Köşe Yazıları Yorumsuz - 6 Temmuz 2020 Pazar

6 TEMMUZ 2020, PAZARTESİ
KÖŞE YAZILARI

 

 

1-Ahmet Hakan-Hürriyet
“Senin şerh yazan ellerin dert görmesin sayın hakim”

“Müdür babacan bir tavırla hareket etmiştir ve mağdurenin vücuduna dokunması cinsel amaç taşımamaktadır. Cezanın bozulmasına...”
Ama durun bir dakika!
Olay bundan ibaret değil.
Yargıtay hâkimlerinden biri, çoğunluğun verdiği bu karara kapı gibi bir şerhkoyuyor.
Yargıtay hâkimi, kaleme aldığı şerhte...
- Ast üst ilişkisine dikkat çekiyor.
Yargıtay hâkimi, kaleme aldığı şerhte...
- Ast üst ilişkisine dikkat çekiyor.
- “Maşallah, fıstık gibisin” lafını gündeme getiriyor.
- Tanık ifadelerine vurgu yapıyor.
Ve en sonunda da “Sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı suçu işlendiği sabittir”diyerek noktayı koyuyor.
Şerh metnini okuyunca önce biraz ferahlama hissi doğdu bende.
Ardından “İyi ki böyle hâkimlerimiz var” dedim.En sonunda da...
“Senin şerh yazan ellerin dert görmesin sayın hâkim” diye dua ettim.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/senin-serh-yazan-ellerin-dert-gormesin-sayin-hakim-41557927

2-Abdülkadir Selvi-Hürriyet
“Sosyal medyaya unutulma düzenlemesi geliyor”

Belki hepinizi şaşırtacak sonuç buradan çıkıyor. Lider profili olarak milliyetçilik, otoriterlik ve Atatürkçülük ön plana çıkıyor.
1- Araştırmaya göre Z kuşağının yüzde 35.7’si otoriter bir lider istiyor.
2- Milliyetçi lider isteyenlerin oranı ise yüzde 45.4’e ulaşıyor.
3- Atatürkçü lider tercihinde bulunanların oranı da yüzde 35.5’le yüksek tercihler arasında yer alıyor. Bu veriyi besleyen bir gösterge ise toplumun yüzde 46.5’i milliyetçi, yüzde 46.1’i Atatürkçü olarak tanımlanması.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/sosyal-medyaya-unutulma-duzenlemesi-geliyor-41557903

3-Kerem Alkin-Sabah
“2. Fazın özü istikrar”

Bundan sonra, eğitim alanının 'önemli' bir bölümünde, iş yaşamının 'anlamlı' bir bölümünde 'dijital' transformasyonun 'olağanüstü' hız kazandığı, Türkiye gibi küresel üretimde 'güçlü' pozisyonu olan ülkelerin 'küresel tedarik zinciri'ndeki konumlarının katlanarak önem kazandığı, ülkelerin 2022 yılına kadar, 'iddialı büyüme'den çok, ekonomilerini 'istikrar'a kavuşturmaya, 'istikrar'ı korumaya ağırlık verdikleri bir dönem geçireceğiz.
Yeni 'fırsat pencereleri' oluşturan ülkeler ise fark yaratacaklar.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/kerem-alkin/2020/07/06/2-fazin-ozu-istikrar

4-Hasan Basri Yalçın- Sabah
“Sosyal medya hukuku”

Sosyal medyanın hayatımızdaki yeri uzun değil. Dolayısıyla hukuksuz olması ve hatta hukuksuz olması gerektiğine dair saçma bir inanış türetilmesinde çok şaşacak bir taraf yok. Modern devletler doğduğu günden bu yana vatandaşlarıyla sözleşmeler yapar. Hukuk bu sözleşmenin adıdır. Devlet vatandaşlarını korumaya söz verir. Karşılığında da vatandaşlar kendi özgürlüklerinin bir kısmını devlete devreder. Mesela kan davası nedeniyle düşmanınızı öldüremezsiniz. Çünkü devletle yaptığınız anlaşmada şiddeti sadece ve sadece devletin kullanabileceğini kabul etmişsinizdir. Başka insanların mallarını çalamazsınız. Çünkü devlet insanların mallarını korumakla da yükümlüdür. Biz devlete kazancımızdan vergi veririz. Devlet de buna karşılık bizim mallarımızı güvence altına almaya çalışır.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hasan-basri-yalcin/2020/07/06/sosyal-medya-hukuku

