E. Tuğa. İlker Güven, Cumhuriyet'e yazdı

Merkez Karar Kurulu Üyemiz E. Tuğa. İlker Güven Cumhuriyet'e yazdı: "NATO Türkiye için ne kadar güvenli?"

Tarih:

NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler’in bugünkü ardılı Rusya Federasyonu, Türkiye ile son derece dengeli ve iyi ilişkilere sahiptir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin NATO’ya girme nedeni olan Sovyet tehdidi bugün ortadan kalkmıştır. Sağladığı faydalarından daha fazla, güvenlik endişeleri dikkate alındığında NATO İttifakı Türkiye için riskli bir beka sorunu haline gelmiştir.

 

Cumhuriyet gazetesinde Olaylar ve Görüşler sayfasında NATO ve güvenlik konuları ile ilgili yazılar yayımlandı. Biz de konuya güvenlik açısından ve başka bir pencereden bakacağız. 


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun en önemli temeli şüphesiz BAĞIMSIZLIK’tır. Bağımsızlık için, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, antiemperyalist karakterli Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Jeopolitik ve Jeostratejik ilke ve hedefi olarak BAĞIMSIZLIĞI belirlemiştir.

 

 

Gözardı edilen tehdit eksenleri 


Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nda baskılara boyun eğmeyerek tarafsız kalmış ve bağımsızlık ilkesini korumuştu. Ancak NATO’ya girdikten sonra Türkiye, Rusya’ya karşı, NATO’nun daha doğrusu ABD’nin çıkarları doğrultusunda güney kanattaki “ileri karakolu” haline getirildi. TSK de, dönemin egemen gücü ABD’nin jeopolitik hedefi ve tehdit esasları doğrultusunda oluşturulan, NATO’nun askeri stratejisine uyumlu olarak, “Teşkilat, Kuruluş, Silahlanma, Eğitim Esasları, Sevk ve İdare Prensiplerine” göre görevlendirildi. Türkiye’nin Akdeniz-Ege tehdit eksenleri göz ardı edilerek, abartılan komünist Sovyet tehdidine yönelik kuzeye çevrilerek, TSK’nin milli çıkarlar doğrultusunda yapılandırılması yerine, ABD dayatmalı, NATO çıkarları doğrultusunda yapılandırılması sağlandı. Oysa bir yarımada devleti olan Türkiye, batı ve güney eksenlerde de denizden gelecek tehditlere karşı savunmaya da ihtiyaç duyuyordu. Bu yapılanma 1963 Kıbrıs Kanlı Noel’ine kadar gerçekleşemeyecekti. Oysa odaklanmamız istenen Karadeniz, 1936 Montreux Antlaşması’ndan sonra barış ve huzur içinde bulunmaktaydı. 


NATO’nun Türkiye’ye sağladığı avantajlar, uygulaması ABD kontrolünde olan -garantisi olmasa da- teorik nükleer şemsiye sağlaması ve Türkiye aleyhine alınabilecek kararların veto edilebilme olasılığı güvenliğimize katma değer olarak sıralanabilir. Ancak kâğıt üzerindedir. 


Askeri kuvvet yapısı ile teknolojik altyapıya yönelik olarak NATO fonlarından, altyapı modernizasyonu ve kuvvetlere katkı sağlanması; tatbikat ve eğitimler üzerinden know-how (teknik bilgi-püf noktalar) edinme; NATO usul ve talimatlarına erişim olanağı; NATO ülkelerinden istihbarat temin imkânı ve son olarak NATO bilimsel araştırma ve AR-GE çalışmalarına katılım olanağı da faydalar arasında sıralanabilir. 


Diğer yandan sık sık ortaya atılan “NATO, Türk - Yunan savaşını önlüyor” tezi tamamen geçersizdir. NATO, Kıbrıs Barış Harekatını önleyebildi mi? Savaşı önleyen NATO değil, Türkiye’nin caydırıcı gücüdür. 81 milyonluk, dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip, 1984’ten bu yana sürekli savaşan bir orduya sahip devletin Yunanistan’la harp etmesi durumunda sonuçları bellidir. 


