3 Aralık Dünya Engelliler Günü açıklaması

Sağlık ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Dr. Rifat Mutlu günün önemine ilişkin açıklama yaptı

Tarih:

3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Sağlık ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız ve İzmir İl Başkanımız Dr. Rifat Mutlu günün önemine ilişkin açıklama yaptı. Dr. Rifat Mutlu'nun açıklaması şu şekilde:

 

Engelli bireylerin istihdamı

Sorunlar ve çözüm önerileri

 

Türkiye, engelli istihdamının en düşük olduğu ülkelerden birisidir. 15 yaş ve üstü en az yüzde 20 engel oranına sahip olan engelli bireylerin yüzde 14.3’ü çalışırken, yüzde 85.7’si çalışmamaktadır. Çalışan engellilerin yüzde 21.4’ü erkek, yüzde 4.6’sı kadındır; yüzde 77.4’ü ücretli-maaşlı, yüzde 15’i kendi hesabına, yüzde 7.6’sı ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Çalışan engelli bireylerin yüzde 69.6’sı kayıtlı çalışırken, yüzde 30.4’ü kayıt dışı çalışmaktadır (TÜİK, 2010).

 

Engelli istihdamını artırmak için cezalar ve teşvikler olarak iki temel politika aracı bulunmaktadır. Birinci aracın temel stratejisi engelli istihdam etmeyi yükümlülük (zorunluluk) haline getirmek ve engelli istihdam etmeyenleri cezalandırmaktır. İkinci aracın temel stratejisi ise engelli istihdam eden işyerleri ve kurumları ödüllendirmektir. Türkiye’de engelli bireylerin istihdamına yönelik temel politika engelli çalıştırma yükümlülüğü politikasıdır. Bu bağlamda, engelli bireylerin işçi kadrosunda istihdamı 4857 sayılı İş Kanununun 30’uncu Maddesi kapsamında; memur kapsamında istihdamları içinse 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53’cü Maddesine göre zorunlu hale getirilmiştir.

 

4857 sayılı İŞ Kanununun 30’uncu Maddesi kapsamında ‘İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli; kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli bireyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler’. Bu kapsamda,2015 yılı itibarıyla kamu işyerlerinde 10.696 engelli; özel sektör işyerlerinde ise 84.370 engelli birey istihdam edilmiş bulunmaktadır.

 

Yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53’üncü maddesine göre; ‘Kurum ve kuruluşlar bu kanuna göre çalıştırdıkları personele ait kadrolarda yüzde üç oranında engelli bireyi çalıştırmak zorundadırlar’. Bu kapsamda, kamu kurumlarında engelli kotasında istihdam edilen memur sayısı 2015 yılı itibarıyla 40.655 kişidir.

 

Bu durum, engelli çalıştırma yükümlülüğünün yanı sıra yeni istihdam olanaklarının yaratılması gerektiğini göstermektedir. Engelli bireylerin önemli bir bölümü gerekli destekler sağlandığında ve ayrımcılık ile kurumsal olarak mücadele edildiğinde ana akım sektörlerde rahat ve etkin çalışabilmektedirler.

 

Çalışma hayatına katılım, engelli bireyler için bir toplumsal katılım aracıdır. Engelli bireylerin yetkinliklerine uygun şekilde istihdamlarının sağlanması yaşam koşullarını olumlu yönde etkileyebileceği gibi ülke ekonomisine de fayda sağlayacaktır.

 

Engellilerin istihdamına ilişkin genel sorunlar şöyle sıralanabilir:

 

Düşük Eğitim Düzeyi:

 

TÜİK verilerine göre, 6 yaş ve üstü engelli bireylerin yüzde 41.6’sı okuma yazma bilmemekte; sadece yüzde 7.7’si lise ve daha üstü bir eğitime sahiptir (TÜİK, 2010). Engellilerin düşük eğitim düzeyi işgücüne katılımlarına, işsizlik oranlarına, çalışacakları işlerin niteliğine ve çalışma koşullarına doğrudan olumsuz etki yapmaktadır.

 

Engelli bireylerin ağırlıklı olarak nitelik gerektirmeyen satış ve hizmet işleri ile büro ve müşteri hizmetleri gibi düşük ücretli işlerde istihdam edildikleri görülmektedir.

 

Mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenme hizmetlerinin yaygınlaştırılması engelli bireylerin istihdamı için büyük önem taşımaktadır. Araştırma sonuçlarına göre ulusal engelliler veri tabanına kayıtlı olan 15 yaş ve üstü engelli bireylerin yüzde 4’ü mesleki eğitimden yararlanırken; yüzde 96’sı yararlanmamaktadır. Mesleki eğitimden yararlanmayan engellilerin yüzde 88.4’ü bu eğitimin iş bulmalarına bir katkı sağlamayacağını düşünmekte; yüzde 18.6’sı ise mesleki eğitimden haberlerinin olmadığını belirtmektedirler (TÜİK, 2010).