5-Muharren Sarıkaya-Habertürk
“İstanbul Sözşleşmesini yazan Prof. Dr. Acar: Ne yapılsın kadına şiddet mi uygulansın”

Prof. Acar ile dün telefonda sohbet ederken hazırlığında büyük emek verdiği Sözleşme üzerindeki tartışmayı nasıl karşıladığını sordum.
“Hayretler içindeyim” diye söze girdi.
Aslında, 66 maddelik İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinin tamamı kadına şiddete karşı alınacak önlemleri sıralıyor.
Üzerinde fırtınalar estirilen bölüm ise 4’üncü maddenin 3’üncü bendi…
Prof. Dr. Feride Acar’ın da vurguladığı gibi bu madde de son dönem imzalanan tüm uluslararası sözleşmelerin, “ırk, dil, cinsiyet, göçmenler” gibi ayrılmaz cüzü haline geldi.
Madde Sözleşme’ye taraf ülkelerin, “mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü gibi herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir” hükmünü taşıyor.
Fırtına da bu bentte yer alan 5 kelimede, “cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği” üzerinde kopuyor.
https://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/2733952-istanbul-sozlesmesini-yazan-prof-dr-acar-ne-yapilsin-kadina-siddet-mi-uygulansin

6-Abdurrahman Yıldırım-Habertürk
“2. Yarıya 2. Dalga ve Trump damga vuracak”

6 aylık dönemde dikkati çeken başka bir gelişme, büyüklerin yer aldığı BİST-100 Endeksi’nin yüzde 1.8 artmasına karşılık, küçüklerin bulunduğu BİST 100 dışındaki hisse senetlerinin yüzde 37.2’lik performans göstermesiydi.
-Borsa tarihinde ilk kez yaşanan bu durum ekonominin işleyişi ve sermaye piyasasının ana temasıyla uyuşmuyor. Bu da faiz düşüşü ve koronavirüs sürecinde borsaya yeni gelen yaklaşık 500 bin bireysel yatırımcının farklı arayışlarda olmasından kaynaklanıyor.
https://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/2734825-2-yariya-2-dalga-ve-trump-damga-vuracak


7-Mehmet Ocaktan-Karar
“Dijital çağa savaş açmak mümkün mü”

Ayrıca bu yasakçılığın bir başka anlamı da dijital çağa savaş açmaktır ki, Türkiye’nin rotasını bu saatten sonra Çin, Kuzey Kore ve İran benzeri bir anlayışa yöneltmeye çalışmak beyhude bir gayrettir. Geçmişte 28 Şubat’ın ürünü olan Anasol-M hükümeti döneminde adeta bir yasaklar manzumesinden oluşan RTÜK yasasının içine “interneti denetleme” maddesi sokuşturularak Meclis’ten geçirilmiş ve “bilgi çağı”na savaş açan bir gericiliğe imza atılmıştı. Neyse ki dönemin cumhurbaşkanı Necdet Sezer yasayı veto ederek Türkiye’yi dijital çağın Talibanlarının yarattığı o ayıptan kurtarmıştı.
Eğer 21. Yüzyılda sonunda dönüp dolaşıp yine bir “dijital mürtecilik”iklimi yaratacaksak, doğrusu bu Türkiye’ye büyük bir haksızlık olur. Umarız Ankara yapay zeka çağında, ülkeyi “dahili ve harici bedhahlar”dan koruyorum diye bizi heykel kıran Taliban çağına geri götürmez...
https://www.karar.com/dijital-caga-savas-acmak-mumkun-mu-1573032

 

8-Aykut Küçükkaya-Cumhuriyet
“Tunç Soyer’e kayyımı sordum”

İzmir’in havası “siyasi gündem” kadar sıcak... Sığacık’taki Yazarlar Evi’nin bahçesinde insanı serinleten bir rüzgâr var... Arkadaşımız Hazal Ocak’ın röportajını dün Cumhuriyet’in manşetinden, “Kurtuluş yolculuğu” başlığıyla duyurmuştuk... Soyer, İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı için projelerini şöyle sıralamıştı:
1- Görkemli 100. Yıl Anıtı...
2- 100. Yıl Kurtuluş Müzesi...
3- 100. Yıl Marşı...
4- 26 Ağustos 2022’de Afyon Kocatepe’den başlayacak ve 14 gün sürecek “zaman yolculuğu”... İzmir’in kurtuluşuna giden yolda 100 yıl önce 14 gün boyunca ne yaşandıysa bire bir canlandırılacak ve yürüyüş 9 Eylül 2022’de İzmir’de Hükümet Konağı’na Türk bayrağının çekildiği o tarihi görüntüyle sonlandırılacak. Yürüyüşe CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katılacak...
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/aykut-kucukkaya/tunc-soyere-kayyimi-sordum-1749642


