Sanayicilerden yükselen ses: Üretim odaklı planlı kalkınma

Sanayiciler, İstanbul Sanayi Kurultayı'nda bir araya geldi, karamsarlığa meydan okudu

Tarih:

1/5
2/5
3/5
4/5
5/5

Görev Vakfı ve Ulusal Strateji Merkezi (USMER) tarafından düzenlenen İstanbul Sanayi Kurultayı, önceki gün Ümraniye DES Sanayi Sitesi konferans salonunda toplandı. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği kurultayı Ümraniye sanayi sitelerinden çok sayıda sanayici de takip etti. USMER Başkan Yardımcısı Ayşe Aktok'un yönettiği Kurultay'da, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Petrol-İş Genel Başkanı Süleyman Akyüz ile iş insanları ES Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, Eko Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Özcan Sümer ve Szutest Uygunluk Değerlendirme Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Işıklar birer konuşma yaptılar. 

 
 

BİR SANAYİ KENTİ ÜMRANİYE

 

'Sanayide altın fırsatlar'ın konuşulduğu Kurultay'ın açılış konuşmasını USMER Başkanı Şule Perinçek yaptı. Kimilerinin gökyüzüne baktığında sadece kara bulutları gördüğünü vurgulayan Perinçek, "Oysa biz Ümraniye'den gökyüzüne bakıyoruz ve 'bunlar bereketli yağmurlar' diyoruz." diyerek sözlerine başladı. Perinçek neden sanayi kurultayı toplamak için Ümraniye'yi seçtiklerini ise şu sözlerle açıkladı: 

 

"Neden Ümraniye? Ümraniye’nin adı yakışıyor. Bayındırlık yeri, imar etme, geliştirme, güzelleştirme, refahını artırma yeri. Organize Sanayi Bölgesi ve 12 sanayi sitesi, yüzlerce işyeri var. Fabrikalar Bölgesinde Türkiye’nin büyük işletmeleri var. Yalnızca bize salonunu açan DES Sanayi Sitesinde 800 işyerinde 5 bin 500 civarında kişi çalışıyor. İMES Sanayi Sitesi'nde 7 bin 200, MODOKO'da bin 450 kişi istihdam ediliyor. Bir ilçe değil bir sanayi kenti. O yüzden işe buradan başlıyoruz."

 


'ÜRETİM EKONOMİSİNE GEÇİLSİN BİR KURUŞ TEŞVİK İSTEMİYORUZ'


Konuşmacıların sunumlarının ardından vatandaşlar da görüş ve sorularıyla katkılarda bulundular.

 

İMES Sanayi sitesinden iş insanı İsmail Gökhan 45 yıldır makine üreten bir firması olduğunu vurgulayarak, "İMES'de çok değerli zanaatkarlarımız var. Bizi bulsalar biz 2 senede tank motorunu yaparız" dedi. Perinçek, "Üreticilerin Milli Hükümeti sizi bulacak, hiç merak etmeyin" karşılığını verdi.

 

Özcan Sümer, “Destek göreceğinize inanıyor musunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Amacımız üretmek. Üretim odaklı büyüme modeli seçilsin, bir kuruş teşvik istemiyoruz.”

 

Süleyman Akyüz, petrol alanındaki özelleştirmeler üzerine gelen soruya şu yanıtı verdi:

 

"Türkiye Petrolleri ve BOTAŞ ülkemizin en büyük kuruluşlarından. Diğer kimyasal ürünleri işleyen birimler elimizde değil. Biz dikey entegrasyonu istiyoruz.  Kamuyu özelleştirerek devlet bütçesine para pompalayan bütün kaynakları sattılar.” 

 

 

'YETER Kİ FIRSATLARI GÖRELİM'


Ethem Sancak, Türkiye'nin 1970'lere kadar milli ve planlı ekonomiyle büyüdüğünü, bu tarihten sonra ise plancılığın küçümsendiğini belirtti. Türkiye'nin üretimini ayağa kaldırmak için tarihi, coğrafi ve kültürel özelliklerinin yeterli olduğunu belirten Sancak, Milli Mücadele ve sonrasında dünyaya örnek olan Cumhuriyet dönemine dikkat çekti. Milli Ekonomiyi inşa etme sürecinin İttihat ve Terakki ile başladığını ifade eden Sancak, Atatürk'ün de bu çizgiyi devam ettirdiğini belirtti. Sancak şunları söyledi:

