Al Jazeera Türk Haber Kanalının Doğu Perinçek'le Röportajı

AİHM'deki davadan Türkiye'de iktidar mücadelesine uzanan geniş röportaj bir eğitim belgesi niteliğinde.

Tarih:

Al Jazeera Türk, Genel Başkanımız Doğu Perinçek’le röportaj yaptı. AİHM’deki davadan Türkiye’de iktidar mücadelesine kadar pek çok konunun konuşulduğu röportaj bir eğitim belgesi niteliğinde. Al Jazeera Türk’ün haber metni ve röportajın tamamını aşağıda yayınlıyoruz:

 

İsviçre, 2005 yılında Avrupa’da da hâlâ tartışılan “Ermeni soykırımı iddialarını reddeden ve olmadığını söyleyenlere ceza öngören yasayı" kabul etti. Karar bugün Avrupa’da ifade özgürlüğünün davası haline geldi. Davanın bu noktaya gelmesinin baş mimarı ise kuşkusuz İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek. Perinçek yasanın çıktığı yıl İsviçre’ye gitti ve “Ermeni soykırımı iddiaları emperyalist bir yalandır” dedi. 2007 yılında 3 ay hapse mahkum edildi. Dava AİHM’e taşındı ve AİHM de 2013 yılında İsviçre mahkemesinin kararını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “İfade Özgürlüğü” başlıklı maddesinin ihlali olarak değerlendirdi. Dava şimdi İsviçre’nin itirazı üzerine Strasburg’daki Büyük Daire’de görülecek. 28 Ocak’taki davada Perinçek’in yanında pek çok siyasetçi, yazar, sanatçı da olacak.

Hem bu dava hem de gündemi konuşmak için Doğu Perinçek’le buluştuk. Perinçek 28 Ocak deyince heyecanlanıyor ve “Biz bütün Avrupa’ya özgürlük için oradayız” diyor. Perinçek gibi siyasete 68 Dev-Genç liderliğinden başlayan bir isimle konuşunca konu konuyu açıyor. Ama her konu her seçim öncesi Perinçek’ten duymaya alışık olduğumuz “çözüm İşçi Partisi iktidarıyla gelecek” ve “bu seçimde zafer İşçi Partisi’nin” söylemiyle bitiyor. Perinçek’in siyaset heyecanı hiç bitmiyor…

- 28 Ocak’ta Strasburg’a gidiyorsunuz. 2005’den bu yana sizin bir “kavganız”. Ne olacak, ne bekliyorsunuz, beklentiniz ne?

Biz orada bütün Avrupa’nın özgürlüğü için varız. Yani burada Doğu Perinçek’e özgürlük, Türklere özgürlük falan değil. Sonuç itibariyle bütün Avrupa yurttaşlarına özgürlük. Çünkü “şunu söyleyemezsin, bunu söyleyemezsin” gibi bir dayatma olmaz. Bu Avrupa’nın özgürlük geleneklerine aykırı. Ermeni soykırımı olmuştur olmamıştır tartışması tarihçilerin ve toplumun yapacağı bir tartışma ama “sen bunu söyleyemezsin sus”, bu hukukta böyle bir şey yok. Nitekim AİHM’de bu davayı kazandık. Şimdi Büyük Daire’ye geldi olay. Büyük Daire’de de kazanacağız. Yani sonuç itibariyle “Avrupa’da Ermeni soykırımı olmamıştır, bu bir emperyalist yalandır” söylemi özgürleşirken, Avrupa’ya da özgürlük götürmüş oluyoruz biz Doğulular.

- İfade özgürlüğü…

Tabii… Çünkü en sonunda onların da ifade özgürlüğü. Çünkü bir yerde siz “şunu söyleyemezsin bunu söyleyemezsin”e başladığınız zaman bu Avrupa’da özgürlüklerin yok edilmesi olur.

- Yani bunu “Ermeni soykırımı yokturu Avrupa’ya göstereceğiz”den ayırıyorsunuz anladığım kadarıyla. Çünkü bu ifade özgürlüğü davasıdır. AİHM ve Büyük Daire de “ifade özgürlüğü” davası görülüyor mu diyorsunuz?

