruma içgüdüsü ile tehlikeli olabilecek anneye karşın, onlara su ve yiyecek veren komşularımız bile var.

 

Ülkemizin aynı anda dört mevsimi yaşayabildiği biliniyor. Bulunduğumuz coğrafyanın sahip olduğu çok çeşitli bitki ve hayvan varlığı genetik zenginlik kaynağımızdır. Eski Tarım Bakanı Dr. M. Mehdi Eker’e göre ülkemiz “yaklaşık 4 bin tanesi ülkeye özgü endemik türlerden oluşan 12 bin bitki türüne ve 80 binin üzerinde fauna (hayvan) türüne sahiptir” (2). Doğanın bahşettiği bu zenginliği korumak ve kollamak en önemli görevlerimizden biridir.

 

Kaynaklar:

(1) Konur Usta Özlem, “Anadolu parsı geri döndü”, Aydınlık, 28/8/2020, s.4.

(2) Eker Mehdi M., Tarımdan Kültüre Agrostrateji, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. Ve Tic.Ltd.Şti. 1.Basım, Mayıs 2015, s.12