 

 

'İKİLEM YAŞIYORUZ'


"Sovyetler Birliği de bizim gibi emperyalizmle savaşıyordu. Dostluğumuz o dönemde başladı. Benzer kalkınma modeli uygulandı 15 yıl boyunca. Planlı ekonomi ve devletin başat güç olması. İki ülke bu dönemde büyüme rekorları kırdı. Gazi, bölgesel paktlarla komuşularıyla birlikte gelişmenin yollarını arıyordu. İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte Türkiye Batı kampına savruldu. NATO'ya girdi. Bu süreç aslında Batı'ya teslim olma süreci. Tüketime ve borçlanmaya dayalı bir ekonomik programa geçtik ve sonuçta iflas ettik.

 

"15 Temmuz'dan sonra yöneticilerimizin aklı başına gelmeye başladı. Milli Ekonomiyi yeniden inşa etme yolunda bazı emareler belirdi. Şimdi bu ikilemi yaşıyoruz. Bir yanda eski düzenden nemalananlar bir tarafta da Milli Ekonomiyi savunanlar.

 

 

'NEW YORK ESRAR KOKUYOR'


"Dünyadaki koşullar Milli Ekonomi için bize fırsat sağlıyor. Çünkü Batı yağmacılığı artık sürdürülemez noktada. Birey olarak da çürüdüler. İnsanları daha rahat sömürebilmek için cinsiyetleriyle uğraşıyorlar. Uyuşturucu serbest bırakıldı. Geçenlerde New York'taydım. Eskiden huzur içinde kitap okuduğunuz, dolaştığınız büyük parklarda bugün uyuşturucu tüketiliyor ve her yer kokuyor. 15 dakika oturunca kafayı buluyorsunuz. Her gün sokaklardan bin evsiz insanın cesedini topladıklarını Belediye Başkanı bana söyledi.

 

 

'BATI ÇÖKTÜ'


"Batı çöktü. Dünya üretiminin yüzde 65'i Çin'de. Sadece Çin mi? ABD'nin yağmalamaya kalktığı Vietnam, dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri. Bangladeş sessiz sedasız büyüyor. 300 milyonluk Endonezya geleceğin yıldızlarından biri olacak. Teknoloji olarak da Çin çok önde.

 

Bunları niye anlatıyorum? Çünkü objektif koşullar oluştu. Yeter ki bu fırsatları görelim."

 

 

'PLAN-TASARRUF-YATIRIM-İSTİHDAM-ÜRETİM-ADİL PAYLAŞIM'

 

Kurultayın son konuşmacısı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'ti. Dünya ölçeğinde gıda ve enerji başta olmak üzere bir bunalım süreci yaşandığını belirten Perinçek, ufku geniş olanların bu bunalımlardaki fırsatları gördüğünü söyledi. "Biz, bunalımlardan Üretim Devrimini görüyoruz. Biz, çıkmazlar tartışılırken köklü çözümleri konuşuyoruz." diyen Perinçek şöyle devam etti:

 

 

'MECBURİYET'


"1980'lerden itibaren gümrükler kaldırıldı, üretici kambur ilan edildi. Üreticilerimiz sözüm ona dünya ile rakabet edecekti. Kapılar, pencereler açıldı. Tarıma destekler kaldırıldı, özelleştirmeler yapıldı. Onlar 'dünya ekonomisiyle bütünleşme' dediler ama biz ona 'borçlanma ekonomisi' diyelim. Nereye geldik? 500 milyar dolar dış borç var. Türkiye buradan büyük bir kararla çıkacak. Bu bir mecburiyet. 

 

"Bankaların geçen yıl toplam kazançları 93 milyar lira iken bu yıl sadece üç ayda 98 milyar liraya çıkmış. Türkiye tefeciye çalışıyor. Sıcak para komisyoncuları, tefeciler, tarikat rantçıları Türkiye'nin tepesine oturdu. Önümüzdeki program, 1980 sonrası programın reddiyle olacak. Turgut Özal'la başlayan, 'ihracat odaklı' denilen ama aslında ithalatı ve dış ticaret açığını artıran model iflas etmiştir. O yüzden Üretim Devrimi mecburiyet.