Tabii tabii ifade özgürlüğü. İfade özgürlüğünde mücadele oluyor. Ama aldığımız kararda bunlardan ileri şeyler var. Yani yalnız ifade özgürlüğü değil, bunu yansıtmadılar. AİHM’nin 1. Dairesi’nin kararında şu da söyleniyor: 1. Dünya savaşında 1915’deki olaylar Yahudi Soykırımı’na benzemiyor. Soykırım bir hukuki kavram. Karşılıklı kırımlar oldu. “Bunu zaten Doğu Perinçek inkar etmiyor” diyorlar kararda. Ama bunu soykırım olarak nitelenmesi hukuka aykırı. Dolayısıyla 1. Daire kararında soykırım olmamıştır bile var dolaylı olarak.

 

- Güncel siyasete dönelim. Bizim Yüce Divan’a. En son oylama. Hemen o geceyle başlayalım. İzlediniz televizyondan oylamayı. Ne gördünüz?

Bir kere yüzü ak olanlar, alnı ak olanlar Yüce Divan’dan korkmaz. Yani Yüce Divan’dan kaçırdılar. O kadar ağır suçlamalar var ki. Ayakkabı kutuları falan filan ötesinde... Biz mahkemelerde de bunu getirdik. Tayyip Erdoğan’ın yakınlarıyla konuşmaları var. 

- Montaj olduğunu söylediler...

Hayır, hayır… Ona hiç kimse montaj diyemiyor. Biz onu mahkeme dosyasından çıkarttık. Ve gümbür gümbür mahkemelerde çıkarttık, bir çok basın toplantısı yaptık. Fakat maalesef basın yer vermedi. Zaten konuşmalar şifreli, yani yasal olsa o şifreler olmaz. Hep şifreli konuşuyorlar. Ama o şifrelerin hepsini biz çözdük.

- Ama bu iddialarla bir seçime girdi AK Parti ve yüksek de oy aldı. Bunu neye yoruyorsunuz?

Bizim toplum şuraya geldi: Kim borç bulacak o hükümet olsun. Türkiye’deki hükümet formülü bu, kim borç bulacaksa o hükümet olsun. Neden? Çünkü çark dönecek. Çark nasıl dönüyor? Türkiye ekonomisi borca batmış. Bu borcu ancak borç alarak kapatabiliyor. O zaman toplumda şöyle bir şey yaratmış, kim bize nereden borç bulabilir? Turgut Özal bulabilir, o bizi yönetsin. Tayyip Erdoğan bulabilir, o bizi yönetsin. Peki borç kime veriliyor? Türkiye’yi kim bölecekse, Büyük Ortadoğu Projesi'nde kim eş başkanlık yapacaksa ona borç verelim. Yani bu borç mekanizmasıyla Ortadoğu’da Amerika’nın taşeronu haline getirildi Türkiye’nin tepesindeki Tayyip Erdoğan yönetimi. 

- Ortadoğu’ya bir parantez açalım mı? Sizin söyleminizdir, şimdi de söylüyorsunuz: ABD ve enstrümanı AKP...

Bir enstrümanı AKP. Bir enstrümanı Barzani, bir enstrümanı da PKK. Bir de birtakım terör örgütleri var. Özgür Suriye Ordusu gibi örgütler.

- Şimdi sizin söyleminizle Amerika Birleşik Devletleri’yle işbirliği yapan bir iktidar var, ama Türk dış politikasına dönüp baktığımız zaman son bir iki yılda Mısır politikası, Suriye politikası, İsrail politikası, İran da dahil Amerika’nın istemediği, Amerika’nın “parmak salladığı” bir iktidar gibi duruyor.

Şimdi şöyle; bir yandan Türkiye’nin mecburiyetleri de var. Bir yandan Amerika’nın yönlendirmeleri var. Bu büyük bir gerçek. Bu AKP iktidarını asıl açıklayan olay, bu yönlendirmelerdir. “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıyım” diye söylediğini 36 yerde söylediğini tespit ettik. Bu ne demek, “ben başka devletin hiyerarşisi içinde yer alıyorum” demek. Bu bir gerçek. İkinci bir gerçek daha var. Türkiye 77 milyonluk, devlet geleneği olan büyük bir ülke. Bunun ekonomisinin ihtiyaçları var. Toplumsal ihtiyaçlar var. Bunlar da Türkiye’yi başka bir yere zorluyor. AKP, Türkiye’nin ihtiyaçlarından gelen baskıyla, Amerika’dan gelen baskı arasında sıkışmış durumda.