9-Ardan Zentürk-Star
“Ayasofya ve Hıristiyan kuşatmasında Rusya’nın gizli rolü”

Ortaya çıkan tablo, Amerikan-Siyonist ittifakının Irak-Suriye-Libya hattında Rusya’ya karşı sergilediği “hayli esnek tepkinin”, Rusya’yı, güçlenen Türkiye’ye karşı engelleyici güç olarak gördüğünü işaret ediyor.
Putin-Netanyahu arasındaki güçlü dostluk, Rusya’nın hakim olduğu coğrafyalarda kendisinin kalıcı kimliği kadar İsrail’in güvenliğini de önceleyen yaklaşımları dikkat çekicidir.
İdlib-Sirte hattında karşımıza Wagner’in Rus paralı askerlerinin dikilmesi, ABD-NATO’nun bu duruma “homurdanma” dışında ses çıkarmaması, İsrail ‘in ise o askerlerin gölge müttefiki olması ne anlama gelmektedir?
İdlib-Sirte hattında karşımıza Wagner’in Rus paralı askerlerinin dikilmesi, ABD-NATO’nun bu duruma “homurdanma” dışında ses çıkarmaması, İsrail ‘in ise o askerlerin gölge müttefiki olması ne anlama gelmektedir?
https://www.star.com.tr/yazar/ayasofya-ve-hiristiyan-kusatmasinda-rusyanin-gizli-rolu-yazi-1555689/


10-Siyami Akyel- Milli Gazete
“İstanbul sözleşmesi ve LGBT”

Sözleşmeye çekince koyan ülkeler “dini, kültürel, toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı” gibi konulardan dolayı çekince koymuştur. Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasına rağmen, Kur’an-ı Kerim’de lanetlenen bir güruhun fiillerini meşrulaştıran böyle bir sözleşmeyi imzalaması en hafif ifadeyle basiretsizliktir.
Sözleşmeyi imzalayan irade, Müslüman bir ülke olmamıza rağmen sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki “cinsel tercih ya da cinsel yönelimin” güvence altına alınmasına dahi itiraz etmemiştir.
https://www.milligazete.com.tr/makale/4952158/siyami-akyel/istanbul-sozlesmesi-ve-lgbti


11-Fikret Bila-T24
“Bu geri gidiş neden”

İstanbul Sözleşmesi’nden duydukları rahatsızlığın nedenini açıkladı. Birincisi "toplumsal cinsiyet eşitliği", ikincisi de "cinsel yönelim" kavramları…Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeğin toplumda eşit olmasını ifade ediyor. Kamusal alanda ve toplumsal yaşamda kadının "ikinci sınıf" muamele görmemesi gerektiğini bunun da yolunun toplumda, kamuda cinsiyet eşitliğinin sağlanması olduğunu ifade eden bir kavram. İktidar bundan neden rahatsız oluyor?
Erkek ve kadın toplumda, kamu hizmetinde eşit olmasın mı istiyor? Kadının insan haklarına sahip olmasından neden rahatsızlık duyuluyor? Bu sorulara iktidarın vereceği bilimsel bir yanıt yoktur. Sadece erkek yanlı, erkek egemen bir toplum ve devlet düzeni istemek, dolayısıyla kadının aile içinde de erkek tarafından sömürülmesinin inanç ve geleneklerimize uygun olduğunu savunmak dışında.
"Cinsel yönelim" kavramına neden karşı çıkılıyor? Herhalde İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği teşvik ettiği düşünülüyor. Oysa Sözleşme’nin bir cinsi veya eşcinselliği teşvik ettiği yok. Sadece cinsiyeti ne olursa olsun insan haklarını uygulamaya ve korumaya çalışan bir uluslararası sözleşme.
https://t24.com.tr/yazarlar/fikret-bila/bu-geri-gidis-neden,27279