 

 

TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDEKİ HÜKÜMET


"Şimdi üreticinin baş tacı olacağı bir dönemin sancılarını yaşıyoruz. Türkiye bir karar verecek 2-3 yıl içinde. O dönemin sloganı 'üretici baş tacı' olacak. Program belli: Tasarruf-Yatırım-İstihdam-Üretim-Adil Paylaşım. Ethem Sancak arkadaşımız hatırlattı. Onun başına 'Plan' da yazmak lazım. İstihdam yaratacak yatırım için tasarruf oranını yüzde 30'un üzerine çıkarmak lazım. Böylece tam istidham mümkün olabilir. Bu programın eşiğine geldik. Bu programın hükümeti de göreceksiniz Türkiye'nin önündeki hükümet olacaktır. Hepsi aday olabilirler ama cumhurbaşkanı olamazlar. Türkiye'nin cumhurbaşkanı, üretenlerin cumhurbaşkanı olacak.

 

 

SADAKA DEĞİL MAAŞ VERECEĞİZ


"Tasarruf dediğimiz zaman önce devletten başlayacak. Halka vaaz vererek olmaz. Vergi, ücret politiklarıyla, mevzuatla olur. Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig eserini tekrar, coşkuyla okuyorum. Yöneticilere, hakanlara şöyle sesleniyor; 'Kaşhaneler, saraylar yapıyorsunuz ama en sonunda sizin sarayınız, kaşhaneniz iki metre boyunda bir tahta sandıktır.' diyor. Bu o kadar güzel ki. Onun için tasarruf yapalım, yatırıma yöneltelim, tam istihdamı sağlayalım. Sadaka ekonomisinden vazgeçeceğiz. Yaşlılarımıza ve çalışamayacak durumda engelli olanlara kamu bakacak. Bu bizim ahlakımız. Ama onun dışında bütün insanlarımızı harekete geçireceğiz. Maaş vereceğiz, sadaka vermeyeceğiz.

 

 

'KOŞULLAR ELVERİŞLİ'


"Dünyadaki koşullar da çok elverişli Üretim Devrimi için. Dolar saltanatı çöküyor. Amerika silahla da programını dayatamıyor. Artık Amerika'dan icazet alarak iktidar olma dönemi geride kaldı. Türkiye 2014'te Ergenekon tertibinden Vatan Partisi önderliğinde çıkışla birlikte zincirlerini kırdı. Bugün Türkiye'nin hapishanelerinde NATO'nun generalleri yatıyor. En büyük hakikat budur. Artık Amerika'nın değil, Türkiye'nin cumhurbaşkanı geliyor.

 

 

FIRSAT DÖNEMİ


"Bir fırsat dönemindeyiz. Rusya'nın NATO ve ABD ile mücadelesi ülkemize büyük fırsatlar sunuyor. Eylül'den itibaren Rusya devleti ile birlikte Türkiye'de 6 yerde 'altın fırsatlar' toplantıları yapacağız. TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu ile de görüştüm. O da coşkuyla karşıladı. İstanbul'u Rusya'nın, Çin'in dünyaya açıldığı bir finans merkezi haline getirebiliriz. İstanbul Havalimanını da Rusya ve Çin'i dünyaya bağlayan bir merkez haline getirebiliriz. Bütün Batı yaptırımına uğrayan ülkelerin ihtiyaçlarını Türk üreticiler olarak karşılayabiliriz. Turizmde de büyük fırsatlar var.

 

"İnsanlık artık Asya Çağı'na girdi. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı da ifade etti. Türkiye bunun lider ülkelerinden biri olacak. Bunun bilincinde olmak çok önemli. Karamsarlık baş düşmanımız. İyimseriz ve bu gerçeklere dayanıyor. Geleceğe umutla bakıyoruz, üreticimize güveniyoruz."