- Şunu anlayamadım ama Mısır’da darbe yapan Sisi’ye “darbecisiniz ve ilişkilerimizi kesiyoruz” dedi AKP. Ama o darbeyi ABD destekledi. Bunun ülke ekonomisine, ekmeğe ne faydası ya da zararı var?

Şimdi ben tam öyle görmüyorum. Bakın Sisi geldikten sonra ne oldu İhvan’a karşı bir halk hareketiydi. O halk hareketi askerle birleşti ve kazandı. Mursi’yle birleşse asker Mursi kazanacaktı. Yani gelmiş sarayın kapısına dayanmış 1 milyondan fazla insan vardı. Orada asker sonucu belirleyen bir rol oynadı ve halkla birleşti. Bu iyi bir şey.

- Askeri darbe var ama.

Ben askeri darbe olarak görmüyorum. Bir halk hareketiyle, İhvan rejimi, Mursi rejimi devrildi. Asker de halktan yana tavır aldı. Türkiye’nin oraya burnunu sokması çok büyük yanlış.

- Tekrar AKP – ABD’ye dönersek. Mısır ya da benzer bir iki örnekte karşı karşıya geldiklerini görüyoruz.

Zaman zaman geliyor. Mesela Rusya ile anlaşmalar yapıyor AKP. Aksi takdirde Türkiye ekonomisi batar. AKP de ABD’ye dönüp şunu söylüyordur: Bunları yapmazsak biz devriliriz. Türkiye’de iktidar olduğunuz zaman sonuna kadar Amerikancı olmazsınız. Çünkü Türkiye’nin menfaatleri bir yerde sizi dizginler.

- Az önce Mısır’ı konuşurken, “halkın isyanına ordunun desteği” dediniz. Aklıma Hasan Cemal’in size ait olduğunu söylediği bir laf var. “Gericilerin üzerine yürürse tankları alkışlarım.” Hâlâ aynı mı düşünüyorsunuz?

Şimdi yani Türkiye’nin bir ortaçağla hesaplaşması var. Ortaçağ ilişkileriyle. Şimdi gericilik deyince yanlış anlaşılmalar oluyor. İslam’la hesaplaşma değil. İslam bizim tarafta olan bir şey. Batı’ya direnen, başı dik olan bir İslam bizim İslam’ımız. Sonuç itibariyle iktidar namlunun ucundadır. Yani silah düşman tarafta olduğu zaman siz altta kalırsınız. Allende’nin çalına geldiği gibi. Hiçbir iktidar iddiası olan bir parti kalkıp da asker düşman tarafta olsun diye bir şey temenni etmez.

- TSK’nın AKP’yi devirmek için harekete geçmesini de alkışlar mısınız?

Öyle bir ihtimal yok. Halksız bir ihtimal yok. Halk AKP’yi devirecek. Halk devirdiği zaman da biz ordunun AKP’nin yanında olmasını arzu etmeyiz. Halk hareketi ve seçimlerle devrilmeli. Seçim de bir halk hareketi sonuçta.

- Ufukta böyle bir şey görüyor musunuz?

 

Görüyorum. Şöyle ama Türkiye derin bir krize girdi. Onların kurduğu borçlanma ekonomisi iflas etti. Bunların sıcak parayı bulma şansı yok. O zaman ne olacak? Dış alımda daralma olacak. Sanayide iflaslar, fabrikada kilit vurmalar ve işten atmalar. Doların yükselmesi. Bu koşullarda seçim yaşanacak. Ve biz o koşulları düşünen projeksiyonlar yapıyoruz.

- Türkiye ekonomik krize girdi ve 2015 AKP’nin son yılı mı olacak diyorsunuz?

 2015 yılı AKP’nin son yılıdır. Şimdi Türkiye’nin önünde şu var: Amerika ne yapacak? Amerika’nın bir seçeneği yok. CHP’den bir iktidar çıkmaz. Bitti CHP. Bu milletten tamamen koptu. PKK bölücülüğüyle açık işbirliğine girdi. Seçime beraber girmeyi planlıyorlar. MHP’den bir iktidar üretemez.

- İşçi Partisi mi Amerika’nın tercihi?

Olmaz! O sıfır ihtimal. Ben ABD yerine düşünüyorum acaba ABD Güneydoğu’da bir isyan kışkırtıp acaba arkasından onu askere bastırarak askerden bir seçenek üretmeye yönelebilir mi? Sonuç olarak böyle bir seçenekle bu seçimlerden İşçi Partisi’nin içinde olduğu bir milli hükümet çıkacak.

