"Laiklik Düşmanlığı Bölücü Teröre En Büyük Hizmet"

Genel Başkanımız Doğu Perinçek, İsmail Kahraman’ın işgal ettiği Meclis kürsüsünden indirilmesi gerektiğini vurguladı.

Tarih:

ÖZETLER

·        Laikliğin özü, milletin egemenliğidir. Saltanat yıkılmıştır ve tarihe gömülmüştür. Cumhuriyetimizde iktidarın kaynağı dinsel değildir, dünyevidir ve millettedir. Millet Meclisi Başkanı, iktidarın kaynağının millette olduğunu reddeden bir konumda olamaz. Olursa, o konumda duramaz. Durdurulması Millete ve Cumhuriyete ihanettir.

·        Meclis Başkanı kürsüsünü, tarikat şeyhleri veya müritleri işgal edemez. Derhal işgal ettiği kürsüyü terk etmelidir. Terk etmiyorsa onu o kürsüden indirmek millî görevdir.

·        Laiklik karşıtlığı, Bölücü Teröre karşı mücadelenin temellerine dinamit koymaktır. Çünkü Türk milletinin birliği ve devletin tekliği ilkesi, ancak laiklikle korunabilir. Bölücü Terör Örgütü bu nedenle laikliğe karşıdır.

·        Tayyip Erdoğan’ın “İsmail Kahraman’ın kişisel görüşünü belirttiği” yönündeki açıklaması durumu kurtarmıyor. Çünkü açıklamayı yapan sıradan bir kimse değildir, Meclis kürsüsünde oturmaktadır.

·        İsmail Kahraman’ın o kürsüden indirilmesi bir devlet görevidir, bir millet görevidir, bir toplum görevidir, bir vatandaşlık görevidir.

·        Vatan Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni göreve davet ediyoruz. Meclis görevini yapmazsa, Türk milleti, o Cumhuriyet ve millet karşıtı kimseyi o işgal ettiği yerden aşağı indirecektir.

 

Genel Başkanımız Doğu Perinçek, İstanbul İl Merkezimizde bir basın toplantısı yaparak, laikliği Anayasadan çıkartmaya yönelik açıklamaları nedeniyle, İsmail Kahraman’ın işgal ettiği Meclis kürsüsünden indirilmesi gerektiğini vurguladı. Perinçek, özetle şunları belirtti:

 

         Laikliği Anayasadan çıkartma iddiasındaki bir kimse Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde oturamaz. İsmail Kahraman, istifa etmiyorsa, o kürsüden indirilmelidir.

        

MİLLİ HAKİMİYETE İHANET

 

         Laiklik, Cumhuriyetimizin temel kurumlarındandır.

 

         Aslında Türkiye 1876 ve 1908 Devriminden başlayarak laiklik sürecine girmiştir.

 

         23 Nisan 1920’de Milletin Egemenliği esasıyla fiilen kurulan Türkiye Cumhuriyeti o günden beri laiktir. Bu gelişmeye bağlı olarak laiklik 1928 yılında Anayasaya girmiştir ve arkasından 5 Şubat 1937 günü Atatürk’ün önerisi üzerine Anayasanın 2. Maddesinde devleti tanımlayan temel maddede dile getirilmiştir:

 

          “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir.”

 

         Yürürlükte olan Anayasanın 2. Maddesinde de, Cumhuriyetin nitelikleri şöyle tanımlanmıştır:

 

         “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

 

         Laikliğin özü, milletin egemenliğidir. Saltanat yıkılmıştır ve tarihe gömülmüştür. Cumhuriyetimizde iktidarın kaynağı dinsel değildir, dünyevidir ve millettedir.

 

         O nedenle Millet Meclisi Başkanı, iktidarın kaynağının millette olduğunu reddeden bir konumda olamaz. Olursa, o konumda duramaz. Görevinde bırakılması millete ve Cumhuriyete ihanettir.

 

SALTANATÇI VE TARİKAT ŞEYHİ KONUMU

 

         İktidar saltanat sahiplerinin elinden devrimle alınmıştır ve milletin iktidarı kurulmuştur. Laikliği reddedenler, saltanat özlemi içindedirler ve aynı zamanda padişahlık devrinde yerel iktidarın başında bulunan ağaların, şeyhlerin temsilcisidirler.

 

         Meclis Başkanı kürsüsünü, tarikat şeyhleri veya müritleri işgal edemez.

 

         Derhal işgal ettiği kürsüyü terk etmelidir. Terk etmiyorsa onu o kürsüden indirmek millî görevdir.