 

 

‘KÖPRÜ DEĞİL MERKEZ ÜLKE’

 

Kurultay'da ilk sözü alan Özcan Sümer, 2 bin 700 çalışana sahip olan şirketlerinin doğum yerinin Ümraniye olduğunu hatırlatarak sözlerine başladı. Devletin yetiştirme yurtlarında büyüdüğünü belirten Sümer, bütün işyerlerinde sendika örgütlenmesi olduğunu belirtti. Sümer şunları söyledi:

 

"Dünya çok kutupluluğa doğru ilerliyor. Bir tarafta ABD ve Avrupa var. Ülkelerinde refah var ama gittikleri ülkelere felaket, gözyaşı ve sömürüden başka bir şey götürmüyorlar. Bir de Çin deneyimi var. Onlar bizim bugün yaptığımız çalıştayları 20 yıl önce yaptılar. Ama kararları merkeziyetçi bir disiplinle uyguladılar. Peki sırrı ne? Planlı üretim ve ihracata dayalı kalkınma modeli.

 

 

PLANLI EKONOMİ


"2023'te 500 milyar dolar ihracat hedefi vardı Türkiye'nin. Şu an ise 230 milyar düzeyinde. 500 milyar mümkün mü? Mümkün. Bunun sırrı coğrafyamızda. Batı ve kuzeyimiz iyi tüketici. Doğu ve güneyimiz hem iyi bir pazar, hem de hammadde var. O halde biz neden gelip geçilen 'köprü ülke' olalım. Bize bu ezberletildi. Neden buluşma merkezi olmayalım? Türkiye başat ülke olmalıdır. Buna uygun bir strateji geliştirmeli ve uygulamalıdır. Karar almada demokratik, uygulamada merkeziyetçi olmalıyız. Ve en önemlisi planlı ekonomiye geçmeliyiz."

 

 

'İNSAN KAYNAĞIMIZI SEFERBER EDELİM'

 

Mehmet Işıklar konuşmasına Atatürk'ün ekonomi hakkındaki yaklaşımını anlatarak başladı. Işıklar sadece iç pazarın ihtiyacına dönük üretimle güçlü bir ekonomi inşa etmenin mümkün olmadığı ifade etti. Mehmet Işıklar sözlerine şöyle devam etti:

 

"Emperyal ülkeler ekonomik güçlerinin yanı sıra bir de kural koyucular. Uygunluk değerlendirme alanı da bunlardan biri. Bir ülkeye ihracat yapmak için bunlara uymak zorundasınız. Dünyada 3 bin civarında bu işi yapan şirket var. 40-50'si Batı Avrupalı ama pazarın yüzde 80'ine sahipler. Devletimiz bu sektörü stratejik görmeli. Bu alanda faaliyet yürüten yerli ve milli özel kuruluşları teşvik etmeli. Bunları yaparsak başarılı olabilriz. Türkiye'nin 5 saatlik uçuş yarıçapında büyük bir pazara hizmet verebiliriz. İyi yetişmiş en az bir yabancı dilli çok gencimiz işsiz durumda. Aklıma Çin örneği geldi. Mucizelerine tanık oldum. Biz de insan kaynağımızı seferber ederek bu mucizeyi tekrarlayabiliriz."

 

 

'SENDİKA VARSA HERKES KAZANIR'

 

Petrol İş Genel Başkanı Süleyman Akyüz konuşmasına, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesine teşekkür ederek başladı. Akyüz, Türkiye'de 15 yaş üstü 64 milyon nüfusun sadece 34 milyonunun işgücüne katıldığını belirtti. Kadınlarda bu oranın daha da düşük olduğunu belirten Akyüz, bu durumu tersine çevirmek gerektiğini belirtti. Akyüz, istihdamda devletin rolüne vurgu yaptı. Akyüz'ün konuşmasında öne çıkan vurgular şöyle:

 

 

'KAYITDIŞI KÜÇÜMSENEMEZ'


"Devlet ve belediyeler kâr değil istihdam amaçlıydı. Göçü önleyen, istihdam yaratan kamu şirketlerimiz vardı. Onların hepsi, 'daha fazla istihdam yaratacak' denilerek paşalar gibi satıldı. Başka amaçlarla kullanıldı. Özel sektörün böyle bir istihdam yaratma olanağı yoktur.

 

"Kayıtdışı istihdam yüzde 26 oldu. Bu küçümsenemez. Sendika olan yerde kayıtdışılık göremezsiniz. Buradan hem devlet hem de çalışanlar kaybediyor. İş cinayetlerinin yüzde 98'i örgütsüz yerlerde oluyor. Sendikanın olduğu yerde sorunlar çözülür, kalite artar. Ülke de kazanır, işveren de kazanır, çalışan da kazanır.