- 3 Kasım 2002 gecesi. Ulusal Kanal’da seçim sonuçlarını değerlendirirken “AKP seçimle bile gelse meşru değil, milletler gaflete düşebilir, zaten milli kuvvetler 3-5 ay sonra AKP’yi devirecek” dediniz. Hâlâ aynı noktada mısınız, meşru değil mi?

Değil! AKP, Amerika tarafından Türkiye’nin tepesine oturtuldu. Bu rivayet değil. 1996 yılı Ekim ayında bunu Aydınlık kapak yapmıştı. Açıyoruz CIA’e bağlı think tank dergisini: Türkiye’de artık DYP-ANAP dönemi bitti. Türkiye’nin başına Erdoğan gelecek, Dışişleri Bakanı da Gül olacak. Bunu 96’da söylüyor, 2002’de bu oluyor. ABD daha 96 yılında atamış. Bunun meşruluğu var mı?

- Türkiye’nin AKP ile beraber geçirdiği 13 yıl, her seçimde artan oy oranı, bunlar bir şeyi değiştirmedi mi? Halk hâlâ mı gaflet içerisinde?

Gaflet demeyeyim. Bakın, sıcak parayı bulduğu için halk onu seçiyor. Çünkü ekonomi borca dayalı. Sıcak para akışı sürdüğü sürece halk durumu kurtardığı, evine ekmek götürebildiği için o sıcak parayı bulan rejime oylar yönlendiriliyor merkezlerden. Halk bunu böyle düşünmüyor ama günlük hayatından bakıyor. İşi gücü olmayana da yardımlar sadakalar veriyor. Yani istikrarı temsil etti AKP, onun için oy aldı. O istikrar bitti.

- Siz siyaseti hep böyle yaptınız değil mi? Yanılıyorsam düzeltin, 87 yılında 2000’e Doğru dergisi çıktığında 2000 yılında devrim olacak demiştiniz.

Niye adı 2000’e Doğru. 2000’li yıllar. Ve bu doğru çıkacak.

- 2000’li yıllar kavramı en az 900 yıllık bir süreç ama.

2000’e doğru derken, 2000’e kadar bir şey beklemiyoruz demek o. 1980 yılında bir dünya ekonomisiyle bütünleşmeye girildi, o sürecin sonuna geldik diyoruz. 2000’e doğru derken, 2000 değil, 2000’li yıllar. Orada bir analizimiz vardı.

- 2002’de de Genç Parti oylarımızı çaldı dediniz. Ama sonrasında da çok seçim gördük.

Ama hapisteydik... Hep hapisteydik.

- Bu seçimde tamam mı?

Ama biz de oralardan barikatları yıkarak çıktık, TSK’yı da İşçi Partisi kurtardı. TSK da içeri atılmıştı. Bütün mensuplarıyla konuşun, bizi buradan İP çıkardı diyorlar. Başarılarla bugüne geliyoruz.

- “Askerleri de İşçi Partisi kurtardı” dediniz. Şimdilerde de görevinden ayrılan, emekli olan askerlerin İşçi Partisi’ne katılması gibi bir durum söz konusu. Bunun bir ahde vefasını mı görüyoruz?

Ahde vefa değil. Bizi kurtardılar diye değil, Türkiye’yi kurtarabilirler diye. Asker olaya bu vatanı kim bütünleştirir diye bakıyor. Onlar diyor ki İşçi Partisi’nden başka bir şey yok.

- Net sorayım, askerler neden İşçi Partisi’ni tercih ediyor?

Cumhuriyet ve vatan bütünlüğü nedeniyle. Ve biz bundan memnunuz. Çünkü biz iktidar mücadelesi veriyoruz. Sonuç olarak iktidar olduğumuz zaman asker karşı tarafta ise nasıl iktidar olacağız. Yani önümüzde bir iktidar sorunu var. Askeri düşmanın yanına iterek bir bağımsızlık, Cumhuriyet mücadelesi olur mu? Bunun zemini var. Türk Ordusu 90’lardan sonra ABD’nin kontrolünden çıktı. Bunun için adamları içeri attılar. İki gücü hedef aldı ABD: TSK ve İşçi Partisi. Demek ki ABD’ye direnen iki güç var.

- “Asker karşı taraftaysa nasıl iktidar olacaksınız” dediniz.