 

Bu durumun çözümlenebilmesi için istihdama katılımda büyük öneme sahip olan mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenim hizmetleri yaygınlaştırılmalı ve niteliği artırılmalıdır; İŞKUR, MEB, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi kuruluşlar arasında yeterli işbirliği ve koordinasyon kurulmalı, geliştirilmelidir. Kursların etkinliklerini ölçmeye yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

 

Ayrımcı Tutum ve Uygulamalar:

 

Ayrımcı tutum ve uygulamalar engelli bireylerin istihdamını yüksek derecede olumsuz olarak etkilemektedir. Bunlar genel olarak mevzuatta, iş ilanlarında, işe alım süreçlerinde ve çalışma ortamında karşımıza çıkmaktadır.

 

-Mevzuatta Ayrımcılık: Ayrımcılığı yasaklayan tüm düzenlemelere karşın mevzuatta halen engellilik temelinde ayrımcılık içeren düzenlemeler bulunmaktadır.

 

Bu durumun önlenebilmesi için tüm mevzuat taranarak ayrımcı ibare ve düzenlemeler kaldırılmalı, engellilik temelinde ayrımcılık yapılamayacağı ibaresi eklenmelidir.

 

-İş İlanlarında Ayrımcılık: Engelli bireyler yalnızca engelli çalıştırma yükümlülüğü çerçevesinde açılan iş pozisyonlarına yönlendirilmektedir. Engelli bireylerin ana akım iş pozisyonlarına da kabul edilebilmeleri gerekmektedir.

 

Bu ayrımcılığın giderilebilmesi için açılan tüm iş ilanlarına engellilerin de başvuru yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Tüm iş ilanlarına engellilik temelinde ayrımcılık yapılmayacağı ibaresi eklenmeli, engelli bireylerin tüm iş ilanlarına başvurabilmeleri sağlanmalıdır.


-İşe Alım Süreçlerinde Ayrımcılık: Ayrımcılıkla karşılaşma olasılığı bazı engel grupları için (psikolojik ve zihinsel engelliler) daha yüksektir. Engel derecesi düşük ve ortopedik engeli olan bireylerin ise istihdam edilme oranı daha yüksektir. Belirli engel grupları için erişilebilir olmayan işyerleri de engelli çalıştırma yükümlülüklerini diğer engel gruplarından bireyleri çalıştırarak yerine getirmektedirler. Bu durumun çözümü için erişilebilirlik standartları sağlanmalı; işe yerleştirmede, işin gerektirdiği özellikler ile kişinin sahip olduğu yetkinliklerin örtüşmesi esas olarak değerlendirilmelidir.

 

-Çalışma Ortamında Ayrımcılık: Toplumun engelli bireylerle birlikte yaşama konusundaki bilgi ve beceri eksikliği, dışlayıcı kültürü de birlikte getirmektedir. Bunun sonucu olarak çalışma ortamındaki davranışlarda, performans değerlendirmesi ve terfi gibi süreçlerde de ayrımcılık yaşanmaktadır.

 

TÜİK verilerine göre, engelli bireylerin işyerlerinde yapılması gerekirken yapılmayan düzenlemeler ve oransal dağılımları şu şekildedir: -Yüzde 88’inde mesleki teknolojik destek sağlanmamakta;-Yüzde 84.8’inde engelliler için işe uyum eğitimi verilmemekte;-Yüzde 84.1’inde engelliler için fiziksel düzenleme bulunmamakta;-Yüzde 79.3’ünde diğer çalışanlar engelliler ile çalışma konusunda bilgilendirilmemekte;-Yüzde 78’inde çalışma saatleri düzenlenmemekte;-Yüzde 73.2’sinde ulaşım için servis sağlanmamakta;-Yüzde 54.3’ünde tedavi için izin almakta kolaylık sağlanmamaktadır.

 

Çalışma ortamında karşılaşılan ayrımcılık ile ilgili sorunların çözümü için: işyeri uyumlaştırma programları ve destekleyici teknolojiler sağlanmalı; işe yerleştirilen engelli çalışanların durumu izlenmeli ve değerlendirilmeli; ayrımcılıkla mücadelede ‘farkındalık’ yaratma çalışmaları yapılmalıdır. İşverenlerin ve işe alım süreçlerinde çalışanların ayrımcılığa karşı bilinçlendirilmesi, üniversite öğrencisi engelli bireylere ilgili sektörlerde staj olanaklarının sağlanması, iyi örneklerin kamuoyunda paylaşılması sorunların çözümünde önemli katkılar sağlayacaktır.

 

Erişilebilirlik Sorunu:

 

Engelli bireyin yaşamını bağımsız sürdürebilme hakkı, erişilebilirlikle ilgili yapılan düzenlemelerin çıkış noktasıdır. Bu nedenle erişilebilirlik alanında atılacak adımlar, engelli bireylerin istihdam artışı için büyük önem taşımaktadır. İşyerlerinin ‘Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nde tanımlanan ‘makul uyumlaştırma’ çerçevesinde erişilebilir hale gelmesine yönelik çalışmaların birçoğunun önemli bir maliyeti bulunmamaktadır (ILO, 2011). Bu uyumlulaştırma, kamu ve özel sektör ortaklığında gerçekleştirilmesi gereken orta vadeli bir sorumluluk olarak ele alınmalıdır.