Peki yukarıda sıralanan sözde çıkarlar doğrultusunda NATO’nun Türk güvenliğine menfi etkileri yok mudur? Göz atalım.

 

 

Madalyonun öteki yüzü 


ABD ve NATO müttefiklerimiz soğuk savaşın bittiği tarihten bu yana Türkiye’nin iç ve dış risk ve tehditlerine karşı desteklemek bir yana, tam aksine söz konusu risk ve tehditlere açık ve gizli destek sağlayarak, “Stratejik ortaklık” ve müttefiklikten ziyade düşmanca davranışlar sergilemişlerdir. PKK, PYD, YPG başta ABD olmak üzere NATO müttefiklerimiz tarafından korunup kollanmakta; Türkiye’ye karşı yoğun şekilde silahlandırılmaktadır. Türkiye’nin yeni jeopolitik cephesi haline gelen Doğu Akdeniz’de GKRY’nin KKTC ve Türkiye’nin Mavi Vatan’ı üzerinde ilan ettiği sözde MEB’de haksız ve hukuksuz icra ettiği sismik araştırmalara NATO müttefiklerimiz Türkiye’yi karşısına alarak destek ve koruma sağlamakta, tatbikatlara iştirak etmektedirler. FETÖ elebaşını ABD himayesine almış ve Türkiye’ye vermemektedir. Halen Türkiye aleyhine kendi güdümünde tutmaktadır. Ayrıca Yunanistan ve Almanya da, FETÖ kaçaklarına kucak açarak, beslemektedirler. 


Diğer taraftan NATO’nun, ABD kontrolündeki nükleer silahları kullanarak Türkiye’ye yardım etmesi de söz konusu olamaz. Bölgede Türkiye’ye nükleer tehdit olabilecek iki ülke Rusya ve İsrail’dir. Her durumda NATO ilk kullanan durumda olmayacağına ve NATO’da karar oybirliği ile alınacağı da dikkate alındığında, Avrupa’daki müttefiklerimizin karşı saldırı için onay vereceğini ummak hayaldir. Zira Türkiye’yi savunma amaçlı karşı nükleer saldırı gerçekleştiği zaman, refah ve huzurlarını Türkiye’nin savunması için riske atacak Avrupalıların nükleer silah kullanım kararı ne derece gerçekçi '6Flabilir? Ya da İsrail’den Türkiye’ye nükleer saldırı olursa NATO müttefiklerimiz İsrail’e mi saldıracaktır? 


NATO’da Türkiye, veto hakkını kullanarak pek çok aleyhte kararı engellemektedir. Bu doğrudur. Ancak dolaylı yollardan bu engellemenin sonuçları ne kadar başarılı olabiliyor? NATO’da ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın oluşturduğu grup son sözün sahibidir. Bu grup dolaylı baskılar ile de, ittifakta etkin olmaktadırlar. Örneğin, Türkiye Güney Kıbrıs’ın AB üzerinden NATO ile ilişkilerine her alanda veto hakkını kullanmasına rağmen sözde müttefiklerimiz Kıbrıs’ta göz göre göre, Türkiye aleyhine stratejik ilişkileri geliştirmeye, üslenme ve askeri işbirliği anlaşmaları imzalamaya, müşterek ve birleşik tatbikatlar yapmaya devam etmektedirler.

 

 

S-400 ve çifte standart 


Benzer şekilde NATO’da halen yedi ülkenin Rus yapımı S-200 ve S-300 hava savunma sistemi kullanmasına hiç ses çıkarılmamasına karşın, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi almasını ABD müttefikliği hiçe sayarak, düşmanca tavır içinde, askeri, ekonomik ve politik tehditler ile önlemeye çalışmaktadır. 


NATO, Karadeniz’de sahildar ülkelerin barış ve huzur içinde yaşamalarının teminatı olan Montreux Antlaşması’nı bozmak için de, her olanağı denemektedir. 