Ciddi ve bence en önemli sorudur bu. Biz askerle darbe yaparak iktidar olmayacağız. Ama biz asker bizim tarafta en azından demokrasiye saygılı değilse iktidar olamayız. İktidar namlunun ucundadır. Sonuç itibariyle iktidar demek kuvvet demek. O kuvvet kim? Silahlı güç. Eğer devletin silahlı gücü düşman taraftaysa siz iktidar olamazsınız ki?

- Az önce de söylediniz, Ergenekon döneminde de söylediniz: Ordu’ya bir komplo var. Şimdi Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da “kumpas” ifadesini kullandı.  Siz o açıklamayı duyduğunuzda ne düşündünüz?

 Sevindim.

 - "Aynı noktaya geldik" mi dediniz?

 Onlar bizim noktaya geldi. Biz nerde duruyorsak, aynı noktada duruyoruz. Onlar o F tipi örgütle beraber gladyo oluşturdular. Daha doğrusu gladyoyu devraldılar. Beraber götürüyorlardı. Bizim mücadelemiz onları böldü. Hayat. O devam edemezdi.

- AKP Cemaat kavgası...

Bence AKP Cemaat kavgası değil. O Türkiye’nin gladyo ile kavgası. Bunu AKP Cemaat kavgası olarak koymak çok büyük yanlış. O zaman biz hepimiz tarafsız konumda oluşuyoruz. Yani ikisi kavga ediyor. Biz diyoruz ki bu kavga 1970’lerden bu yana gladyo ile kavga. Yani gladyoyu beraber kurdular. Ben mahkemede de söyledim. Ey hakimler, siz gladyoyu mu arıyorsunuz. Bir numarası Tayyip Erdoğan, iki numarası Abdullah Gül, üç numarası Fethullah Gülen. Bunlar beraberlerdi bu kumpası beraber kurdular. Ve Amerika kurduğu için onlar da burada görev aldılar. Ne oldu bu kumpas bir yerde geldi kayaya dayandı. Devam edemeyince de bölündüler.

- Peki şimdi iktidarın söylemiyle “Paralel yapı”yla mücadelede iyi gidiyorlar mı?

(Gülerek) Valla ne kadar çok yaparlarsa o kadar iyi. 

- İşçi Partisi’nin yayın organları, 2000’e doğrudan başlayan süreç, Aydınlık dergisi, Ulusal Kanal vb. hep yayınladığı gizli belgelerle bilinir. Nerden geliyor bu belgeler?

(Gülerek) Siz bir mücadelede en kararlı, en önde olursanız bütün belgeler size gelir. Bunun sırrı bu.

- Kürt meselesine gelelim. Nasıl görüyorsunuz çözüm sürecini?

Çözüm süreci bitti. Çözüm süreci dediğiniz AKP ile PKK ortaklığının açılımını kastediyorsunuz o bence devam edemeyecek. 6-7 Ekim’de ve Kobani’de o olay bitti zaten. Ayn’el Arab’da PKK çil yavrusu gibi dağıldı, İŞİD karşısında. Onun “ben kanton kurarım, Kürdistan yaparım” iddiaları çöktü. Arkasından Türkiye’de çarşıları yaktılar, kendi amcasının oğlunu canını yaktı, okulları yaktı, Atatürk heykellerini tekmeledi falan o iş bitti. Diyarbakır, Varto’dan gelen arkadaşlarla konuşuyorum, ben gittim o bölgeye, PKK çok hızlı bir iniş içerisinde. Halk ondan soğudu, uzaklaşıyor.

- Alternatif?

 Alternatif işte biz. Halkımızla bütünleşeceğiz. PKK’ya karşı devletin yaptırım gücünü kararlı olarak, hukuk içerisinde uygulayacağız, bölge ülkeleri İran, Irak, Suriye ile birlikte olacağız ve PKK’ya silah bıraktıracağız.

- CHP’yi nasıl tanımlıyorsunuz?

CHP Cemaat ile açık işbirliği halinde ve Amerika’dan iktidar dileniyorlar. Ama şansları yok, çünkü öyle büyük bir yanlışa girdiler ki; AKP CHP’nin kucağına PKK’yı bıraktı. Ve şimdi PKK ile işbirliği yaparak seçime gidiyorlar.

- Ayrıldıktan sonra Emine Ülker Tarhan ile görüştünüz mü?

Yok görüşmedim. Yani ben görüşmek istedim ama o görüşmek istemedi.

Kaynak: Al Jazeera