 

CUMHURİYETİN LAİKLİK TANIMI

 

         İsmail Kahraman’ın “laiklik tanımı yapılmasını istedim” yolundaki ifadesi yersizdir. Çünkü Türk Devriminin laiklik tanımı vardır ve Anayasa da laiklik tanımını yapmıştır. 24. Maddenin son fıkrası Türkiye Cumhuriyetinin geleneksek laiklik tanımını dile getirilmektedir:

 

          “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama aracıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

 

         İşte Cumhuriyetin laiklik tanımı budur ve eskiden Türk Ceza Kanunu 163. Maddesinde de yerinde olarak ceza yaptırımına bağlanmış olan bir tanımdır.

 

         Bu tanım, Cumhuriyet Halk Fırkası 3. Büyük Kongresinde 22 Ekim 1927 günü kabil edilen Tüzüğün 3. Maddesinde şöyle dile getirilmişti:

 

        “Devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en önemli esaslardan sayar.”

 

         Türk Devrimi, yalnız devlet ve din işlerini değil, dünya işleri ile din işlerini birbirinden ayırmıştır. O nedenle yalnız devlet değil, toplum da din esaslarına göre düzenlenemez.

 

“YAŞAM TARZLARINA ÖZGÜRLÜK” DİNAMİTİ

 

         Cumhuriyetimizin laikliği, dinsel inançların vicdanın dışına taşarak, devleti veya toplumu veya ekonomiyi düzenlemesini kabul etmez. Türkiye, milletin özgürlük ve diğer ihtiyaçlarına yanıt veren dünyevî düşünce ve amaçlarla yönetilebilir.

 

         Bu nedenle yobazların 1970’li yıllardan beri gündeme getirdikleri, “yaşam tarzlarına güvence” bir laiklik tanımı değil, laikliğin katledilmesidir. Çünkü dinsel veya mezhepsel veya etnik veya yerel yaşam tarzlarının güvence altına alınması, Medeni kanunun ortadan kaldırılmasıdır ve Türkiye’nin mezhepsel veya etnik temelde parçalanmasıdır.

 

         Bu konuda CHP’nin son 35. Olağan Kurultayında kabul edilen Sonuç Bildirgesinin 12. Maddesi, İsmail Kahramanlarla aynı amacı temsil etmektedir. Laikliğin “inançların ve yaşam tarzlarına güvencesidir.” diye tanımlanması, devleti ve toplumu din ve inanç temelinde parçalamaktan başka bir şey değildir. Böylece Ortaçağdan kalma cemaat ve tarikatların ve etnik grupların kendi toplumlarını düzenleme hakkı kabul edilmektedir. Hukuk sistemini parçalayan bu zihniyet, Türkiye’yi böler. Nitekim PKK ve HDP de aynı talebi dile getirmektedir.

 

BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI MÜCADELEYE SABOTAJ

 

         Laiklik karşıtlığı, Bölücü Teröre karşı mücadeleye yapılan en etkili sabotajdır. Çünkü Türk milletinin birliği ve devletin tekliği ilkesi, ancak laiklikle korunabilir. Laiklik, dine ve etnik ayrıma dayanan düzenlemelere set çektiği için, bütün Türkiye halkını Türk Milletinde birleştirir, eşitler ve özgürleştirir. Bölücü Terör Örgütü bu nedenle laikliğe karşıdır.

 

TAYYİP ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI DURUMU KURTARMIYOR

 

         Tayyip Erdoğan’ın “İsmail Kahraman’ın kişisel görüşünü belirttiği” yönündeki açıklaması durumu kurtarmıyor. Çünkü açıklamayı yapan sıradan bir kimse değildir, Meclis kürsüsünde oturmaktadır.

 

         Meclis Başkanı, laiklik karşıtı bir konumda olamaz.

 

         Meclis Başkanı, Bölücü Teröre karşı mücadeleyi dinamitleyen bir konumda olamaz.

 

         Meclis Başkanlığı kürsüsünde oturan İsmail Kahraman’ın o kürsüden indirilmesi bir devlet görevidir, bir millet görevidir, bir toplum görevidir.

 

         Vatan Partisi olarak, millet ve devlet düşmanı bir kimsenin Meclis Kürsüsünü işgal etmesine karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni göreve davet ediyoruz.

 

         Meclis görevini yapmazsa, Türk milleti, o Cumhuriyet ve millet karşıtı kimseyi o işgal ettiği yerden aşağı indirecektir.