Türkiye’nin 2008 sonrasında maruz kaldığı kumpas davalar sırasında TSK içinde büyük çaplı personel kıyımı yaşandı. Tasfiyeler bir yana yüzlerce en seçkin personel, sahte deliller ile yıllarca hapishanelerde çürütüldü. Ölümler oldu. Bu süreçte NATO çevrelerinden tek bir yorum duyuldu mu? NATO’nun başı ABD’nin koruması altındaki FETÖ üyeleri yandaş ve hain ajanları ile yürütülen Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davalar yetmeyince ABD koruması altındaki Gülen, 15 Temmuz 2016’da FETÖ bağlısı vatan hainlerini kurgulayarak darbe teşebbüsünü organize etmiştir. 15 Temmuz kalkışmasında NATO Komutanlıkları’nın ve bu çerçevede İncirlik Üssü’nün rolü kamuoyu ile henüz paylaşılmıyor. Firari FETÖ sanıklarına Almanya’daki NATO üslerinde 2016 yılında ikamet sağlandığı televizyon programlarına bile konu olmuştu. Bu konu ilerde açıklığa kavuştuğunda sürprizlere hazır olmak gerekir.

 

 

Tehdit ekseni kuzeyden güneye kaymıştır 


NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler’in bugünkü ardılı Rusya Federasyonu, Türkiye ile son derece dengeli ve iyi ilişkilere sahiptir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin NATO’ya girme nedeni olan Sovyet tehdidi bugün ortadan kalkmıştır. Dolayısı ile tehdit ekseni kuzeyden güneye kaymıştır. Türkiye’nin bugün öncelikli beka sorunu Rusya veya İran kaynaklı değil, NATO ve AB üyelerinden kaynaklanmaktadır. Mevcut konjonktürde NATO’nun Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı kısa uzun ve orta vadedeki tehdit ve risklerin önlenmesine katkısının olduğunu söylemek mümkün değildir. 


Öte yandan, güçlü NATO ülkeleri de kendi içlerinde ayrışmaya gitmektedir. AB savunma kimliği güçlendirilmeye ve ABD’den bağımsız bir savunma politikası uygulamasına geçiş hedeflenmektedir. Bu ayrışmayı son Libya müdahalesinde gördük. NATO vahşi bir şekilde Libya’da kullanıldı. ABD, İngiltere ve Fransa çıkarları paralelinde ve hatta BM’nin kara harekâtı için yetki vermediği durumda kullanıldı. Almanya çok uzak durdu. Kosova müdahalesinde de NATO, BM yetkisi olmadan kullanılmıştı.

 

 

ABD varlığının meşrulaşması 


ABD, Avrupa’yı NATO üzerinden son 70 yıl kontrol etti. Avrupa savunma kimliğini geliştirmeyerek, Sovyet ve daha sonradan Rus tehdidini kışkırtarak buradaki varlığını meşrulaştırdı. Bugün Rusya ile enerji ve ekonomik işbirliğine girmek isteyen AB ülkelerine ABD’nin açık tehdidini görüyoruz. NATO’suz Amerikan askeri endüstriyel yapısının kan kaybedeceği asla unutulmamalıdır. O nedenle yakın dönemde ABD üzerinden özellikle doğu ve merkezi Avrupa devletleri yani yeni NATO üyeleri kullanılarak, yeni kışkırtmalara hazır olmak gerekir. Bu kışkırtmalara Türkiye dikkat etmelidir. Doğu Akdeniz ve Ege’den kuşatılmaya çalışılan bugünkü konjonktürde başta Karadeniz olmak üzere, ABD ve NATO kışkırtmaları Türkiye için yeni endişe alanları olacaktır. 


Kısacası sağladığı faydalarından daha fazla, güvenlik endişeleri dikkate alındığında NATO İttifakı Türkiye için riskli bir beka sorunu haline gelmiştir.