 

Toplumda ‘Yardım’ temelli anlayıştan ‘Hak’ temelli anlayışa geçiş sürecinin tamamlanmaması: sürecinin henüz tamamlanmamış olması erişilebilirlik ile ilgili sorunları artırmaktadır. Pek çok kurum ve kuruluş tarafından engellilerin toplumsal hayata katılımı ve istihdamı için yapılmakta olan birçok çalışma, iyi niyete dayalı ‘yardım’ çerçevesinde algılanmaktadır. Bu bağlamda, aynı alanda faaliyet gösteren kurumlar aynı kurumun şubelerinin uygulamaları arasında dahi eşgüdüm, tutarlılık ve süreklilik her zaman sağlanamamaktadır.

 

Bu sorunun çözümü için: engelli bireyin hizmete eşit ve güvenli bir şekilde erişmesi, personelin iyi niyetine bağlı olmaktan çıkarılarak kurumsal politikalarla tutarlılık ve süreklilik gösterecek şekilde sunulmalı; yerel yönetimlerin engelli bireylere sunması gereken standart hizmetler belirlenerek kaynakların doğru ve etkin şekilde kullanılması sağlanmalıdır.

 

Fiziksel Altyapı Eksiklikleri: Uluslararası sözleşmeler ve yasalar ile zorunlu kılınan erişilebilirliğin nasıl sağlanabileceğine yönelik standartlar ve kılavuzlara karşın uygulamalar yetersiz kalmaktadır. Engelli bireylerin yüzde 66.9’u kaldırımların, yaya geçitlerinin ve yaya yollarının; yüzde 58.4’ü kamu binalarının; yüzde 55.4’ünün postane ve banka benzeri mekanların uygun olmadığını belirtmektedirler (TÜİK, 2010). Erişilebilirlik standartlarının hayata tam olarak geçirilememesinde esas olarak iki neden bulunmaktadır. Bunlar ülkemizdeki koordinasyon, denetim ve yaptırım eksikliği ile bilgi ve farkındalık eksikliğidir.

 

Koordinasyon, denetim ve yaptırım eksikliğinin çözümü için yerel yönetimlerin bölgelerindeki engelli bireylerden oluşan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte mevcut finansal kaynaklar kapsamında ihtiyaçlar arasında öncelik sırası yapılarak erişilebilirlik çalışmalarının etkin şekilde yapılması önemli katkı yapacaktır.

 

Bilgi ve farkındalık eksikliğinin giderilmesinde evrensel tasarım konusunda uzman sayısının artırılması; yerel yönetimlerde erişilebilirlik konusunda teknik bilgi ve sosyal farkındalık eğitimlerinin verilmesi yarar sağlayacaktır.

 

İŞKUR’un engelli çalıştırma yükümlülüğünü sağlamayan kurumlardan aldığı maddi cezalar, engelli bireylerin çalıştığı işyerlerinin engellilere göre uyumlaştırması ve bu işyerlerine engellilerin gereksinim duydukları destek teknolojilerinin sağlanmasında kullanılmalıdır.

 

Destekli ve Korumalı İşyerlerinin Yetersizliği:

 

Engel derecesi yüksek bireylerin istihdamına yönelik kurulan ve kar amacını ikincilleştiren korumalı işyerlerinin kurulmasını ya da ana akım işyerlerinde engel derecesi yüksek bireylerin istihdamını kolaylaştıracak destek mekanizmalarının oluşturulmasına yönelik kapsamlı politikalara gereksinim bulunmaktadır. 2006 yılında çıkarılan ‘Korumalı İşyeri Yönetmeliği’ uygulamaya ışık tutacak nitelikte değildir.

 

Korumalı işyeri statüsü bulunmamakla birlikte, bu yönde bir yapı gösteren işyerlerinde uygulamada yaşanan sorunlar şöyle sıralanmaktadır: engel derecesi yüksek bireylerin istihdamı sağlanmamakta, üretimden elde edilen kazanç işletim masraflarını karşılamamaktadır. Ürünlerin pazarlanmasında güçlük yaşanmakta; bazı işyerlerinde çalışanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından alacakları ayni ve nakdi yardım karşılığı çalışmakta; çalışanların büyük çoğunluğunun sosyal güvenliği bulunmamaktadır.

 

Bu sorunun çözümünde: Destekli ya da korumalı işyerlerine ilişkin mevcut mevzuat gözden geçirilerek uygulanabilir bir duruma getirilmeli, işleyişinin sürdürülebilir olması için güçlü bir kamu desteği sağlanmalıdır. Kamu kurumları tarafından bu işyerlerine belirli düzeyde bir üretim potansiyeline karşılık alım garantisi sağlanmalı; üretilen ürünlerin alımında vergi muafiyeti sağlanmalıdır. Bu ürünlerin alımı, kamu ihale kanununda farklı bir kategori olarak tanımlanarak teşvik edilmelidir.